Berkan'la birlikte sahile geldiğimizde banklardan birine oturmuştuk. "Berkan nasıl desem... Barış'ı çok yıprattığının farkında mısın?" "Nisa sen de biliyorsun bu benim en son istedi..." "Ya bu çocuk senin dediklerin yüzünden intihar etmeye kalkmış sen hâlâ en son isteyeceğim şey diyorsun Beko! Bir hatanı kabul etsen, evet suçluyum desen ne olacak sanki?!" Sesim istemsizce yükselse de umursamadım. Neredeyse Barış'ı kaybedecektik Berkan'ın sözde iyi niyetli davranışları yüzünden. "Evet suçluyum! Biliyorum Nisa suçluyum... 5 yıl önce de suçluydum şimdi de suçluyum oldu mu?!"
Ne kadar kızgın olsam da onu o halde görmek biraz da olsa üzmüştü beni. Elimi omzuna attım ve destek olmak için sıktım hafifçe. "Beko o 5 yıl önce neler oldu? İkinizi de bu kadar yıpratan olay ne?" Berkan bir süre sessizce denizi izlediğinde anlatmaya başlamıştı. "Barış takıma yeni transfer olmuştu biz de bunu kutlamak için tatile gitmiştik birlikte. Barış, Damla ve ben..." "Damla Barış'ın sevgilisi değil mi?.. Çok mu seviyordu onu gerçekten?" Bu soruyu sorarken bakışlarım yerdeydi. Barış belli ki gerçekten çok sevmişti ve ben sanırım o sevgiyi kıskanıyordum... Barış'ın sevdiği her şeyi kıskanıyordum gerçi ama Damla'ya daha hiç tanımadan hayrandım. Barış bu kadar sevdiğine göre gerçekten mükemmel birisi olmalıydı...
"Bir kadın ne kadar sevilebilirse o kadar seviyordu hem de... Ben de seviyordum ama. Yani yanlış anlama ben kardeşim olarak seviyordum. Nisa o kadar hayat doluydu ki sevmemek imkansızdı zaten." Bir süre sessizlik oluştu aramızda... "O gün dönecektik işte. Nisa arabayı ben kullanacaktım ama o isteyince kıramadım... Belki izin vermesem her şey daha farklı olurdu." Berkan sıkıntıyla bir nefes alırken onu izliyordum. "Kaza mı yaptınız o gün..? Barış o yüzden..." İkimiz de sessizken Barış'ın dediklerini daha iyi anlıyordum artık. "Arabaları sevmiyorum. Çok büyükler ve çok fazla can alıyorlar... Motor kazaları da oluyor elbette ama ne bileyim işte motorla daha rahatım."
"Barış Damla'nın yanındaydı, çok kan kaybediyordu Nisa... Ambulansı bekleyemezdik ben yardım bulmak için gittim... Hızlı olabilirdim, daha çabuk gelebilirdim. Benim yüzümden geç kaldık. Benim yüzümden öldü Damla..." "Saçmalama Berkan sen de böyle olsun istemezdin..." Berkan başını iki yana sallarken elleriyle yüzünü kapatıp derin nefesler almaya başladı. "Beko, yapma böyle... İkinizin de olanlarda hiçbir suçu yok." Berkan bana baktığında gözleri dolmuştu bile. "Nisa asıl zavallı benim, biliyorum... Ama bunu söylemek kolau değil. Barış'ı öyle gördükçe kendimden nefret ediyorum zamanı geri alamadığım için içimdeki öfke Barış'a taşıyor işte. Yoksa ben de biliyorum onun zavallı olmadığını..."
"Berkan... İkiniz de zavallı değilsiniz. Sadece sevdiğiniz birini kaybetmişsiniz, öyle kolay bir şey değil bu..." "Nisa, ben Damla'nın mezarına gidemedim bile. Onu benim yüzümden kaybettik. Herkes toparladım sanıyor ama öyle değil. Ben onun hakkında konuşurken bile utanıyorum kendimden." Berkan'a sıkıca sarıldığımda o da kollarını bana sarmıştı. Bir çocuk gibi ağlarken saçlarını okşadım. Benim abim gibi gördüğüm Berkan buydu işte. Kimseyi durup dururken üzmezdi, hassas bir kalbi vardı onun da... Bir süre daha oturduk orada, biraz konuştuk. Berkan'ın da buna ihtiyacı vardı. İçine attığı için bu hale gelmişti o da.
...
Berkan'la ayrıldıktan sonra eve geçmiştim. Önce bir duş aldıktan sonra vücudum yorgun düştüğü için uyumaya karar vermiştim. Tüm gece Barış'ı aradığım için uyuyamamıştım. Uyandıktan sonra da muhtemelen kursa gitmek yerine Barış'ın yanına uğrardım. Dediğim gibi de yapmıştım. Aksam olduğunda evden çıkar çıkmaz adımlarımı Barış'ın evine yönlendirdim. Eve geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. Çok geçmeden açılmıştı. Barış epey yorgun gözüküyordu ve belli ki başı fena ağrıyordu. "Hoşgeldin Nis..." Gülümsedim. "Başın ağrıyor değil mi? Belliydi böyle olacağı." Ben Barış'ın peşinden içeri girerken kapıyı da kapatmıştım.
Barış da kendini koltuğa atarken hala başını tutuyordu. "İlaç falan aldın mı? Çok mu ağrıyor?" "Boşver Nis ya, yeni ilaç içtim birazdan geçer herhalde. Hem ben de seninle konuşmak istiyordum dünle ilgili." Barış'ın yanına otururken derin bir nefes aldım. Her şeyi hatırlıyorsa her şey berbat olacaktı muhtemelen. Umarım hatırlamıyordur dedim kendi kendime. "Dün mü? Ne oldu ki dün, konuşulacak?.." Ben salağa yatıp gülümserken Barış da bana bakmayı sürdürdü. "Ben de onu soracaktım, ben hiçbir şey hatırlamıyorum. Sorun çıkarmadım değil mi?" Nefesimi geri verirken tahmin ettiğim gibi bir rahatlama gelmemişti nedense. Sanırım bu aralar ne istediğimi bilmiyordum. Barış'ın gözünde sevgilisini en yakınıyla aldatan kötü kız olmak daha mı iyi olacaktı sanki?
"Hiçbir sorun yoktu merak etme. Biraz konuştuk sadece." "Teşekkür ederim Nis... Bana iyi geliyorsun." Ben Barış'a gülümserken o da bana gülümsemişti. Öyle güzel gülüyordu ki. Keşke her şey bambaşka olsaydı... Şuan onu öpebilseydim mesela. Sadece ikimiz kalsaydık. Hoş benim için şuan sadece ikimiz vardık bu dünyada. Sonra bakışlarını benden kaçırdığında normal hayata geri dönmüştük. "Bir şeyler içmek ister misin ya da aç mısın?" "Yok Barış başın ağrıyormuş zaten boşver. Gerek yok, ben seni merak ettiğim için geldim zaten." Beni başıyla onaylarken yüzündeki gülümseme büyümüştü. "Beni gerçekten seviyorsun değil mi?" Ona sıcacık gülümsediğimde keşke her şeyi daha açık konuşabilseydim dedim kendi kendime...
"Seviyorum tabii ki. Sen sevmiyor musun yoksa?" Barış'ın gülüşünü izlerken mest oluyordum resmen. "Nisa öylesi mümkün mü sence?.. Beni hayata döndürüyorsun her seferinde, iyi ki girdin hayatıma... Bir bahar getirdin sanki." Ben gülerken Barış da beni izliyordu. "Sen hâlâ sarhoş olabilir misin acaba ya? Böyle iltifatlara alışık değilim ben çünkü." Barış da gülmeye başladığında onu dün gördüğüm halden sonra böyle görmek iyi gelmişti. O konuyu hiç açmadığı için ben de açmak istemiyordum. Belki de bazı şeyleri biraz bekletmek iyi gelecekti. "Hak ettin ama bunları." Hak ettim mi gerçekten? Bu gülüşe ortak olmayı, yanında durmayı gerçekten hak ettim mi?
Barış'ın yanındayken mutluydum evet ama bu hem Cemal'e ihanetti hem de Barış'a karşı dürüst olamamama neden oluyordu. Nasıl bir girdaptı bu? Ben nasıl kurtulacaktım bu karmaşadan? Barış'a her saniye daha da bağlanırken ondan uzaklaşmayı nasıl başaracaktım? Yeniden onsuz bir hayata dönemezdim. Cemal'e de ihanet edemezdim. O yüzden bu işin en mantıklı yolu Cemal'le bir an önce konuşmakla başlıyordu. Ve artık bunu ertelemenin de bir anlamı yoktu. "Barış, ben seni merak ettiğim için uğramıştım ama artık gitsem iyi olacak. Halletmem gereken şeyler var." "Peki. Tekrar teşekkür ederim, her şey için." "Ben de teşekkür ederim." Barış beni kendine çekip sıkıca sarıldığında ise nedensizce ona sımsıkı sarılıp ağlamak istiyordum. Ama elbette yapmadım bunu.
Kollarım güçsüzce onun bedenini sararken, kokusunu içime çektim bol bol. "İyi ki varsın Nis. Beni hayata döndürdüğün için teşekkür ederim." Kolları benden uzaklaşırken gözlerinin içine bakıp gülümsedim. İmkansızlık bu kadar güzel olabilir miydi gerçekten? Ellerim istemsizce sakallarının arasında gezinirken yutkundum. Yapmamam gereken bir çok şeyi yapıyordum ama kendime engel olamıyordum da. Keşke gerçekten cesaretim olsaydı ve şuan o da her şeyin farkındayken onunla konuşabilseydim, onu öpebilseydim. "İyi olman gerek uzun adam. Seni gülerken görmeye ihtiyacım var." "Toparlayacağım söz veriyorum." Sonunda gerçek dünyaya geri dönerken ellerimi de ondan uzaklaştırıp evden çıkmıştım.
Herkese merhaba ❤
Yazdığım ve asla emin olamadığım bir bölümle geldim 🙂 ama güzel ya tamamdır bence.
Bazı şeyler beklediğiniz gibi gitmeyecek, bazı şeyler de korktuğunuz gibi değil 😉
Neyse hepinizi çok seviyorum destekleriniz için de tekrar teşekkür ederim iyi ki varsınız 🖤 hepiniz kıymetlimsiniz 😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACAKARANLIĞIM
FanfictionNisbar kurgusudur 🌼 Alacakaranlığım varla yok arası... Biz ne bütün olabilmiştik, ne de karşı koyabilmiştik birbirimize... Ben ise her geçen gün farketmeden onun olmuşum...