Hiç bir zaman bir yere geç kalınmasından hoşlanmazdım. Ki kendimde yüksek mertebe geç kalmamak için büyük bir çaba sarf ederdim. Hayatım boyunca sadece iki kere geç kalmıştım. Birisi benim hayatıma, diğeri ise yaşama sebebimin hayatına mal olmuştu. Her koşulda zararlı ben çıkıyordum.
Deliriçenin, beni çağırmasıyla rutubet kokan demir parmaklıklarıyla sanki birer hapishaneye benzeyen odamdan çıktım. Odam'dan çıktığım anda başladım saymaya her zamanki gibi... Bu küçüklükten kalan bir alışkanlıktı. Belki de en acı olan alışkanlıklarımdan biriydi. Ne kadar geçmişimin tozlu raflarını ortaya çıkarsa da yine de bırakamıyordum çünkü sadistçe bir zevk alıyordum bu durumdan. Şayet saymazsam beynimin içindeki şeytan sürekli bir şeyler yapmam gerektiğini fısıldıyordu kulağıma, bunu bu şekilde aştığımı sanıyordum ancak bu yanılgıdan öteye geçemiyordu.
4.. 5.. Demir parmaklıkların önünden geçerken buranın isminin neden 'Ruh ve sinir hastalıkları hastanesi' Olduğunu bir kez daha anladım. Bu terimin benim lügatimdeki karşılığı 'tımarhane' idi. Kimseyi kandırmaya gerek yoktu. Hiç bir normal insan diş fırçasını çocuğu sanmazdı veya kendi dışında herkesin zombi olduğunu ve onu yemek istediğini de sanmazdı hatta ve hatta her gece kendi bileklerini kesip hiç var olmayan birilerinin üstüne de atmazdı.
Evet evet burasının kelime anlamı tam anlamıyla tımarhaneydi.
15... Ana kapıya geldim kapı demek biraz lüks kaçardı tabii demir parmaklık dersek daha mantıklı olabilirdi. Parmaklığın önünden geçen gardiyan koyu mavi kot pantolonu ve üstündeki aynı renk gömleği ile geçiyordu ki..
"Şşht Bak bakayım yakışıklı! " Diye gardiyan'a seslendim. Adı neydi? Faruk? Kemal? Her neyse bunun ne önemi vardı ki şimdi. Gardiyan bana dönüp kafasını iki yana salladı 'Ne var?' Dercesine.
"Şunu açsana bir şey deneyeceğim." Dedim kafamla parmaklıkları gösterirken. Gardiyanın mora kaçmış olan ince dudaklarının sol tarafı alayla yukarıya çıktı.
"Kızım sen deli misin? Niye açıyım?" Sözleriyle ağzımdan bir kıkırtı çıkmasına engel olamadım. "Evet deliyim. Bunu soruyor olman senin de pek normal olduğunu göstermiyor gardiyan." Dedim alayla. Göbekli adam parmaklıklara yaklaştı kaşları çatık gözleri yorgunluğundan zaar kızarıktı. "Bana bak Alev! Değerli vaktimi senin salaklıklarınla harcayamam. Ayrıca gardiyan ne ya? Hapishane mi burası?"
Kafamı hemen aşağı yukarıya salladım. Gardiyan kızarık gözlerini devirirken sıkılmış olduğunu belirtti.
"Deliriçe beni görmek istiyormuş. Aç da bir hasret giderelim." Dedim ellerimi göğsümde bağlarken. Gardiyan yine alayla baktı. "Sana inanmamı bekliyorsun cidden?" Omuzlarımı silktim. "İstersen inanma" Yaka kartına bakıp devam ettim. "Bende sadık kavrukçu isimli gardiyanın beni, koridora almadığını söylerim."
Gardiyan, yüzünü sıvazlayıp belindeki bir dolu anahtarın en küçük olanını çıkarıp kilide taktı. Kapı, gıcırtıyla açılırken hemen koridora çıktım. Çoktan 100 saniye geçmişti geç kalmamıştım belki ama oyalanmıştım işte.
"Yürü ben götüreceğim seni!" Gardiyana baktım dudaklarımı büzerek " Senden daha önceden beri burada olduğuma göre, gel gardocum ben seni götüreyim deliriçenin yanına." Gardiyan derin derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalışmasına güldüm. Tek eğlencem bunlardı sanırım. Bazen bizim akıllı onların deli olduğunu düşünmeden edemiyordum.
Boş koridorda ilerlerken sol tarafımızdaki beyaz, tanıdık kapıyla durdum. Dikkatinizi çekerim kapı diyorum.
Tıklatmadan içeriye girip Deliriçenin mor deri sandalyesine oturdum. Bu hareketimle afallayıp kırmızı gözlüklerinin altından bana baktı kızgınca. "Kapıyı çalmadan girmeyi bir öğrenemedin." Bir kahkaha atıp "Yoo öğrendim işte çalmadan girdim farkındaysan." Deliriçe, ne dediğinin farkına varıp kafasını iki yana salladı hızlıca, gözlüğünü de pembe masasına bırakıp. "Amaan kafamı bıraktınız adamda." Diye söylendi kendi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güherçile
General FictionGüherçile, anlamı buydu aslında her şeyin, bütün yaşadıklarımın, yaşayacaklarımın ve yaşayamadıklarımın. Barutla yan yana gelen patlayıcı bir madde benim de hayatım. Fakat benim hatam, maddeye barutla değil ateşle karşılık vermekti. Bütün hayatımı b...