🔱
"Mávros'u buldun mu?"
Aramızdaki garip sessizliği bozmaya çalışarak ağzımı açtım. Hades bana döndü. Bir şey demediğinde ise bulamadığını anladım.
"Biri bir şey yapmış olabilir mi?" dedim. Kimi kast ettiğimi biliyordu. Dişlerini sıktı ve çenesi belirginleşti. "Cüret edemez. O bir ejderha, Lissandra." dedi bana dönmeden kelimeleri adeta tıslayarak.
"Kaspía nerede?" dedim bu sefer gerilmiş bir şekilde. Onun başına bir şey gelmiş olabileceği düşüncesi kafamdan çıkmıyordu.
Hades bir şey demeden yerinden kalktı ve kapıdan çıktı. Annemin yanından kalkıp onun peşinden gittim.
Hızlı adımlarına yetişmeye çalışırken merdivenlerden indi ve merdivenlerin arkasındaki koridorda yürümeye başladı. Onu takip ederken annemin de arkamızdan geldiğini fark etmiştim.
Koridorun sonundaki demir kapının önündeki iki muhafız bizi gördüklerinde başlarını eğdiler ve kapıyı açtılar.
Kapıdan geçmemle her yeri yeşillik dolu bahçeye adım atmam bir oldu. Ortada bir süs havuzu ve onun etrafında yüzlerce ağaç ve çiçek vardı. Süs havuzunun üzerindeki kadın heykeli elini açmıştı ve elinden düşen çiçeklerin içinden sular çıkıp üstünde olduğu havuza akıyordu.
Bahçedeki ağaçların sonu yok gibiydi. Çiçekler ise bir anlığına Tartarus'ta olduğunu unutturuyordu. Hayranlıkla bahçeye izlerken annem yanıma geldi ve "Beğendin mi?" diye sordu. Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım.
O sırada kalenin kulelerinden birinin arkasından gelen sesle arkamı döndüm. Kaspía kulelerden birinin arkasından çıktı ve kanatlarını açıp ağaçların üzerinde süzüldü. Yavaşlayıp yere indikten sonra ise ağzını açtı ve tiz bir şekilde kükredi. Sonra ise yürüyerek bana yaklaştı.
Onun yanına gittikten sonra kafasını okşadım. Kafasını elimde sürterek bana karşılık verdi. Siyah gözleri, gözlerimle buluştuğunda ise gözlerinde gördüğüm hüzün içimi parçaladı.
Mávros'un yokluğuna sadece ben üzülmüyordum.
Kaspía kardeşini özlemişti. Bunu gözlerinden okuyabiliyordum. Doğduklarından beri beraberlerdi. Ne kadar bu kısa bir zaman olsa da onlar kardeşti. Ve dünya üzerindeki tek ejderhalardı. Her zaman birbirlerine ihtiyaç duyacaklardı.
Hades yanıma geldi. "Çok az besleniyor." dediğinde ise Kaspía'nın sert derisini okşamaya devam ettim. Her zaman onun yanında olacağımı bilmesini istiyordum. "Çünkü üzgün."
Dediğim şeyle Hades, Kaspía'ya döndü. Elini uzattı ve parmağıyla çenesinin altını okşadı. "Mávros'u bulacağım." dedi. Hem bana hem ona.
Bir süre daha Kaspía ile vakit geçirdim. Gitme zamanım geldiğinde ise gitmek çok zoruma geldi. Sessizce inliyor ve yalnızlığını bana ifade etmeye çalışıyordu. Ama gitmem gerekiyordu. Burada kalamazdım.
Kapıya doğru yöneldiğimde Kaspía'nın ağzı açıldı. Kapının önünde ona döndüğümde ise ağzına oluşan ateşi görmemle kapıdan hızla içeri girmiş ve duvara sinmiştim.
Nefesi bittiğinde duvardan uzaklaştım ve bahçede bıraktığım bebeğime baktım. Hoş artık bebek değildi. Kocaman olmuştu. İlk geldiği halinden eser yoktu.
Kaspía bir kez daha inledi ve demir kapı suratıma kapandı. Arkamda duran annem "Onu istediğin her zaman gelip görebilirsin." dediğinde alayla gülerek "O kadar kolay değil." dedim. Annem ise "O kadar kolay," dedi. "Burası senin evin, Lissandra."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN TANRIÇASI
FantasíaÖlümün Tanrısı Hades, Zeus ve Demeter'in kızı Persephone'a aşık oldu. Onu yeraltına mahkûm etti. Ve ona zorla sahip oldu. Zeus, Persephone'u yeraltından birşeyi bilmeden kurtardı. Zeus, kızının Hades'in çocuğuna hamile olduğunu bilmiyordu. Ne zama...