Özür dilerim,
Ailemden, arkadaşlarımdan, tanıdıklarımdan hatta gökte uçan kuştan bile. En çok da kendimden özür dilerim, bunu hak etmiyordun. Hasta bir zihinle mahvolmayı, yıpranmayı hak etmiyordun; kimse etmez. Fakat artık engel olamıyorum, hiçbir şeyi geride bırakamıyorum. Yaşadığım tüm anılar, hatıralar sırtımda birikiyor. Yüküm ağırlaşıp kemiklerimi kırıp dökerken bile "Geçti bitti" diyemiyorum. Sanki üstümde bir lanet var, lanet kendimi yenilememi önlüyor. Sürekli diyorum ki "keşke şöyle yapsaydım", "keşke öyle yapmasaydım", "keşke hiç yaşanmasaydı", "keşke böyle biri olsaydım".
Sonuç ne peki? Şöyle mi yaptım, öyle yapmadım mı, hiç yaşanmadı mı, böyle biri olabildim mi?
Hayır.
Peşini bırak artık sevgili kendim.
Sen sensin ve diğerleri de diğerleri. Hayatını yaşa ve asla bir baykuş gibi kafanı tamamen arkaya çevirme. Sen bir insansın, toy bir insan. Bu kadar karamsar, hastalıklı ve acınaklı olma. Kendine gel.
Beni dinlemeyeceğini biliyorum aslında. Bu bir balığı havada uçurma çabası değil benim için, uçamayacağını biliyorum. Sadece kabullenemiyorum. Gittiğim psikologlardan aldığım ilhama göre hep umut var. Her köşede, her ağlayışta ve her acıda. Bunu bilmeni isterdim.
Belki de bunlar gerçek bir köşe, ağlayış ya da acı değildir de bu yüzden göremiyorsundur umudu? Olabilir mi?
Ya da görmek için başını kaldırmıyorsundur. Yıllar boyu öyle yapmadın mı?
Tüm bunları yazmak istiyorum artık, çünkü dillendiremiyorum. Dilimi koparıp atıveriyorlar ve yalnızca ağlıyorum, karnı aç bir bebek gibi.
Son günlerde okul yüzünden uzun zamandır yemediğim vurgunları yedim. Tamamen düzelmemiştim zaten ama unutuyordum işte. Ablamla gülerken falan, ne olduğumu ve olmadığımı unutuyordum. Tekrar hatırlattığın için minnettar değilim, ama çok ileri gidiyorsun. Ölmemi istediğini biliyorum, beceremeyeceğimizi düşünüyorsun ve muhtemelen haklısın da.
Anla işte, vazgeçmek istemiyorum bir türlü. Herkesin içinde yaşama sımsıkı tutunan bir parça var ya? Benim parçam kendini hayata zincirlemiş gibi görünüyor, o zinciri kırmak gaddarlık değil mi? Neden kırmaya çalışıyorsun? Ya da neden kırmaya çalışıyoruz? Tüm suçu sana atamam, ben de çok boklar yedim sonuçta değil mi? Her şeyin başında ben yok muyum?
İlk çocuk olarak çıktım karşına. Kırılmaya başlamış, ürkek bir çocuktum ve ihanete uğramış hissediyordum annem, babam ve ablam tarafından. Önce bana kucak açtın sanki, avuttun ve sakladın beni. Fakat sonra sorunlar büyümeye başladı ve ben ortaya çıkıp onların üstesinden gelmek yerine saklanmaya devam etmeyi seçtim, kolların sahip olduğum tek şeydi.
Sen beni insanlardan uzaklaştırırken bunun o kadar da kötü olmadığını ve beni rahatlattığını savundum. Böyle bitirdim ortaokulu, başlarkenki neşeli tavrımın aksine yapayalnız ve boş bir şekilde.
Liseye başladığımda sana karşı çıktığım tek büyük(!) ayaklanmayı gerçekleştirdim. Dişimi yaptırmamdan bahsediyorum, her şeyin düzeleceğine o kadar inanıyordum ki kendimi daha büyük bir hayalkırıklığına karşı savunmasız bıraktım.
Zaman geçtikçe mutluluğum azalmaya başladı, korkumu yeniyordum ama tek sorunun diş olmadığını da fark etmeye başlıyordum. Sorun çok başka dallara da sıçramıştı, kansere yakalandığımı fark etmiş gibi oldum. Aslında ne kadar küçük bir sorunu hallettiğimi gördüm ve kendimi yeniden kollarına atıp ağladım, yeniden çocuk olmuştum. Ama bu sefer parçalara bölünmüş bir çocuktum.
Tüm bunlar olurken okul benim için bir meydan okumaydı çünkü müzik bölümündeydim. Sınavlar vardı bireysel olarak kendimi gösterdiğim, sunumlar vardı ve solfej vardı. İlk iki sene o zaman çok zordu. Sunum yapamamış, şiir okuyamamıştım sınıf önünde ve bir hocayla muhattap olurken kendimi yeniden karınca gibi hissetmeme izin vermiştim ama başka bir hocaya geçtim ve bitti sandım. Sınavda karşısında keman çalamayana kadar. Yayım tir tir titredi, kendimi berbat hissederek bitirdim sınavı. O an sanırım işlerime iyice karışmaya başladın, gerçek nefreti öğrettin. O olaylardan sonra tekrar kendime zarar vermek istedim-ortaokulda bunu çok yapmıştım-, cezayı ben çekmek zorundaymışım gibi. Kendimi sürekli merdivenlerden düşerken hayal ediyordum, hatta bazen onu gerçekleştirmek de istedim. Ayrıca hafızamdaki boşlukları da dolduramıyordum. Her şey parçalanıyordu ve ben ortada aptal gibi bekliyordum, oyuna katılmasına izin verilmemiş bir çocuk gibi.
Hayallerimin işe karıştığı zaman da bu aralardı sanırım. Hızlı geçecek olursam, karantinadan sonra her şey rahat giderken tekrar okul geldi ve her şey üstüme yıkıldı. Banyoda bana öyle sözler ettin ki, gece uyumadan önce ölmek istediğimi içeren bir dua ettim. Yaratıcı nasıl hissetmiştir acaba? Yarattığı, genç ve aciz bir insan yanına gelmek için acele ediyor. Muhtemelen beni cehennemde nasıl bir cezanın bekleyeceğini seçmiştir.
Peki ben tüm bunları hissettim ve yaşadım. Sen bunlar sırasında ne yapıyordun? Duygularımla oynamak çok eğlenceli miydi? Ağlatmak, sinirlendirmek, hırçınlaştırmak ve kendinden nefret ettirmek aziz hissettirdi mi?
Bir zafer kazanmış mı olacaksın senin yolunu seçersem?
Fakat bensiz burada kalabileceğini sanıyorsan benden daha aptalsın. Giderken yalnız olmayacağım çünkü.