Boşalan içki şişeleri, kaybolmaya başlayan bilincim ve koca bir yalnızlıkla bu koca gökyüzünün altında kalmıştım yeniden. Mutluluk neydi? Uzun zaman sonra yeniden onu bulduğumu zannetmiştim. Gerçekten mutlu oluyorum sanmıştım ama yanılmışım demek ki... Sırt üstü uzanırken gökyüzünü izlemeye başladım. "Su damlası, beni izlerken bu adam nasıl bu hâle geldi diyor musun acaba? Nasıl bu kadar aptallaşabildi diyor musun? Ne desen haklısın. Bana kızsan da haklısın. Ama sevdim işte... Onun yanında kendimi sevdim, onun samimiyetini sevdim. Öyle güzel ki..."
Sıkıntıyla bir nefes verdim. "Nasıl gideceğim ben şimdi eve?" Kendi kendime gülmeye başladım. Sefil bir haldeydim. Yalnızdım. Gece çoktan olmuştu. Ne yapmaya çalıştığımı da asla bilmiyordum. Neden ve nasıl devam edeceğimi de... Bende cevabı olmayan o kadar çok şey vardı ki... Bedenimin kontrolünü daha da kaybetmeden ayağa kalktım. Yorgun adımlarla ilerlerken bulduğum ilk taksiye bindim. Radyoda çalan şarkının sözleri tam olarak suanki hakimi özetliyordu aslında. "Dokunsalar ağlayacaksın ama hiç dokunmuyorlar."
Evimin önünde taksi dururken yavaşça indim taksiden... Dengemi korumaya çalışarak kendi katıma geldiğimde uzun uğraşlar sonucunda kapıyı açmayı başarmıştım. İçeri girerken artık tamamen alkolün etkisi altındaki bedenim ayakta durmakta bile zorlanır hale gelmişti. Kendimi yatak odasına götürürken üzerimdeki tişörtten kurtulup uykunun kollarına bırakmıştım bile...
Sabah beynimde müthiş bir ağrıyla birlikte kapı sesi mi telefon sesi mi olduğunu dahi anlamadığım bir sese uyandım. Tabii buna uyanmak denir mi bilmiyorum bile. Yataktan gözlerim yarı kapalı bir biçimde çıkacakken çalanın kapı değil telefonum olduğunun farkına varmıştım. Telefonu elime aldığımda susmuştu. Ekranda bilmem kaç tane cevapsız arama yazısını görünce sıkıntıyla bir nefes verdim. Dün olanlar aklıma geldikçe yeniden bir ağrı saplanmıştı başıma. Telefon yeniden çalmaya başladığında istemsiz bir küfür kaçarken ağzımdan telefonu açıp kulağıma götürmüştüm.
"Barış, niye açmıyorsun?! Kafayı yiyecektim meraktan?" Nisa'nın telaşlı sesinr karşılık başımdaki ağrı da sinirlerimi zorluyordu. "Sonra konuşalım Nisa, şuan konuşacak halde değilim..." "Neyin var senin? Dünden beridir bin kere aradım. İyi misin sen..?" "Nisa, sonra dedim." Telefonu kapatırken beynimdeki ağrıdan bir an önce kurtulmak istiyordum. Önce ılık bir duş aldıktan sonra bir kahve yaptım kendime. Nisa'dan hâlâ art arda mesajlar gelirken gerçekten cevap verecek gücü bulamıyordum kendimde. Bir ilaç aldıktan sonra ağrılar tamamen geçmese de hafiflemeye başlamıştı.
Kısa bir sürenin ardından kendimi biraz daha toparlamıştım ki kapının sesi tüm evde yankılanmaya başladı. Kapı deliğinden Nisa'yı görünce derin bir nefes aldım. Nasıl davranmalıydım onu da bilmiyordum ya. Kapıyı açtığımda kollarını bana dolamasıyla sarsıldım önce. "Çok korktum aptal, sana bir şey oldu zannettim." Boynuma dolanmış kolları daha da sıkı sararken beni boşlukta kalan ellerim onu sarmamak için büyük çaba harcıyorlardı. Nisa benden uzaklaşırken yüzüme baktı bir süre. "Sen iyi misin gerçekten?" "Geç içeri konuşalım." "Tamam..." dedi anlamamış bir ifadeyle içeri girerken..."Neredeydin dün gece?" "Dedim ya Barış Lale'lerleydim..." Gözlerime bakamıyordu bile. Derin bir nefes aldım. "Gözlerime bak öyle cevap ver Nisa..!" İstemsizce ses tonum yükselirken Nisa da irkilmişti. Gözlerime zar zor baktı. "Barış..." "Ne Barış Nisa..? Ne Barış.?! Yalan söylüyorsun bana..! Lale'yle falan değildin, dün sen bana o mesajları atarken ben kimin yanındaydım sence?!" "Barış bak..." "Nisa, doğruyu söylersin diye ben yanlış anladım diye onlarca kez sordum..! Sormadım mı.?!" "Barış haklısın..." "Sormadım mı Nisa?!" "Sordun..." Nisa'nın güçsüz çıkan sesine karşılık öfkemi biraz baskılamaya çalıştım.
Evde bir o yana bir bu yana dolanıp dururken Nisa'nın bakışları hâlâ üzerimdeydi. Tedirgin bir şekilde bakıyordu bana... "Barış... Bak ben..." "Nisa, yemin ediyorum yapacağın açıklama ne olursa olsun yalan söylemendense onu tercih ederdim. Ya Cemal'le buluşmanı bir kenara bıraktım, niye ya..." "Ben Cemal'le buluşmadım..!" Sıkıntıyla bir nefes verdim. "Nisa, bir şey yapıyorsan yaptım demeyi de bilmen ge.." "Barış Cemal'le buluşmadım, gerçekten..." Gözlerimi sıkıca yumup derin nefesler aldım. Sakinleşmeye çalışıyordum. "Nisa... Nisa... Cemal'le konuştum dün..." Nisa yanıma gelip ellerimi tutarken gözlerimi açtım sıkıntıyla...
"Barış Cemal'le buluşmadım, bana güvenmiyor musun? Buluşmadım. Gerçekten..." Elleri sakallarıma doğru giderken kendimi geri çektim. Saçlarımı ellerim arasına alırken sıkıntıyla nefesler alıp veriyordum. "Ne güveninden bahsediyosun Nisa?! Sen dün bana yalan söyledin mi?! SÖYLEDİN! Şimdi ben sana nasıl güveneyim? Ha Nisa?! NASIL GÜVENEYİM BEN SANA?!" Sakinleşmek için mutfağa su almak için ilerlerken Nisa da peşimden geliyordu. "Tamam, sana yalan söylememeliydim ama yemin ederim Cemal'le ben görüşmedim. O geldi masaya oturdu ama ben..." Gözlerimi yumup derin nefesler almaya başladım.
Sakin ol Barış... Karşında en son zarar vermek isteyeceğin kişi var... Sakin ol, nefes al ver... Sakin sakin... Bardaktaki suyu tek yudumda içerken kendi kendime tekrarlayıp durdum bunları. "Nisa şuan çok sinirliyim, sonra konuşalım." "Barış..." "Nisa şuan çok sinirliyim dedim..! NEDEN ANLAMIYORSUN BENİ?!" Nisa'nın gözyaşları karşısında aniden yumuşuyor olmak daha da öfkelenmeme sebep olmuştu. Sakinleşmek adına avucumun içindeki bardağı sıkarken aniden kırılmasıyla birlikte elimde derin bir acı hissetti. "Barış..!" Nisa yanıma gelip elimi tuttuğunda hissettiğim acı mı öfke mi daha baskındı bilmiyorum...
"Tamam, dokunma Nisa bırak..!" Elimi Nisa'dan kurtarmaya çalışsam da Nisa'nın pek umurunda değildi sözlerim. Tişörtlerimden birini getirip elimi sıkıca sararken gözyaşları daha da hızlanmıştı. "Hastaneye gitmemiz gerek Barış... Çok, kanıyor bu..." Nisa epey korkmuş gözükürken ben de elimdeki acıdan dolayı olsa gerek öfkemi biraz olsun kontrol altına almıştım. "Tamam Nisa korkma bir şey yok..." "Nasıl yok Barış, çok kanıyor. Hastaneye gitmemiz gerek hemen." "Tamam, sakin ol sen tamam mı? Ellerini elimden çekerken diğer elimle sıkıca bastırdım kan akışını yavaşlatabilmek adına. Hastaneye gitmek için evden çıkarken bu noktaya nasıl geldiğimizi düşünüp duruyordum.
Nisa yolda gördüğü ilk taksiyi durdururken epey telaşlı gözüküyordu. Ne olmuştu böyle, neden olmuştu? Ben bu kadının gözyaşlarına neden hâlâ dayanamıyordum? Neden kızamıyordum ona? Elimin üzerine ellerini koyarak destek olmaya çalışıyordu. "Özür dilerim, özür dilerim Barış... Çok özür dilerim." Yol boyunca belki de binlerce kez özür dilemişti benden... Ne saçma iki kelimeydi öyle... Birini paramparça edip üzerine o iki kelimeyi kurunca her şey geçiyor muydu yani? Bu kadar basit miydi her şey..? Değildi. Nisa'nın binlerce özrüne rağmen hâlâ içimde hayal kırıklıkları varsa belli ki öylesine kolay değildi...
Merhaba 🖤
Bu kitap için günün 2. tüm kitaplar için ise 4. bölümü ile ben geldim. Böyle yazar başka bulamazsınız 😛
Hepinizi seviyorum ve destekleriniz için teşekkür ederim iyi ki varsınız trrrekkler 🥑🥥
Sınır koymuyorum ama bol bol da yorum beklerim ona göre 🙃
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACAKARANLIĞIM
FanfictionNisbar kurgusudur 🌼 Alacakaranlığım varla yok arası... Biz ne bütün olabilmiştik, ne de karşı koyabilmiştik birbirimize... Ben ise her geçen gün farketmeden onun olmuşum...