2. Bölüm: Satır Araları

21.6K 744 97
                                    

Anthony'nin yaşam alanı onun karakterini tıpatıp oluşturuyordu: evinin kapısı açılırken dahi apartman sakinlerinin burnuna buram buram gelen kavrulmuş kahve kokusu bu gece de etkisini hiç yitirmemişti. Ev, giriş kapısına dik bir koridorun yanlarına ve tam karşısına konuşlanmış beş kapının hemen arkasında yer alan üç oda, mutfak ve banyodan oluşuyordu. Açılan her bir odanın -banyonun dahi- kapısı, Anthony'nin evine Passacaglia'dan bile daha çok önem verdiğini söylüyordu. Titizlik dürtülerini evinde tatmin ediyor olmalıydı; Passacaglia, sıralanan heykelleri başta olmak üzere kendine özgü yapısıyla kasvetli havasını bozmaksızın son derece düzenliydi, ama evinde tek bir kırışık nevresim ya da asimetrik yastık çifti bulmak Elli Beşinci Cadde'nin ağaçsız olmasını hayal etmek kadar güçtü. Belki de yaşam çizgisi büyük buhranlara doğru sapmak üzereyken, titizliği bu felaketi bir otoyol korkuluğu misali temkinlilikle engelliyordu. 

İçeri girdikten sonra giriş kapısının hemen yanındaki ışık düğmesine dokunmadan zifiri karanlık içinde ve donuk yüz ifadesiyle, adımlarını tam karşısında onu karşılayan mutfağa doğru ilerletti. Kapının sağına dikili orta boy siyah buzdolabının hemen kenarındaki dönen ışık düğmesini hafifçe çevirerek Passacaglia'daki loş ortamı mutfağına taşıdı ve geçen ay satın aldığı Hario V60 isimli kahve demleme ekipmanı ile yüzde elli Arabica, yüzde elli Robusta karışımı olan favori kahvesini mutfağın en köşesindeki dolaptan çıkardı. Ardından, hemen önünde bekleyen su ısıtıcısını çalıştırıp önce bileğindeki, ardından yakasındaki gömlek düğmelerini birer birer açarak banyoya doğru yürümeye başladı. 

Bedeni uykusuzluğa senelerdir adapteydi; gecenin derinliklerini tüm hücrelerinde hissetmekten ve genellikle gece yarısından sonra favori sertlikteki kahvesini yudumlamaktan haz alması onun uykusunu rahatlıkla açıyordu. Hem şirket yöneticisiyken olduğu gibi erken uyanmak zorunda değildi; sabah yürüyüşü yapmadığı günler saat dokuza dek uyuduğu oluyordu. 

Sessizliğin sesi suyun kızışmasıyla son buldu. Ellerini yıkamayı sonlandırdı, ama kahveyi demlemek yerine kendini derinlemesine süzmeye başladı; su ortalama doksan dört buçuk dereceyken demlenmesi gereken kahvenin henüz hazır olmadığını suyun sesinden algılıyordu. Oval yüzüne uyumlu küçük kulaklarının üstüne düşen, ön kısmı yoğun, hafif ensesine doğru uzayan ve birkaç teli beyazlayan saçlarını; yaş aldığını hissettiren alın çizgilerini; hafif belirginleşen sakalı ile basık çenesini ve yuvarlak hatlı küçük burnunu "Ben değiştim ve bunu asla fark edemedim" edasıyla inceledi. Ela, iri, fakat çok hafif çekik gözlerinin içi gülümseyerek kendisine bakmayı sonlandırdı ve ışığı kapatıp kahvesini demlemek için yeniden mutfağa doğru ilerledi. Hoşnuttu, bu değişimden ve yaşadığı olgunlaşmadan memnun görünüyordu; ancak durgunluğu, onu bu aşamaya getiren hayat tecrübesinden tam anlamıyla memnun olmadığını sezdiriyordu. 

Kahvesinin çiçeklenişini izlerken yüzündeki hafif tebessüm yerini derinden bir gülüşe teslim etti. En yakınları dahi onun geceleri hazırladığı özel kahvesine verdiği değere ve duygularını direnç göstermeksizin ifade edişine şahit olsalardı gerçekten şaşırırlardı. Çünkü Anthony'nin insan ilişkilerinde karşısındakine verdiği değer tavırlarından değil, onlar için yaptığı fedakarlıklardan anlaşılıyordu. Fakat tavırlarını her ne kadar öne çıkarmamayı tercih etse de gözlerini maskeleyemezdi. 

Kahvesini siyah, normalden biraz daha geniş ve uzun kupasına doldurarak evinin balkonuna kurduğu kitap okuma köşesine yerleşti. Aslında bu köşeyi bir süredir okumak yerine yazmak için kullanıyordu. Passacaglia'dan elde ettiği gelir ve senelerdir yaptığı birikim hem onun tek başına rahatlıkla yaşamasını sağlıyor hem de dilediğini gerçekleştirme gayesini birer birer uygulamasına olanak tanıyordu. Kitap yazmak onun senelerdir içinde ukte kalan bir aktiviteydi ve bunu hiçbir maddi beklenti duymaksızın hayata geçirmeye başlamıştı. Ayrıca kalemini kullanmaya alıştıkça, tıpkı kahvesini hazırlarken olduğu gibi zihnini susturabiliyor ve anın tadını çıkarıyordu. Kitabı bir roman değil, düşünce türünde bir kitaptı ve yaşamını sorgulamalarla aktarıyordu. Cümlelerini ilerletemediğinde ise bazen gökyüzünü, bazense oturduğu köşeden rahatlıkla görünen Elli Beşinci Cadde'yi seyrediyordu. Kalemini eline aldı ve cep telefonundan Antonio Vivaldi'nin eşsiz parçalarının olduğu müzik listesini açtı. 

02:58   
Ruhunun yeterince beslendiğini tüm hücrelerinde hissediyordu. Uyku üstüne çökmüş, kahvesinin bahşettiği uyku açıcı etki sona ermişti. Kalemini defterinin arasına yerleştirdi ve defterini kapatmadan balkondan ayrılarak yatak odasına doğru ilerledi. 

Yaşam çizgilerimiz tercihlerimize ve karşılaştığımız olaylara verdiğimiz tepkilere göre değişirken, bu değişimlerin son derece tabii olduğunu ve direnmek yerine kabullenmenin her şeyi harika kıldığını deneyimlenerek öğrendim. Ama... ama bazı durumlar vardır ki ne kadar kabullenirsek kabullenelim birtakım eksiklikler orada durmaya devam eder; bunlar yaşamı travmalara kadar sürükleyebilir. 
Bazen her şeyle yüzleşecek kadar cesur olduğunu hisseder insan; fakat geçmiş, zihne adeta zamk gibi yapışır. Sonsuz olasılıklı bir evrende böylesine bir ihtimalin var olmasını mümkün kılmaz ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını iliklerine dek hisseder.

Bu satırları okuduğumda, aslında gerçekten imkansızlığın var olduğunu üzülerek görüyorum. Ama kalbim, zihnime yapışan o zamktan asla etkilenmemiş görünüyor; o bana bu hisse ne zaman kapılsam her şeyin yolunda olduğunu söylüyor. Kalbimin her seferinde yanıldığını düşünüyorum... belki de o hiç yanılmamıştır.

Yatak odasına adım atmasıyla düğmeleri tamamen çözülmüş gri gömleğini çıkarıp katlamaya başlaması bir oldu. Gömleğini ve ardından katladığı pantolonunu tam karşısında duran tek kişilik yatağının sağındaki gardıroba usulce yerleştirdi ve bu yaz satın aldığı düz, bisiklet yakalı siyah tişörtü ile gri şortunu giydi. Oturmak yerine aynasının hemen önünde yanan loş ışığın karşısındaki sandalyeye doğru ilerledi. Ardından, ışığı kapatmak için elini abajurun açma kapama düğmesine doğru attı ve beş saniyelik bir duraksama yaşadı. Bu duraksama, yerini bir iç çatışmaya bıraktı; elini ilerletmesine rağmen bitiriciliği gösteremedi ve kendine karşı koyduğu direnç baskın çıkarak elini geri çekmek zorunda kaldı. O, bu gece de başaramamıştı; loş ışık eşliğinde uyuyacaktı. Her gece yaşadığı hayal kırıklığı bu gece de nüksetmişti. Kabullenemediği tek durumun doğurduğu sonucu kabullenmek, onun uyku biletiydi. Defterini karalarken dinlediği çalma listesine kaldığı yerden devam ederek gözlerini kapadı ve uykuya daldı. 

MER | Paranormal RomanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin