Anlatacağım hikaye İzmir,Çiftlikköy mevkiinde yaşanmış olup,olayın kahramanları ile bizzat yapılan röportajlar ile hazırlanmıştır.Olayda bahsi geçen hanımefendi hayatta olmadığı için kendisi ile konuşamamış olsam da oğullarına ulaşmış bulunmaktayım.Çok uzatmadan konuya geçelim.
-- Çiftlikköy köyü oldukça verimli ve büyük bir ova üzerine kurulu.Üzüm yetiştiriciliği temel geçim kaynaklarından olduğu için geçmişte rumlar tarafından şarap imalat bölgesi olarak kullanılmış.Zamanında bölgede rum nüfusu oldukça fazlaymış.O dönemde savaş yüzünden kaçan rumların çoğu altınlarını geri dönecekleri düşüncesi ile bölgeye gömmüşler.Olayları anlatan beyfendinin dayılarının tarlayı sürerlerken bulduğu altın liralar varmış.Olayın ana kahramanı hanımefendi hakkında konuşalım biraz.3-4 dönümlük bir arasada uzun yıllar tek başına yaşayan bir kadın,doğal ve ya doğaüstü hiçbirşeyden korkmadığını söylüyorlar.Oğulu dışarıda ses duysa ekmek bıçağını kapıp dışarı fırladığını anlatıyor.Genç yaşında kocasını kaybedince 5 çocuğunu yalnız başına büyütüyor.Bununla bağıntılı olarak 60'lı yaşlarına doğru bunama belirtileri gösteriyor.Dolayısı ile anlattığı hikayenin doğruluğu bir kez daha tartışmaya açılıyor.Zira hanımefendinin çokça kez halüsinasyonlar gördüğü düştüğüm notlar arasında.Şimdi hikayeye geçiş yapabiliriz.Hanımefendi yeni evlendiğinde kocası tarlayı kontrol etmek için her gece 1:30 ile 2:15 sularında dışarı çıkıyor.Bu sırada hanımefendi eğer gelinliğini sandığın dışında bırakıp uyursa gelinliği kanlar içinde olan bir kız onu görmeye geliyor.Kız kesik kafasını koltuğunun altında tutuyor.Eğer gelinliği sandığa koyarsa gelmiyor.Kız hanımefendiye bulunduğu yerin altında bir hazine olduğunu söylüyor.Anlatılana göre eğer biri bir hazineyi korumak istiyorsa hazineyi gömerken birini kurban etmelidir.Herkes bilir,eğer bir yerde hazine olduğundan şüpheleniyorsa,şüphelenilen yere kül dökülür,duası okunur ve bir gece kül orada bırakılır.Sabah külün üzerinde hangi canlının ayak izi varsa koruyucu o canlıdır.Hazine aranırken tespit edilen canlının türünden bir canlının kanı küle sürülmez ise hazine alınamaz.Genç kız da hanımefendiye bir rum hazinesi için bekçi edildiğini söylüyor.Kız çok yalnız olduğunu ve arkadaş olmak istediğini söylemiş.Ayrıca başka kimsenin olmamasını şart koşmuş.Hanımefendi geceler boyu sohbet ettiklerini söylüyor.Bunun ardından hikayeyi aldığım beyefendinin bizzat kendi cümlelerini aktaracağım. "Tesadüf mü bilemiyorum ama evin yakınlarında bir taş buldum.20 cm kadar uzunlukta ve 15 cm kadar geniş.Taşın üzerinde bir eli havaya kalkmış,bir eli ise sanki belinde olan bir insan sülieti vardı.Babanneme gösterdim,boşver diyip taşı ağacın dibine attı.Bir daha da görmedim." Edindiğim bir başka bilgi ise olayların yaşandığı evin üzerinden yol geçmesi üzerine kazılmış olması.Beyefendi "Hazine varsa da artık kalmamıştır,dayılarım zamanında kazmışlar.Aşağıda sadece şarap havuzları var." diyor. --
Doğruluğu tartışılır bir hikaye olsada düzenleyip sizinle paylaşmak istedim.Kimseyi madur etmemek için gerçek isimler kullanmadım.