otuz sekiz

5K 680 457
                                    

Selamün aleyküm mümin kardeşlerim

Bölüme geçelim'☆

🌻 🌻 🌻

(Zümra'dan - 2 gün sonra)

Kulaklarıma gelen boğuk bağırış sesleri beynimde yankılanırken göz kapaklarımı zorlayarak açtım ve neler olduğunu, nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Göz harelerim deli gibi bir oraya bir buraya bakarken hastane odasında olduğumu anladım.

Yataktan kalkmaya çalıştığımda ise kafamda hissettiğim acıyla olduğum gibi kalakaldım. Sağ elim başıma gittiğindeyse saçlarımın açık olduğunu ve kafamda bir sargı bezi olduğunu anlamıştım. Korkuyla sağıma soluma baktığımdaysa yatağın sol tarafındaki komodinin üstünde bir başörtü görmemle elimi ona uzatarak aldım. Hızla başıma geçirip saçlarımı örttükten sonra yatakta oturur pozisyona geçtim. Yaşadığım şeyler bir film şeridi gibi gözlerimin önüne geldiğindeyse gözlerimden bir damla yaş süzülüp örtüye damladı.

Ömer, beni gölden iteleyen kişi Ömer'di. Beynim istemediğim hâlde geçmişe doğru çoktan yola çıkmıştı.

*

On iki yıl önceydi. O gün yine her zamanki gibi köydeki çocuklarla oyun oynamaya çıkmıştım. Annem saçlarımı iki yandan örgü yapmış, mavi kısa kollu tişörtüm ve siyah eşofmanımla sokaklarda koşarak arkadaşlarımın yanına gitmiştim. Köşeyi döner dönmez gülerek beni bekleyen Azra'ya el sallamıştım. Azra ve ben çok iyi anlaşan iki iyi arkadaştık. Çoğu oyunları birlikte oynar, yiyeceklerimizi paylaşırdık. Yanına gittiğimde abisi Ömer ve yan komşunun oğlu Ali vardı. İsmini bilmediğim bir kız da aramıza yeni katılmış olmalıydı. Azra'nın yanına gidip ona heyecanla birşeyler anlatırken onun elime baktığını fark ettiğimde ben de elime baktım. Dedemin bana yeni aldığı mavi bilekliği takmıştım.

"Heyy o bileklik benim değil mi? Sende ne işi var?" diyen Azra'ya şaşkın gözlerle baktım. Kumral dalgalı saçlara ve kahverengi gözlere sahip biriydi. Onun kumral saçlarının güzelliğini hep kıskanırdım.

"Hayır, bunu bana dedem aldı." dediğimdeyse elleriyle bileğimden tutup asılmaya başladı.

"Yalancı! Benim geçen gün kaybolan bilekliğim bu! Onu bana abim almıştı ver onu bana!"

"Azra bırak elimi! O benim! Onu bana dedem aldı." derken gözlerimden yaşlar çoktan dökülmeye başlamıştı. Bizim kavgamızı duyan Azra'nın abisi Ömer ve Ali de gelmişti. Ömer'den hep çok korkmuştum çünkü o...O diğer çocuklardan farklıydı işte. Yüzü ve konusmaları normal değildi. Çok kolay sinirlenip bağırıyor, sinir krizi geçirebiliyordu. Annemler konuşurken duymuştum. Ne diyorlardı ona? Otizmdi sanırım. Ömer'den çekinsem de bilekliğimi vermek gibi bir niyetim yoktu. Çünkü o bana dedemin aldığı ilk hediyeydi. Azra ve ben birbirimizi asılırken en sonunda bilekliğim kopacak raddeye geldiğinde hızla elimi ondan asıldım. O benim ellerimi asılmayı bırakınca hızla arkasına düştü ve...ve yoldan geçen araba o minik bedeni metrelerce sürükledi.

Gözlerim ve ağzım korkuyla kocaman açılırken arabayı süren kişi hiç durmadan hızla ilerledi ve gözden kayboldu. Ömer yere çöküp kafasını ellerinin arasına alarak aynı şeyleri tekrar etmeye başladı. Yine kriz geçiriyordu.

"Hayır ölmedi. Hayır ölmedi. Hayır ölmedi."

Ben ne yapacağımı bilemez bir halde kanlarla bulanmış o minik bedene bakarken Ali, cesaretini toplayıp Azra'nın yanına gitti. Hayranlıkla baktığım o yüzü şimdi kanlarla doluydu. Kafasından akan kan ise yerde minik bir birikinti oluşturmuştu. Ben ise tepkisizdim. Bir ellerime bir de Azra'ya bakıyordum. Koşarak yanına gittim dakikalar sonra. Etrafımıza toplanan komşular ise ambulansı arıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Birkaç dakika içerisinde köy, mahşer yerine dönmüştü sanki. Hüngür hüngür ağlarken ellerimden bilekliği çıkardım ve Azra'nın elini tuttum.

Kayıp Gülüşlerin Adresi ✓ TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin