Bu gün hayatımın en güzel ve anlamlı günü..
Eylül'ün bu son gününde, sonbahara hoş geldin derken, aklıma üşüşen anılarımla oyalanıyordum. Küçük bir çocukken son bahar geldiğinde göç eden kuşları izlerdim hep camdan. Gelen güz mevsimiyle birlikte onlarında göç mevsimleri başlıyordu tabi daha sıcak iklimlere. Her göç mevsimi onlar için yeni bir hayat ve özgürlük demekti. Hep özenirdim onlara, keşke bizde göç edebilsek ve yeni bir hayata merhaba deyip sıfırdan başlayabilsek diye. Bu sebeptendir ki düğün tarihim eylül sonu ve bende artık yeni bir hayata çok daha özgür bir şekilde yanımda sevdiğim adamla el ele merhaba diyebileceğim.
Yıllardır hayalini kurduğum, acaba bir gün bende giyebilir miyim dediğim gelinliğimle birlikte , düğünümüzün yapılacağı otelin benim için ayrılmış olan odasında, her şeyimle hazır olarak hayatımın aşkının gelip beni almasını ve ömrümün sonuna kadar birbirimize evet demek için bekliyorum.
Bu günü o kadar çok düşledim ki.. Şu an gerçekliğine inanmaya çalışan kalbim, sevdiğim adamın karşımdaki kapıdan her an girebilme ihtimaliyle yerinden fırlayacakmış gibi atıyor. Artık bir an önce o büyülü anın gelmesini istiyorum. Heyecandan ayaklarım titriyor, üstüne yetmezmiş gibi üzerinde durmaya çalıştığım bu topuklularla her an düşmemek için büyük bir çaba sarf ediyorum.
Bazen olur ya hani istediğiniz, olmasını dilediğiniz bir şeyi ya da hayatınız için çok önemli o anın gelmesini iple çekersiniz, zaman size hiç geçmiyormuş gibi gelir. O kadar heveslendikten sonra olmama ihtimali düşer aklınıza içiniz sıkılır, yüreğiniz daralır. Şu anda tam da bunu yaşıyordum. Aradan geçen 30 dakikanın sonunda artık dayanamamış, odanın kapısının tam karşısında, düğünümüzün yapılacağı alana bakan boydan camın önündeki koltuğa bedenimi bırakmış, boş gözler ile aşağıda çoktan toplanmış olan kalabalığa bakıyordum. Yarım saat öncesine kadar deli gibi atan kalbim şu anda bir el tarafından sıkılıyormuş gibi acıyor ve sıkışıyordu. Dizlerimin üzerine sabitlediğim gözlerimin dolu dolu olmasına engel olmazken bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydım. Ümidimi hala yitirmemiş çıkan aksilikler sonucunda geç kaldığını düşünmüştüm. Geçen 30 dakika içinde bir çok kez aramış kapalı olan telefonuyla ne yapacağımı bilememiştim. Bir şeyler olmuş olmalıydı. Bir aksilik, bir engel, gelmeyişinin mantıklı bir sebebi.. Aksini düşünmek dahi istemiyor, düşünsem de mantığım almıyordu.
Ben bu düşüncelerime dalmış gelmeyişine kafamda bahaneler üretirken bir anda kapı açıldı ve yerimden nasıl fırladım bilmiyorum. Bir an, kısacık bir an kendime kızdım böyle şeyler düşündüğüm için. Fakat açılan kapıdan içeri giren ve bana tuhaf tuhaf bakan iki arkadaşımla birlikte bir hışımla kalktığım o koltuğa çaresiz ve mutsuz bir halde bedenimi tekrar bıraktım. Elimde olmadan bedenim titriyor, tüm kanım vücudumdan çekiliyormuş gibi hissediyordum. Arkadaşlarımın bana bakan gözlerindeki ifadeyi gördüğümde yerlerinden firar etmek için bekleyen gözyaşlarımı daha fazla tutamadım ve yanağımdan süzülmelerine izin verdim. Şule ve Nisa koşar adımlarla yanıma gelip anlayamadığım bir şeyler söylüyorlardı. Onları duyuyor fakat aklımın ve beynimin tek bir yere odaklanmasından dolayı anlayamıyordum. '' gelmeyişine ''
İlk aşkım, sevdiğim ve sonsuz güvendiğim adam, beni aylardır planladığımız, hayalini defalarca kurduğumuz en güzel günümüzde yalnız bırakmış ve gelmemişti. Neydi peki gelmeyişinin sebebi? Bir sebebi vardı değil mi? Hem de çok geçerli bir sebebi vardı kesin aksini düşünemiyorum bile Tehdit mi edilmişti? kafasına silah mı dayanmıştı? kaçırılmışta olabilirdi, yoksa kaza falan mı geçirmişti?
Nisa ve Şulenin ellerimden tutup beni sakinleştirme çabaları çok işe yaramıyor, sarsılan bedenim ve hiç durmadan süzülen göz yaşlarımı durdurmayı başaramıyordum. Şule beni sakinleştirmek için uzun uzun cümleler ve o cümlelere sığdırdığı kendi niyetinin iyiliği ve güzel kalbinden, masum ve suçsuz olabileceği bahaneler sunuyordu bana. Nisa ise ağzına geleni söylemekten çekinmiyor, o herif diye başlayan cümlelerinin sonu küfürlerle taçlanıyordu. Şule dayanamayıp Nisayı kolundan çekiştirerek benden biraz uzaklaştırıp duyamayacağım bir şeyler fısıldadı kulağına. Nisanın bana olan bakışları anında değişirken yanıma gelip boynuma sarıldı ve benimle birlikte akıttı incilerini. Benim can arkadaşlarım en az benim kadar çaresiz ve üzgünlerdi biliyorum ve beni sakinleştirmek için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlardı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, o odada ne kadar oturduk 3 kız sessiz sessiz..
İkisi iki yanında birer elinden tutmuş destek olmaya, acısını dindirmeye çalışan dostları, diğeri ise üzerinde en mutlu günü için giydiği gelinliği ile ortada kalmış bir zavallı. Yani ben, o zavallı olan kız, gelinliği ile ortada kalan kız.
Şule kafasını önce önünde oturduğumuz camdan dışarı çevirdi ve sonrasında bana döndürdü bakışlarını.
'' Öyküm herkes dağılmış kimseler kalmamış. Bak saatlerdir burada böylece oturuyoruz. Hadi toparlan ne olur. Eve gidelim olur mu? ''
Boş gözlerle çevirdim kafamı Şuleye, sonra Nisayı buldu gözlerim. Gözümün içine bakıyor hadi gidelim diyordu. Kafamı salladım hafifçe hem gitmeyip ne yapacaktım ki.. 3 gün burada otursam geri gelecek miydi? Hem gelse ne olacaktı bu saatten sonra. Sahi aileme ne olmuştu? Onlar nerede ve ne haldeydiler? Yavaş yavaş çektiğim acının şiddetiyle buhar olan aklım yerine gelirken aklıma hücum eden sorularla kızlara çevirdim bakışlarımı;
" Bizimkiler nerede, ne haldeler, ne yaptılar " dedim gözlerim yerinden fırlayarak.
Allah'ım babam çıldırmıştır. Annemi hiç düşünemiyorum bile kesin tansiyonları tavan yapmış hastanelik olmuştur. Sonuçta kızı nikah masasında terk edildi. Her şeyi geç konu komşu denen o korkunç gerçek vardı birde. Kızları terk edilmişti, gelinliği ile birlikte ortada bırakılmıştı, kim bilir neler söyleyeceklerdi arkamdan ne dedikodular dönecekti, peki annem tüm bunların üstesinden gelebilecek miydi. Nisa sakin olmamı söyleyerek, onların eve gittiklerini bizimde sakinleştikten sonra geleceğimizi söylediğini ve ikna ettiğini anlattı. 3 kız saatlerdir oturduğumuz yerden kalktık, aşağı inip arabanın sürücü koltuğuna geçen nisa ile birlikte arka koltukta Şulenin dizine başımı koydum ve gözlerimi kapadım.
Nasıl yapardı bunu bana, bize nasıl yapardı. Bu yaşadıklarıma inanamıyordum, bunun başıma geldiğine inanamıyordum. Hiç mi sevmemişti beni, hiç mi değer vermemişti yani. Geçen 2 yılımızda yaşadıklarımızın hepsi mi yalandı, hepsi mi sahteydi, ya o sevgi sözcükleri bir insan bir şey hissetmediği biriyle 2 yıl geçirip o güzel cümleleri kurabilir miydi gerçekten. Ya vicdanı... Vicdanı da mı yoktu ? İnsan seviyorum, aşığım dediği birini nasıl, neden nikah masasında terk ederdi... Ben terk edilmiştim. Evet zorda olsa bunu idrak etmiş, artık bunu anlamış ve türettiğim tüm bahanelerimi kafamda bir köşelere itelemiştim.
Böyle mi olacaktı benim yeni hayata göçüm. Sonbahar yaprakları sararttığı gibi, gülleri soldurduğu gibi, benimde içimde yeşerttiğim ve büyüttüğüm umutlarımı soldurmuştu işte. Yapmıştı yapacağını, İşi bu değil miydi bu güz mevsiminin, kışı müjdelemişti işte banada. Ama benim kışım baki kalacaktı bende, hiç geçmeyecekti. Bir daha nasıl inanırdım ki yaza, güneş doğar mıydı yine kara bulutların kapladığı kalbime, güvenebilir miydim yine içimde koparılan çiçeklere, açabilirler miydi yine yeniden. Her şeyin üzerine bir kalem çekip devam edebilecek miydim yoksa kendi kalemimi kendim mi kıracaktım.
Çünkü ben terk edildim. Sonra yenildim, yıkıldım, tüm inancımı kaybettim. İçimde büyüttüğüm umutlarımı, kalbime batan kırıklarımla kanattım. Ağladım, saatlerce ağladım. Yediremedim kendime, yediremedim ikimize. Biz diye bir şey var mıydı sahi sanırım hiç olmamıştı bile. Sevdalara kırıldım, en çokta kendi sevdama kırıldım ve acıdım. Zavallıydı çünkü benim sevdam, kimsesizdi, yetimdi, terk edilmişti.. Şimdi yetim olan sevdamla beraber üzerine gelen bu büyük hayal kırıklığı ve zavallı kalbimin acısıyla biz ne yapacaktık. Neresinden başlayacaktık bundan sonraki hayatımızın.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZDAN KALPLER
RomanceHerkesin bir hikayesi vardır bu hayatta. Kimi mutlu, kimi kötü sonla biter. Kimi özgürce bulutların üzerinde uçarken, kimi olabilecek en sert şekilde yere çakılır. Yaşamadan bilemezsiniz kendi hikayenizin sonunu. Kadında hikayesinin en güzel günle...