Kulaklarında patlayan yıldırımın sesiyle irkilerek kahverenginin en koyusuna sahip gözlerini araladı Kubilay. Gökteki gümbürtünün dinmesini beklerken sanki zamkla birbirine yapışmış gibi, sesle aralanan göz kapakları yeniden birbirlerini bulmuştu. Oflayarak nefesini verdi ve gözlerini ovalayarak ayılmaya çalıştı.
Gökyüzü öfke kusan sesler çıkarmaya devam ederken kuru boğazını yutkunarak ıslatmaya çalıştı ve bakışlarını hızlıca yağan yağmurun şıpırtılarının vurduğu cama çevirdi. Keyifsizce yatağından kalkıp içeri yağmur damlalarının girmesine neden olan açık penceresini kapattı ve bir süre öylece durup birbiri ardına çakan şimşeklerin, alaca karanlığın rengine boyanmış gökyüzünü anlık ışıklarla bezemesini seyretti.
Şimşekten yahut gök gürültüsünden korkan biri değildi fakat Sezen'in üstünden atamadığı bir korkusu vardı bu ayrılmaz ikiliye karşı. Kubilay ilk kez lise birdeyken şahit olmuştu sarı oğlanın bu korkusuna.
Bir gün okul çıkışı bardaktan boşanırcasına yağan yağmura eşlik eden şimşekler ve gök gürültüsü nedeniyle, Sezen'in bomboş sınıfta oturduğu sırasında ellerini kulaklarına kapatıp gözlerini sımsıkı yumduğunu görmüş ve aralık kapıdan içeri girmişti. Sarışın genç onun geldiğinin farkında değildi, olduğu yerde ileri geri salınırken Kubilay onun omzuna hafifçe dokunsa da sanki yumruk atmış gibi irkilip mavi gözlerini kara gözlere dikmişti.
O sırada gözlerinin renginde çakan bir şimşekle olduğu yerde sıçrayıp çölde su bulmuş gibi düşünmeden, kemiklerini kırar gibi titreyerek Kubilay'a sarılmıştı. Ve yüreğini sızlatan sancı, o sarılmayla başlamıştı.
Bir şimşek daha göğün aydınlığına aydınlık katarken Kubilay camın önünden çekildi ve ezberlenmiş bir hareketle baş ucunda duran telefonuna uzanıp gözlerini bugün kaçta açtığına baktı.
Ekrandaki saat sabahın altı buçuğunu gösteriyordu. Uyuyamayacağını bilse de yeniden yatağına uzandı ve gözlerini dinlendirmek için yumarak zihnindeki düşünceleriyle baş başa kaldı yine.
Timuçin'in evinde, onun omzunda ağladığı günün üzerinden iki hafta geçmişti ve bu geçen iki haftada onu daha iyi tanırken, aralarında güzel bir arkadaşlık kurulurken bulmuştu kendini.
Timuçin'in anne babasını alacak verecek davası yüzünden kaybettiğini, iki kız kardeşi ile dayısı ve yengesinin yanında büyüdüğünü öğrenmişti mesela. Çizim yapmayı çok sevdiğini, mimar olmak istediğini ancak dayısının yeğenlerinin yanı sıra kendi ailesindeki üç boğazı daha doyurmasına yardımcı olmak için liseden sonra okuyamadığını, yaşadıkları ilçeden kent merkezine çalışmak için geldiğini de bu iki hafta içinde öğrenmişti.
"Sizi yanına alacak başka bir akrabanız yok muydu?" diye sorduğunda Timuçin yeşil gözleri uzaklara dalarak yanıtlamıştı onu.
"Annemle babam çocukluklarından beri yanıklarmış birbirlerine. Babam evinin tek evladıymış, annemse tek kızı. Evlenme yaşlarına geldiklerinde ikisini de başkalarıyla baş göz etmek istemiş dedemler. Annem, babasının karşısına dikilip cesurca "Ben Hamdi amcanın oğlunu seviyorum, onunla evlenmek istiyorum." deyince kızılca kıyamet kopmuş. Görülmüş şey miymiş bir kızın babasının sözünün üstüne söz söylediği?"
Hafif bir tebessümle derin bir nefes alıp devam etmişti sonra. "Neyse, dedem annemi döve söve yola getireceğini sanmış ama annem de dedem gibi inatçıymış. Babam anneme dayımla haber yollamış, bir gece dedemler uyuduktan sonra annem bohçasını toplayıp köyde babamla gizli gizli buluştukları tepeye gitmiş. Vermiş elini babamın eline, sonrası malumun ilanı. Evlenmişler, üç de çocukları olmuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sezenler Olmuş | bxb |
General FictionBeş yıl önce bir trafik kazasında sevgilisini kaybeden Kubilay, yüreğindeki acılar eşliğinde kenar bir mahallede sıradan hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Bir yaz günü oturduğu apartmana taşınan yeni komşusu Timuçin ile tek ortak noktaları yürekl...