Bana borçlusun.

11.8K 454 8
                                    

    "Ne yapmaya çalışıyordun, niye getirdin beni buraya?" Sesim yükseldi.

   Bende saf gibi bu adamın iyi olduğunu düşünüyordum. Kim bilir ne planlıyordu?

    "Kainat, sakin ol beni dinle. Be..."

    "Sen beni buraya yalanla getirdin. N'apıcaktın, beni rezil edecek bir şey mi yapmak istedin?"

   Etrafına göz gezdirdi. "Sakin olur musun? Herkes bize bakıyor."

   "Bakarlarsa baksınlar. Ama hata bende, özür dilediğinde bir şey döndüğünü bilmeliydim." Deyip kalktım masadan.

    Çantamı alıp giderken arkamdan seslendi, ama dönüp bakmadım.

                    🍎🍬🍎🍬🍎🍬

    Binaya girdiğimde hala sinirden köpürüyordum. Ne yapmak istemişti ki, niye sordu bana o soruları, yaptığı iltifatlar. Derdi ne bu adamın?

    Kendi ofisime geçip oturdum. Elime bir kalem alıp, parmaklarımda çevirmeye başladım. Funda içeri girince yalandan gülümsedim. Ne çok yapmaya başladım ben bunu.

   "Seninle de bir türlü çıkamadık yemeğe, hep araya bir şey girdi."

   "Yaa öyle, yaparız bir ara." Kızın derdine bak ya.

   "Siz de boşu boşuna gittiniz yemeğe, Fırat beyde kolay kolay unutmaz hiçbir şeyi ama, olacağı varmış."

   Ne? Nasıl yani? Haberi yok muydu, ama mesaj? İptal olan yemeğe mi gittin yazıyordu. Yoksa öyle yazmıyor muydu? Yanlış mı okudum ben?

   "Kainat, pazartesi gideriz artık dedim." Ayy kız hala burdaydı ya.

   "Tabi tabi olur, çıkarız. Sen Fırat bey söylemeyimi unuttu dedin?"

   "Evet. Gittiğinizi duyunca canı sıkıldı. Sorunca yemek iptaldi, söylemeyi unuttum dedi. Ee hafta sonu ne yapacaksın?"

   Hafta sonu değil asıl ben şimdi ne yapacağım, bir sürü şey söyledim bir de. Hâlâ cevap bekliyordu Funda, bu kız ne meraklı ya.

    "Bir arkadaşım geldi yurtdışından, onu dışarı çıkarırım herhalde."

   "Hmmm, özel arkadaş mı?" Dedi imalı sırıtarak. Yani evet Berkem, benim en özel arkadaşım ama sorduğu bu değil tabi ki.

   "Hayır normal kız arkadaş." Dedim.

   Rüzgâr gibi girdi içeri Pars, benden tarafa bakmadan girdi odasına.

   "Ayy, sorun büyük galiba."

  "Ne sorunu?"

   "Bilmiyorum, Fırat bey gelince bana uğra, önemli demişti. İhaleyle falan ilgili olabilir." Birden aklına gelmiş gibi, "Ben gideyim, Fırat bey arar şimdi. Görüşürüz."

   Git tabi git, bana yol göstermesin kimse. N'apacağım ben şimdi ya, işe de sıkılmış, kesin paralayacak beni. Derin nefes aldım. Korkunun ecele faydası yok Kainat, git ve özür dile.

   Odasının kapısını tıklatıp, onayını duyar duymaz girdim içeri. Bakmadı bile. Yavaş adımlarla yaklaşınca, kafasını kaldırmadan kaşlarının altından baktı. Önünde bir dosyayla ilgileniyordu.

   "Ben özür dilerim."

    Kaşları çatıldı, başını kaldırıp, arkasına yaslandı. Anlamaya çalışıyordu. Ne bakıyorsun özür diliyorum işte.

    "Anlamadım." Dedi. Bal gibide anlamıştı, bir daha duymak istiyordu. Tamam hatalıyım ve o haklı.

   "Özür dilerim. Mesajı hızlı okuyunca yanlış anladım sanırım."

   Dudakları yukarı kıvrıldı. Gülüyordu, bu iyi bir şey. Demek düşündüğüm kadar kızmadı.

    "Mesajı doğru okudun," Ne? "Ama sadece bir parçasını, devamına gülen emoji yapıştırmış. Bende ne olduğunu anlamadığım için aramaya gittim. Yani masaya döndüğüm de ben de yeni öğrenmiştim. Beni dinleme lütfunda bulunsaydın anlardın."

   Başımı iyice eğdim. Zaten utanmıştım niye iyice utandırıyor ki.

  "Tekrar özür dilerim." Üç oldu affet artık.

    "Sen dilersin ama ben affeder miyim?" Gülüp devam etti. "Hadi bir şartla affedeyim."

    "Şart mı?" Yandın Kainat.

    "Evet. Bana borçlusun." Aniden ayağa kalkıp önüme geldi.

   On santim topukluma rağmen, kafamı yukarı kaldırmak zorunda kaldım. Ela gözleri ışıl ışıl bana bakıyordu, benden şu an ne istese yapabilirdim. Ciddiyim, hipnotize olmuş gibiydim. Kafasını yana eğdi. Küçük kedi yavrusu gibi bakıyordu, evet yakışıklıydı, ama şu an o kadar tatlı görünüyor ki.

   "Bana tatlı borçlusun." Sesiyle kendime geldim, nerelere gitti aklım.

   "Hı, şey... tatlı mı? Olur, gidip alayım hemen."

   Elini kaldırıp salladı, tekrar yerine oturdu.

   "Almayacaksın, yapacaksın. Bu da işin ceza kısmı, yoksa tatlı yapmayı bilmiyor musun?"

    "Yoo, biliyorum. Olur pazartesi getiririm."

   "Tamam." Dedi, bende "Tamam." Deyip kapıya yöneldim. Suratıma bir gülümseme yayıldı.

    "Sormayacak mısın?" Deyince durdum.

   "Neyi?"

     Güldü. Her güldüğün de mideme bir ağrı girdiğini fark ettim.

    "Hangi tatlıyı istediğimi? Nezaketen sorsaydın."

    "Afedersiniz. Hangi tatlı?"

    "Sütlaç." Önüne dönüp, "Fırın olsun." Diye ekledi.

   Aptal aptal sırıtmama engel olamadım. Sonra aklıma geldi, madem hallettik sorabilirdim.

   "Pars bey."

    "Evet."

    "Şey... benim bir arkadaşım yurt dışından geldi de, evde şu an. Ben bir saat erken çıksam olur mu?"

    "Olur." Saatine bakıp tekrar bana döndü. "Aslında pek bir iş kalmadı, şimdi çıkabilirsin. Hatta bekle, bende çıkacağım bırakayım seni."

Beni evime mi bırakacak? Ben sadece izin istedim. Bu kadarı biraz fazla oldu.

    "Gerek yok, ben giderim." Dedim ama o çoktan ayaklanmış, yanıma gelmişti.

    "Yok canım, yol üstü sayılır, bırakırım."

   Yol üstümü, evimi biliyor mu? Tabi bilir Kainat, sigorta belgelerinde yazıyor. Nerede senin aklın?

   "Ya her zaman gittiğim yol, zahmet etmeyin lütfen."

   Başını dua eder gibi yukarı kaldırıp soluk aldı. Tekrar gözünü bana dikti.

    "Çok konuşuyorsun Kainat, bir kere itiraz etme. Bende çıkıyorum bırakayım işte."

    Etmedim. İzin verdim. Yine binadan birlikte çıkıp arabasına bindik. Yol boyunca ağzımı hiç açmadım, sadece sapacağı yolları söyledim. Apartmanın önüne gelmiştik.

    "Teşekkürler."

   "Bir şey değil, benim için zevkti."

    Elim çok kısa kapı kolunda durakladı ama çabuk sıyrılıp, arabadan indim.

ELMA ŞEKERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin