Geçen birkaç günün ardından Yibo antreman yapmak için tekrardan gelmişti spor salonuna. Hafta sonu yaklaştıkça sıkı bir tempoyla çalışmaya başlamış, bu haftaki zorlu rakibini yenmek için kendi kendine yeni stratejiler bulmaya çalışıyordu.
Üstündeki t-shirtü çıkarıp etrafa gösterdiği kaslarla kızların çığlıklarına maruz kalsada aklındaki düşünceler odaklanmasını bir hayli etkiliyordu.
Gözlerinin önüne gelen görüntüyle boğazında oluşan yumru zar zor yutkunmasını sağlamıştı. Sebepsiz yere hızlı atan kalbi göğüs kafesini delip geçecekmiş gibi atarken, onun ıslak öpücüklerinden uzak kalmış dudakları resmen kurumuştu.
O gün çatıda olanları düşündükçe delirecekmiş gibi oluyor,her bir an aklına geldikçe sadece bandaj sardığı eliyle kum torbasına sinirini ondan çıkarıyormuş gibi deli bir hırsla vuruyordu.
Özlemişti. Dudaklarını, dokunuşu ve kokusunu. Wang Yibo onu anlamsız bir şekilde özlemişti.
Hırsla aynı yere vurmaya devam ettikçe elinde oluşan sızı onu daldığı düşüncelerden çıkarmaya yetmişti. Kızaran ve hafif kanamaya yüz tutmuş eli boşluğa düştükten sonra hissettiği acı yeni yeni kendini belli ederken,yaralardan akan bir kaç damla kanı önemsemiyordu bile.
''Yibo gege iyi misin?''
Fanxing'in sesiydi bu. Okuldan arta kalan zamanlarda mekana yada spor salonuna gider,oralarda oyalanır bazende Yibo'dan ona bir kaç hareket öğretmesini isterdi. Tabiki aldığı cevap her zaman aynı olmazdı. İyi ya da neşeli olduğu günler evet desede bazı günler Fanxing ondan kaçacak delik arardı.
Yibo her ne kadar bu yaramaz çocuğu sevsede ısrarcı tavırları onu çileden çıkarıyordu. Özellikle küçük bir velet gibi ısrar etmesi onu eline geçirip deli gibi dövmek istemesine neden oluyordu.
''Ne var Fanxing?''
Gözleri dönmüş bir şekilde aşağıdaki çoçuğa bakarken kendine, kendi içindeki çatışmaya hakim olmaya çalışıyordu. Kızaran gözlerinin arasından baktığı çocuğa kaş-göz işareti yapmış,birşeyler söylemesini beklemiş ama o beklediği cevap gelmedikçe iyice sinirlenmeye başlamıştı.
''Cevap vermeyeceksen siktir git Fanxing''
Bağırmayla kendine gelen çocuk yine ağlamaklı gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. Konuşmaya çalışıyor ama kelimeler sanki boğazında düğümlenmiş gibi hissetmişti.
''Babam seni arıyor Yibo gege. Konuşacakları varmış.''
Onayladığını belli eder gibi sadece başını bir kez aşağıya eğmişti. Derin düşüncelerle boğuşurken sırası değil dermiş gibi başını hafifçe yana doğru çevirip sağa doğru döndürmüştü.
''Off.. Siktir...''
Verdiği derin nefesi havaya karışırken bulunduğu platformdan aşağıya atlamış, yukarıya çıkabilmek için merdivenlere doğru yönelmişti. Çıplak vücudundan ter damlaları aşağıya doğru süzülürken, elinden parmaklarına doğru sızan kanı görmemişti bile.
Umursamaz adımlarla ilerlemeye devam ederken önünde duran beden donup kalmasına neden olmuştu. Kokusunu deli gibi özlediği adam karşısında durmuş, endişeli gözlerle eline bakıyordu. Zhan'ın eline doğru uzanmasıyla ne olduğunu anlamaya çalışırken, elleri onun elleri arasında alev alev yanıyordu. Dalgın bir biçimde ona boş boş bakmaya devam ederken, Zhan'ın gözlerinin içine bakmasıyla aniden kendine gelmişti. Ellerinin onun elleri,ince uzun parmakları arasında olması kalbinin delicesine atmasına neden oluyordu.