Yedi yaşındaki Margaret koca konağa yaklaştıkça kendini daha da küçük hissetti. Sanki evin temelinin altında yatıyor, bütün ev yavaş yavaş üstüne yıkılıyordu. Önce ailesini kaybetmiş sonra da evinden sürüklenip hiç bilmediği bir yere, hiç bilmediği bir ülkeye getirilmişti. Evinden çok uzakta hiç tanımadığı bulutlu ve kasvetli, alışık olduğundan çok daha farklı bir gökyüzü altındaydı. Tüylerini diken diken eden serin hava mıydı yoksa içine işleyen bu yabancılık mıydı bilemeden parlak kırmızı renkteki hırkasına sıkı sıkı sarıldı.
Murphy Konağı büyük orman içine yerleştirilmiş ve uzun duvarlarla çevrelenmişti. Yeşil bahçe, demir parmaklıklı bahçe kapısının arkasında göz alabildiğince uzanıyordu. Margaret'in kapının ardından görebildiği kadarıyla ön bahçe kadar bir arka bahçe daha vardı. Demir parmaklı kapı usulca açıldığında arabayı taşıyan garip ata benzer yaratıklar tekrar hareketlendi ve konağa kadar uzanan topraklı yolu izlediler. Topraklı yolun sonunda, konağın taş merdivenlerinin hemen başında iki kadın dikiliyor, onları taşıyan aracı heyecanla izliyorlardı. Margaret bir kaç saniyeliğine çevresindekilere dikkat kesildi. Bahçe boyunca rengarenk güller iğne atsan düşmeyecek sıklıkta dikilmiş, dik taş duvarlar ardında ise orman sessizce uzanıyordu.
Margaret dönüp yanında sessizce oturan, katı görünümlü ve soyadını taşıdığı adama baktı. Hiç tanışmadığı büyükbabası. Görünüşe göre adını hiç duymadığı bir büyükannesi ve halası da vardı. Ve varisi olduğu koskoca bir miras. Daha önce cenazelerin insanları bir araya getirdiğini çok duymuştu ama kendi başına geleceğini hiç düşündüğü olmamıştı. Zaten kim başına gelene kadar sevdiklerinin ölümünü düşünürdü ki?
Margaret oturduğu yerde kıpırdandığında Edward bakışlarını torununa çevirdi. Küçük kızın ne kadar gergin olduğunu görmek için dedektif olmaya gerek yoktu, aklı başında her insan bunu fark edebilirdi. Edward kızı yalnızca bir haftadır tanıyor olmasına ve üzüntüsü gölgeliyor olmasına rağmen kızın gözlerinde parlayan yıldızları görebiliyordu. Meraklıydı. Çevresine dikkat veriyor, gözlemlemeyi biliyordu ve öğrenmeye açıktı. Tıpkı babası Daniel gibi. Üstelik sadece karakteri değil dış görünüşü de aynı onun gibiydi. Sarı kıvırcık baş edilemez saçları, meraklı kahverengi gözleri ve beyaz teniyle hık demiş burnundan düşmüştü. Üstelik Edward, küçük kızdan ruh haline rağmen ondan yayılan haylazlığı hissedebiliyordu.
Araç hafifçe sarsılarak durduğunda Margaret talimat beklemeden sağ tarafındaki tahta kapıyı açıp kendini dışarı attı. Arabayı çeken iki büyük, iskeletleri oldukça belli olan yaratıklara doğru ufak adımlarla yaklaştı.
"Thestrallar." Margaret, büyükbabasını duydu. "Nasıl davranacağını bilirsen oldukça sıcakkanlı hayvanlardır."
Margaret tek kelime etmeden konağa doğru döndüğünde üç küçük ev cininin çantalarını evin içine doğru taşıdığını, sonra da merdivenlerin başında duran iki diğer kadını gördü. Yaşça küçük olan yavaş ama emin adımlarla ona doğru yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktüğünde yüzünde küçük bir gülümseme vardı.
"Merhaba Margaret. Ben Elaine." Margaret bir anlığına kendinin gelecekteki halini görüyormuş gibi hissetti. Elaine tıpkı onun gibi sarı kıvırcık saçlara ve derin kahverengi gözlere sahipti. Ondan daha açık bir teni olmasına rağmen o kadar benziyorlardı ki Margaret kendini garip hissetmekten alıkoyamadı. "Ben senin halanım."
Margaret halasının gözlerinde babasının ona baktığını neredeyse görebiliyordu. Murphy kanı gerçekten damarlarında dolaşıyordu, kimse inkar edemezdi. Annesinden gelen Lestrange kanına rağmen, Margaret hakkında her şey Murphy diye bağırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
murphy kanunları . fred weasley
FanfictionAyrıca bir insan diğer insanlarla olmadıkça ondan geriye ne kalıyordu ki?