Birinci Bölüm: Kan Bağı

32 3 3
                                    

Tüccar Shim Jaeha'nın ailesi Hanyang'ın orta halli ailelerinden biriydi. Evde bir kadın, bir erkek olmak üzere iki kahya, bir küçük hizmetçi kız ve evin beyinin her işine koşan yardımcısından başka köle yoktu. Ev sakinleriyse o zamanlar yalnızca üç baştı. Bey, kalp hastalığından ölen ilk karısından olma oğlu ve güzel gözlü genç karısıyla beraber yaşıyordu.

Shim Bey'in babası zamanında taşranın en ünlü terzilerinden biri olmasına rağmen, oğlunun o günkü zenginliğini ömrü boyunca hiç hayal edemeyecek kadar az para kazanan bir adamdı. Hayalleri büyük olan ve babasının ellerinden geçen kumaşlara aşina olarak büyüyen oğlunun dişiyle tırnağıyla biriktirdiği bu küçük servetin tadına biraz bile bakamadan, aslında hiç bakmak bile istemeden ölmüştü. Oğlunun işlerini yoluna koyunca Hanyang'a gidip bir de kendisine sormadan zengin bir gelin almasına içerlemiş, ilk torunu daha dünyaya gözlerini açmadan o göçüp gitmişti.

Zengin gelin ve Shim Bey birbirlerini seviyorlardı. Zenginlik peşinde olan iki insan birbirini nasıl severse, öyle... Shim Bey, karısının bağlantılarını da kullanarak kısa zamanda küçük ailesi için bir konak ve bir sene içinde de iki köle almıştı. İhtiyar kahya ile kendine yardımcı diye tuttuğu kölelerin ikisi de erkek olunca karısı şikayet etmiş, kendisine yardımcı bir kadın da istemişti. O zamanlar evin oğlu Jaeshin henüz dört yaşındaydı. Annesinin hastalığının onu nasıl değiştirdiğini idrak edebiliyordu artık. Babasının yakında bir kadın kahya getireceğine dair verdiği sözü tutma zamanını sürekli erteliyor olmasına da en az annesi kadar içerliyordu.

Jaeshin beş yaşına bastığı yıl bir kış günü annesi artık yataktan kalkamayacak kadar hasta olmuştu. Yattığı yerden içeri soğuk hava dolmasına aldırmadan pencereleri açtırıyor, sürekli kocasından yakınıyordu. Shim Bey nihayet "güzel karısına bakması için" – böyle demişti – bir kadın kahya getirdiği günün akşamında Jaeshin'in annesi öldü. Oğlan, annesinin son rahat uykusuna yatmak için bu kadını beklediğini anlayarak kahyaya büyük minnet duymuş, babasına kin gütmeye de o gece başlamıştı. Kahya kadının kendisini uyutmasına izin verdi. Ondan sonra da her gece uykuya yatmadan evvel mutlaka ona iyi uykular diledi.

Babası annesinin ölümünden pek etkilenmişe benzemiyordu. Yemeklerini güzelce yiyor, çalışmaya gidiyor, uyuyor, içiyor, eğlence faslından uzak durmuyordu.

İki sene sonra taşraya yaptığı bir haftalık bir geziden ilk evlendikleri zaman annesinin yaşında olan genç bir kadınla çıkıp geldi. Kadın annesi gibi zengin bir aileden gelmiyordu, fakat yanında bir hizmetçi kızla geldiğine bakılırsa onun da hali vakti yerindeydi. Yabancı bir eve gelmenin ezikliği yoktu üstünde, sanki kırk yıllık dostlarının evine gelmiş gibi güler yüzlü, candandı ve kendini çiğnetmeyeceğini açıkça ortaya koyacak sağlam adımlarla evin içinde dolaşıyordu.

Jaeshin, babası gibi bir babanın soğukluğuyla ve annesi gibi bir annenin sevgisizliğiyle büyümüş bir çocuk olarak analığına hırçın davranmaya kalktı ilk başlarda. Hiç huyu olmayarak büyüğüne saygısızlık edip kahyaları şaşırttı. Kadına anne demeyi reddettiği için babasından ilk tokadını yedi. İçinde bir öfke filizlenmeye başlıyordu ki genç kadın onu yaralı bir kuşu yumuşak bir battaniyeye sarar gibi kollarının arasına aldı. Onu sevgisiyle çözdü, anlayışıyla iyileştirdi ve altı yaşında bir çocuğun hiç alışık olmadığı bir saygı göstererek onu eteğine bağladı. Jaeshin, bu sevimli kadının büyüsüne hızla kapıldı. Ağzından zorla çıkan anne sözcüğü artık hevesle çıkıyordu. Kadının kahyalara ve hizmetçisine olan davranışları onu hayrete ve hayranlığa düşürüyordu. Köleler, analığı ve kendisinin bu evde mutlu bir aile olduğunu hissediyordu. Babası ise bu evde sıklıkla yoktu. Olduğundaysa yalnızca hükmediyordu, emrediyordu, bağırıyordu, homurdanıyordu. Bir çiçek demetinin arasından sivrilen siyah bir diken gibi acı veriyordu Jaeshin'e. Onu ne kadar görmezden gelmeye çalışırsa çalışsın, diğerlerini ondan ne kadar korumak isterse istesin, o evde herkes ona boyun eğiyordu. Herkes yeni hanıma kendisine bir çocuk vermediği için ettiği hakaretleri dinlerken sessiz kalıyordu. Hanımın yıkanırken hüngür hüngür ağladığını duymazdan geliyorlardı. Jaeshin'in "erkek" olarak babasına karşı durmak istediğini görüp ona mani olmak için ona üstü kapalı öğütler veriyorlar, babaların hep böyle olduklarını söylüyorlardı. Kendi babalarını anlatıyorlardı. Hepsinin babası yalnızca hükmetmek için yaşıyordu evlerinde. Yalnız analığı babasını anarken yüzünde sevgi gülleri açıyor, kimi zaman özlemle gözleri doluyordu. Jaeshin bunu kıskanıyordu, ama bir yandan da o kadar iyi bir baba olsaydı onu kendi babasına vermeyeceğini düşünüyordu. Adı Harin olan bu kadın, babası için fazla iyiydi. Onu korumak istiyordu.

Geldikten bir buçuk sene sonra müjdeli haberi nihayet aldılar. Harin Hanım gebe kalmıştı. Jaeshin, babasının analığı üstünde kurduğu baskının azalacağını düşünerek rahatlamışsa da o akşam babasının bütün eve bir ziyafet çekip kölelere iyi davrandığını gördükten sonra içini çocukça bir telaş almıştı. Belki de babası annesinden kalan son hatırayı, kendisini bir köşeye atmak için bu çocuğu bu kadar çok istemişti. Belki de genç ve güzel karısıyla yeni bir aile kurmak niyetindeydi. Kim bilir belki Jaeshin'i evden atacaktı. Analığının karnında büyüyecek bebeği görmesine bile müsaade etmeyecekti.

Oğlan korkusunu belli etmemeye çalıştıysa da yapamadı. Babasına zaten her zaman mesafeli davrandığı için o fark etmedi. Fakat kahyalar ile hizmetçi kız Miran daha sofralar toplanmadan Küçük Bey'deki durgunluğu, hırçınlığı yakaladılar. Harin Hanım'ı uyarlamaları gerektiğini konuştular gece çökünce. Ne de olsa Shim Bey'in oğluydu, sağı solu belli olmazdı.

Lakin genç hanım Jaeshin'den gelebilecek her türlü şeye hazırlıklıydı. Bu eve gelir gelmez, onu tanımaya başlar başlamaz böyle bir şey yaşanabileceğini tahmin etmişti. Yatma vakti geldiğinde çoktan yatağına girmiş oğlanın kapısının önüne gitti. Pabuçlarını çıkarıp sundurmaya oturdu ve içeri seslendi: "Jaeshin."

Başta içeriden en ufak bir ses gelmedi. Kadın onun uyumadığından emin olduğu için sabırla bekledi. Sonra yorganın hışırtısı duyuldu. Beyaz gecelikleri içinde iyice boy atmış olan Küçük Bey kapıyı araladı.

"Buyurun, anne."

Yalnızca temizlik gibi işler için o odaya girmişti bugüne kadar. Jaeshin'in sınırlarına hep saygı duymuştu, şimdi o sınırlara dokunma zamanının geldiğini düşündü. Karnına dokundu. "Kardeşinle odana girebilir miyiz?" Ayağa kalkmadan cevabını bekledi. Oğlan kapıyı hepten açıp analığının içeri girmesine müsaade etti.

Dargın gözüküyordu. Suratı asıktı. Gönülsüzce analığının dizinin dibine oturdu. Gözleri yerdeydi, sanki yüzüne bakmamak için direniyordu.

"Jaeshin." Harin Hanım'ın sesi ipek gibi yumuşacık, çiçek gibi güzel kokulu, kuş gibi hafifti. Oğlan yenik düşerek ona baktı. "Bebeğimin senin gibi bir ağabeyi olacağı için öylesine mutluyum ki..." Çocuk utanarak başını çevirdi, yüreğinde bir rüzgâr esmiş gibi içi kıpırdandı. "Sen de bir kardeşin olacağı için mutlu musun?"

"Evet, anne." Hazırlanmış bir cevap gibiydi. Doğruyu söyleyip söylemediğini anlamak mümkün değildi.

"Annenin karnına dokunmak ister misin?"

Jaeshin korkuyla genç hanımın yüzüne baktı yeniden. Yapabilir miydi? Daha önceki temaslarında hep kadın ona dokunmuştu. Yüzünü okşamış, ellerini tutmuş, arkadaşlarıyla oynamaktan geldiğinde terini eliyle silmişti. Jaeshin ona hiç dokunmamıştı. Lakin dokunmak istiyordu. Tekrar başını önüne eğdi.

Genç hanım onun tereddüdünü dağıtmak ister gibi konuşmaya devam etti: "Henüz pek büyümediği için hiçbir şey hissetmeyeceksin. Fakat o ağabeyinin dokunduğunu bilecek." Elini göğsüne koydu. "Ben gönül bağımla söyleyeceğim ona."

"Dokunabilir miyim, anne?"

Harin Hanım, oğlanın kucağında duran ellerinden biriniyakalamak istediyse de bu defa onun dokunmasını istiyordu. Gülümseyerek başınısalladı ve yerde kayarak ona biraz yaklaştı. Belini geriye doğru gererekkarnını ileri çıkardı. Oğlanın sıcak, küçük parmakları analığının etekliğininüstünden bir şeyler hissetmeye çalıştı. Sahiden hiçbir şey yoktu. Ama sanki birşey varmışçasına, yüreğindeki öfkenin uçup gittiğini hissetti. Ağabey olacaktı.Bu çocuk, analığıyla arasında eksik olan tek şeyi ona verecekti. Kan bağı.

Gök MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin