25

33 16 9
                                    


Cheney'i dinledikten ve söylediklerini iyice idrak ettiğimden emin olduktan sonra duyduklarıma inanamadım. Beni kandırmaya çalıştığından şüphelenerek anlattıklarını kısaca gözden geçirdim ama bir yanlışlık bulamadım. Gerçekten de Doriano suçlu gözüküyordu. İyi ama niye böyle olmuştu? Doriano'ya atfetmediğim sıfat kalmamıştı- bir deli, yalancı, ikiyüzlü. Ama bunların arasına katil eklemek aklıma gelmemişti. Şimdi ne olmuştu? Basilio ile birlikte kurdukları gizli işler çetesi çöküyor muydu? En büyük hedeflerini, beni yer yüzünden silmeyi beceremeden pes mi ediyorlardı? Ya da daha fenası, her şey olması gerektiği gibi mi gidiyordu? Bu üçlünün en konuşkan üyesi Merisi idi ve onu ortadan kaldırarak yanlış şeyler söylemesini mi engellemek istemişlerdi? Cinayeti de benim üzerime yıkmak istiyorlardı belli ki. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı.


Buna izin veremezdim. Tepeme fırlattıkları her şimşekten sağ salim kurtulmuştum ve başka bir tanesinden de kurtulabilirdim. Tek sorun, ne yapacağımı bilmiyordum. Şu an polisin gözünde tek şüpheli bendim ve en ufak bir fevri hareketimde hapsi boylardım.


"Yapılacak şey basit," dedi Cheney, kendimi bu durumdan kurtarmak istediğimi söylediğimde.


"Yarın polisler geldiğinde benim size anlattıklarımı siz de onlara anlatın. Aynı şeyleri ben de anlatacağım ve böylelikle üzerinize yapışan etiket sizden çıkıp Bay Doriano'ya basılacak. Adli sebeplerden dolayı onu hemen hapse atmayabilirler fakat eninde sonunda gerçek açığa çıkacaktır. Korkmanıza hiç gerek yok. Bay Doriano, sizin böyle söylediğinizi bilemez ve intikam almaya çalışamaz. Eğer birilerinden şüphelenirse o kişi ben olurum. Ben de, itiraf etmek gerekirse, can güvenliğime önem veren biriyim. Henüz kullanma şansım olmadı fakat buraya gelirken yanımda tabancamı da getirdim."


"Aslında odamda saklıyordum," dedikten sonra ceketini eliyle sıyırarak belini yokladı. Siyah pantolonunu tutan aynı renk kemerine sıkıştırdığı silahı nazikçe çekti ve bana gösterdikten sonra yerine koydu. Koyu gri renkli demirli  ve yanlış hatırlamıyorsam ahşap süslü, açık sarı renkli kabzesi olan kısa namlulu bir altıpatlardı. "Artık her an yanımda taşımak şart oldu." diyerek gösterimini bitirdi.


Her ne kadar artık bir plana sahip olsam da korkuyordum, Bay Nash. Aklımdan bir sürü kötü olasılık geçiyordu. Ya polisler, onu sorguladığı ve suçlu bulduğu sırada benim adımı verirlerse? Benim adım geçmese bile şu tirbün desteği meselesinden dolayı Cheney'e öfkelense ve ona saldırsa? Ya da daha berbatı, polis tarafından götürülürken onların elinden kaçsa ve bir süredir yapamadıkları işi, beni öldürmeyi, hızlı bir şekilde halletmeye çalışsa? Ne yapacağımdan halen emin değildim. Önümde tek yol olmasına rağmen adım atmak tehlikeli geliyordu ve yarını başarıyla görebileceğimin garantisi yoktu. Gece odama girip işimi halledebilir ve cinayet suçlamasından dolayı gururum incinerek intihar ettiğimi söyleyebilirlerdi. Cheney'in yanından ayrıldığım andan beri bu düşünceler, birbirini geçmeye çalışan yarış atları gibi tur atıp durdu. Ne zaman geldiğimi fark etmediğim odama girdiğimde de toynak sesleri devam etti. Atlardan bir tanesi, ringin dışına çıkarak gece gelmeyeceklerini, şu an zaten odamda olduklarını söyledi ve zaten gergin olan beni tetikte bir şekilde odalarımı kontrol edecek hale getirdi. Çok şükür ki odamda gizli birileri yoktu. Ama olmayacağı anlamına da gelmiyordu.


-49-


Ertesi gün, oramı buramı çimdikleyerek sağ olup olmadığım kontrol ettikten sonra hafızamı yokladım. Hayır, gece bir şey olduğuna dair bir bilgi durmuyordu orada ve acı hissedebildiğime göre de halen canlıydım. Demek ki dün yarışan atlar kaybetmişlerdi ama halen birkaç tanesi, yorgun halde yarışmaya devam ediyorlardı.

Tepenin GözleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin