•4•

35 5 10
                                    

~honey

Hastane odasının dezenfektanlı tuvaletinde yere çökmüş bir halde ne kadar ağladım bilmiyordum. Benimle birlikte kapının ardında ağlayan çocuğa da anlam verememiştim.

Kendi durumum yetmezmiş gibi kumral çocuk, muhtemelen bedeninde olduğum kişi sevgilisiydi, sevgilisinin delirmiş olma ihtimaline ağlıyordu. Hayır, kimse delirmemişti. Evrende garip şeyler oluyordu ve reenkarnasyona ihtimal veren biri olarak şu anki durumuma alışmak, kendime kabul ettirmek pek zor olmamıştı. Yalnızca tedirgindim, hep böyle mi kalacaktı?

Ben başkasının bedenindeysem, benim bedenime başka bir ruh mu girmişti? Peki benim bedenime giren ruh şu an bedeninde olduğum kişi miydi yoksa başka bir bedendeki ruh mu girmişti?

Kurumuş gözyaşlarımla gerilen yanağımı koluma silerek ayağa kalktım.

Tekrar aynaya baktığımda karşılaştığım sıfata da alışmıştım artık. Musluğu açıp yüzüme soğuk suyu çarparken odadaki çocuğu, şu anki hayatımı nasıl idare edeceğimi düşündüm.

Kendim gibi mi davranmalıydım? Bu saçma olurdu. Çünkü ben artık kendim değildim. Öte yandan hafızam gitmiş gibi davranıp, çevremdekilerle 'ben kimim?' oynayacaktım. Bu daha kabul edilebilirdi. Sonuçta kimse ruhumun farklı bir bedende hapsolduğuna inanmayacaktı, uğraşmaya gerek yoktu.

Bir süre buna katlanabilirim diye düşündüm. Yüzümü kopardığım kâğıt ruloyla kurulayarak derin bir nefes alıp tuvalet kapısının kilidini açarak odaya girdim.

Kapının önüne yaslanmış beden anında ayaklandığında daha ben ne olduğunu anlayamadan kollarını bedenime sardı. Ben de kollarımı yavaşça hareket ettirerek ince beline doladım. Aramızda çok boy farkı olmayan çocuk burnunu boynuma dayayıp orada soluklanırken boğazımdan büyük bir yutkunma geçti.

Burnunun yerini dudakları alırken kasılmıştım. Belindeki ellerimi çekerek göğsünden ittirdim. Kan çanağına dönmüş ela gözler yine dolmuş ve kırgınlıkla bakıyordu bana. Durumu nasıl kurtarabileceğimi düşünürken bir şeyler gevelemeye karar verdim.

"Ş-şey... Ee... Öhm."

Kırgınlıkla gülümseyerek benden uzaklaştı. Elini havada hafifçe savurup "Boşver. Üzgünüm." dedi.

Karşımdaki Yeşim değildi, hiç tanımadığım biri üstüne üstlük hiç tanımadığım bir erkekti. Buna dayanabilir miydim gerçekten?

Tanrım, ciddi soruyorum; beni nasıl bir şeye soktun böyle? Çocuğun kalbini kırmadan nasıl hareket edecektim ben?

İçimden bir ses bedeninde olduğum çocuğun hayatını mahvedeceğimi söylüyordu. Bence de öyle olacaktı. Hem karşımdaki kırgın çocuğu dağıtacak, hem de bu soluk kırmızı saçlı çocuğun hayatını olmadık yerlere sürükleyecektim.

Peki benim yaşamım ne olacaktı? Sahi, benim bedenimdeki ne bok yiyecekti?

YAZAR OLARAK ARAYA GIRIYORUM, ARKADAŞLAR ANLAŞILMIŞTIR HERHALDE RUH-BEDEN DEĞİŞİKLİĞİNİN YAŞANDIĞI o yüzden kimin bakışından yazıyorsam o kişinin adını başlık olarak yazacağım, yani bedenin ismini değil, ruhun ismini. Eğer karıştırırsanız söyleyin başka türlü şeyapmaya çalışırım thxby

Taylan

Uyanmamdan yaklaşık yedi saat geçtiğinde karşımdaki dört kişiyle bir saattir öylece bakışıyorduk. Ne ben tek bir ses çıkarıyordum ne de onlar tek kelime ediyordu. Yalnızca sol tarafımdaki beyaza çalan gri saçlı amca arada öksürüyor, genzinden gelen hırıltılarla boğazını temizliyordu.

Kimseye doğru düzgün bakamıyordum bile. Utanmıştım.

Sonunda saçları kızıla çalan genç ve güzel kadın diğer yaşlı kadının koluna girip gülümseyerek kapıya doğru götürdü. "Anne, baba gelin biz bir hava alalım. Hala kendine gelemedi herhalde."

'Anne' dediği kadın sonunda ağzı çözülmüş gibi konuştuğunda yukarıdakine bir şeyler mırıldanmıştı fakat anlamamıştım. Muhtemelen "Çok şükür, çok şükür." diyordu.

Gözlerim odadan çıkan üç bedeni takip ederken orada takılı kaldı. Boğaz temizleme sesiyle irkilip varlığını unuttuğum pencere kenarındaki esmer çocuğa döndürdüm bakışlarımı.

Bir ayağını diğer ayağının üstünden çapraz bir şekilde koyarak kollarını göğsünde birleştirdi. "Dökül bakalım."

Anlamayan gözlerle ona baktım. Ok gibi kirpiklerinin arasında devrilen siyaha yakın koyu kahverengi gözleri bu kadar net görüyor olabilmek çok iyi bir şeydi be!

"Bir şeyler olmuş sana. Anlat diyorum. Dilini mi unuttun? İletişim kuramıyor muyuz, ne oluyor?"

Hala ağzımı açmadan tek kelime etmezken pencere pervazından ayrılıp yatağın kenarına oturdu.

"Lan, cidden beni anlayamıyor musun? Şey mi oldu acaba sende; hani haberlerde çıkıyordu ya, adamın biri bir kaza geçiriyor sonra uyanınca kendi dilini unutup başka bir dili konuşmaya başlıyor falan... Hassiktir! Aşırı havalı oğlum! Umarım Japonca falan konuşuyorsundur da anime kızı ayarlarsın bana..."

Yüzüme yaklaştırdığı yüzünü işaret parmağımla alnından ittirip duymaya korktuğum tok sesle konuştum. "Saçmalama, anlıyorum tabii ki."

"Ee ne diye konuşmuyorsun o zaman? Heyecanlanmıştım. Arkadaşlarıma anlatırdım havalı havalı."

"Ben... Sadece iyi hissetmiyorum biraz. Bir lavaboya girsem iyi olacak sanırım."

Konuşur konuşmaz boş yapmaya başlayan sinir bozucu çocuk sırıtarak kafasını salladığında üstümden çarşafı kaldırıp lavaboya adımladım.

Aynada yabancı olan kendi yüzümü görmemek için bir süre gözlerimi kapalı tuttum. Sağ gözümü hafifçe araladığımda aynı sıfattan korkup sımsıkı kapattım bu sefer gözlerimi. İçimde saatlerdir tuttuğum ağlama isteğim, küçük bir hıçkırıkla çatlamıştı. Göz yaşlarımın tuzu gözlerimi yakarken kapalı klozet kapağının üzerine oturup avuç içlerimi gözlerime bastırarak ovmaya başladım.

Dudağımı ısırarak ağlamamı yine içime atarken burnum dolmuştu. Tuvalet kağıdından parça kopartıp peçeteye sümkürdüm.

Neredeyse hiçbir zaman korkak biri olmamıştım, fakat şu an altıma etmemek için ciddi anlamda kıvranıp duruyordum. Geçen yedi saat içinde kendimi bunun bir kâbus olduğuna inandırmak için çabalasam da o kadar gerçek hissettiriyordu ki, kâbus olması şu anda bu hâlde olmamdan daha imkansız gözüküyordu.

Ben... neyin içine düşmüştüm böyle?

~

Ohiyyy slm

NEW KARAKTERE DE GİRDİK OOUUUFFF HEYECALANDIM

Böyle 3-5 kişi takılıyoruz ya, bu benim niye hoşuma gidiyor amk
Çoğalınca falan geriliyorum😔🔫

Neyse, çoğalalım biz yine de di mi amaaaww

karışık ruhlar •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin