Bölüm /12 -Kafe-

281 10 0
                                    

MULTİMEDYA -Mert Korkmaz-

Mert'i gördüğüm anda biraz geri çekilip görüş alanından çıktım. Korktuğumda yada gerildiğim zamanlarda yaptığım gibi terleyen avuç içlerimi şortuma sürttüm. Bunu yapmamla birlikte Bulut'un gömleği elime dolandı. Hızla belimden çıkarıp çantamın içine teptim. Şuan büyük bir olayın içine girecekken böyle bir ayrıntının getireceği yeni bir soruna daha ihtiyacım yoktu.

Bir kaç kere aldığım derin nefeslerden sonra beklememin hiçbir yararı olmayacağını anlayıp bahçeye doğru adımladım. Mert'in her adımında yaşadığı sinir ondan bana doğru geçiyor, tüm cesaretimi parçalara ayırıp adımlarıyla eziyordu. Gözlerimi ondan ayırmadan yanına yaklaştım. Kendi telaşından olsa gerek beni daha farketmemişti. Elini hızla dağılmış olan sarı saçlarından geçirip tüm gücüyle çekiştirdi. Bunu yapmasıyla birlikte ağzımdan çıkan küçük inlemeye engel olamamıştım. Onun canının yandığını görmek beni her zaman en derinden vururdu.

Benden çıkan sesle birlikte bakışları bir anda beni buldu ve kan çanağına dönmüş mavi gözleri gözlerime kilitlendi. Bakışlarındaki çaresizliği görmemle nefesim kesildi. Bunca saat benden haber alamamak onu mahvetmişti.
Renginden tamamen farklı boyuta geçmiş kırmızı gözleri hızla vücudumu taradı, ardından ateş çıkaracakmış gibi bir yoğunlukla tekrar gözlerimde durdu

"Telefonun niye kapalı senin" dedi buz gibi çıkan sesiyle. Bunun fırtına öncesi sessizlik olduğunu biliyordum. Mert böyleydi. Sinirlendiği zaman ilk önce tepki vermez sonra da ortalığı birbirine katardı.

"Şarjı bitmiş" dedim mırıltıyla.

Cevabım üzerine yüzünü soğuk bir sırıtış kapladı

"Demek şarjı bitmiş." Diye mırıldandı o da. "Bunca saat senden haber alamamamızın nedeni siktiğimin aletinin şarjının bitmesiymiş" dedi gülüyormuş gibi bir sesle. Cevap veremedim. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Hiçbir şekilde yalan da söyleyemezdim ki Mert bunu anında anlardı.

Sessizliğim üzerine bana doğru bir adım attı. Bakışlarını bir an olsun üzerinden ayırmadan ne yapacağına bakıyordum. İşaret parmağını havaya kaldırıp tüm siniriyle konuşmaya başladı

"Bunu bana yapmaya hakkın yok." dedi sesini yavaşça yükseltirken "Duydun mu beni! Bunu yapmaya hakkın yok. Senin bu sorumsuz davranışın yüzünden ne hale geldim görüyor musun? Delirdim Yağmur. Korkudan delirdim. Sana bir şey oldu diye kafayı yedim. Hayatımda sahip olduğum tek kardeşimi de kaybettim sandım. Tekrardan kaybettim sandım!" diye bağırdı tüm gücüyle. Gözlerimden akan yaşlara engel olamayarak ona doğru adım attım

"Ben-" dememe kalmadan elini kaldırıp yürümemi engelledi. Ardından benden uzaklaştı

"Bir şey söyleme." dedi daha alçak sesiyle. Elleriyle tekrardan saçlarını karıştırırken kendini sakinleştirmeye çalıştığının farkındaydım. "Beni düşünmediysen en azından büyükannene bunu yapma. Senin için öyle çok telaşlandı ki zorla sakinleştirebildik. Hastalığın tekrarlandı sandı. Mahvoldu kadın-" demesiyle bu sefer sözünü kesen ben oldum

"Sakın" dedim biraz önceki titrek sesimin aksine "Sakın bana onu savunma. Senin dediğin her şeye razıyım ama bana, onun duygularından bahsetme" diyerek tamamladım cümlemi.

Kin tutan biri değildim. Aksine beni üzen,yaralayan,kıran tüm olayları unutan biriydim. Daha doğrusu o olaylardan kaçar, bir daha açmamak üzere kapatırdım.
Diğer türlü biterdim ben. Bu da benim yaşananları, yaşadıklarımı atlatma yöntemimdi. Kızdığım kişi yada olay hakkında konuşmaz, tam tersine olayı tamamen görmezden gelirdim. Başka türlüsü gelmiyordu elimden.
Düşünürsem eğer babamın beni istemediğini anlar,başından atmak için büyükannemin yanına gönderdiğini iyice kavrardım. Düşünürsem eğer büyükannemin beni görmezden geldiğini farkeder, annemin yasını tutarken beni hiç arayıp sormadığını hatırlardım.

İKİNCİ ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin