meet in the po tid

5.3K 182 124
                                    

İsteksizce, bana bakan ev arkadaşlarım Koto ve Mi-rae'ye bakıp olduğum durumdan bir kaçış yolu arıyordum.

Mi-rae geçen hafta ani bir çöpçatanlık arzusuyla Koto'ya büyük uğraşlar sonucunda bir kişi bulmuştu. Ama çocuk bir arkadaşını daha getirecekti ve Mi-rae bunun çifte randevuya dönmesini istemiyordu. Bu yüzden beni de oraya götürmeye çalışıyorlardı.

"Gelmemekte kararlıyım." dedim yavaşça. "Yapmam gereken ödevlerim var."

Mi-rae önümdeki bilgisayarın ekranını kapatıp gülümsedi. "Üçümüz de dizi izleyeceğini biliyoruz değil mi?"

Planım buydu evet. "Yine de sizinle gelmiyorum. Hiç yeni insanlarla tanışacak durumda değilim."

Yorucu bir hafta geçirmiştim. Sadece yatağımda yatıp boş vakit geçirmek istiyordum. Yeni bir ortama girmek daha gitmeden çok zor ve korkutucu gelmişti bile.

Koto krem rengi elbiseninin eteğini tutarak yatağıma usulca oturdu. Bilgisayarı kucağımdan çekerek mavi yorganın üstüne koydu. Gülümsediğinde iri gözleri kısılarak sevimli bir hal aldı. Böyle zamanlarda onu küçük bir çocuğa benzetiyordum. "Bu kozumu daha sonra kullanmak istiyordum aslında" dedi gülümsemeye devam ederken. Bundan korkmalı mıydım? Kesinlikle.

Çünkü bahsettiği şeyi biliyordum. Birkaç hafta önce bana ödevimde yardım etmek için uzun süredir beklediği bir planını iptal etmişti, karşılığını alacağını bilmeliydim. İkisinin aynı şey olmadığını, bunu yapmak zorunda olmadığımı savunmalıydım belki de ama denemeden pes ettim. İkiye birdik ve sonunda onların istediklerinin olacağını biliyordum.

"Hazırlanıyorum."

Koto yataktan hızla sıçrayıp Mi-rae'ye keyifle beşlik çaktı. "Hızlı ol, geç kalacağız."

Okulun yakınında sürekli gittiğimiz bir kafeye gidecektik. Açık renk bir kot ve siyah bir tişört giydim. Saçlarımı bağlarken salona, kızların yanına gittim.

"Vay," dedi Mi-rae alkışlayarak. "Park Seul Jiin'den burada olmayı istemiyorum kombini."

Benim için özel bir gün veya bir olay yoktu. Özel bir yere de gitmiyorduk. Günlük kıyafetler giymememi gerektirecek bir şey yoktu. Her zaman gittiğim bir yerde büyük ihtimalle her gün gördüğüm insanları görecektim çünkü Mi-rae çocuğun benimle aynı kampüste olduğundan bahsetmişti.

Ada tezgahın önünde duran sandalyelerden birinde ceketim duruyordu, Mi-rae'nin söylediklerine cevap vermeden onu oradan aldım.

Evden çıkıp kafeye yürürken Koto çok heyecanlıydı. Sürekli ne konuşacağını, nasıl göründüğünü ve sesinin nasıl geldiğini soruyordu. Bu kadar heyecanlı olmasının en büyük sebebi Mi-rae'ydi. Son beş gündür bu çocuğu sürekli övüyor ama asla kim olduğunu söylemiyordu.

Güneş tamamen batmış, etraf sokak lambaları, dükkanlar ve binaların açık olan ışıklarıyla aydınlanıyordu. Günün en sevdiğim zamanı hep bu olmuştu. Serin, sessiz ve sakin oluyordu. Gün içindeki tüm endişe ve panik insanlarla birlikte evlere çekiliyor, sokakları kendi halinde bırakıyordu. Şehrin tüm acelesi bitiyordu.

Mi-rae koluma girerek kafasını omzuma yasladı. "Yine hangi düşüncelere daldın?"

"Hiç."dedim gülümseyerek. "Asıl senin düşüncelerini ben sormalıyım? Koto'yla bu çocuğu tanıştırmak için çok uğraştın ama sen arkadaşıyla tanışmaktan kaçıyorsun."

Bir an gözlerime bakıp hızla bu teması kesti. "Kaçmıyorum. Görüyorsun ki tanışmaya gidiyorum."

Yürümeyi bırakıp onu da durdurmaya çalıştım ama beni çekerek yürümeye itti. Konuşma çabalarımı umursamadan gülerek "Koto'nun ne kadar hızlı yürüdüğüne bak. Ona yetişmeliyiz."dedi.

Po Tid||Bang ChanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin