"Sen kendini ne sanıyorsun? Sekiz kişiyiz, buradan cesedin dahi çıkamayacak." konuşan adamın arkasındaki yedi kişi aralarında bu kişinin bir aptal olup olmadığını tartışıyorlardı. Bu adamlar birer hayduttu ve öndeki adam da bu haydut grubunun lideriydi. Karşılarındaki adam esmer bir ten rengine, kestane rengi düz saçlara sahipti. Saçları biraz uzundu ve sağ gözünü kapatıyordu.
Sol gözünden görüldüğü kadarıyla göz rengi siyahtı. Hafif kaslı bir yapısı vardı. Oldukça geniş bir sırıtışla önünde duran sekiz kişiyi izliyordu. Adamın sözlerini duyduğunda daha fazla sırıtmaya başladı. "Sayınız çok mu?"
Siyah gözlü adamın gözbebeğinde neredeyse gözle görülemeyecek kadar küçük bir parıltı belirdi ve bu olduğu anda haydutların karşısında duran siyah gözlü adamdan yüzlerce belirdi. Adam gözlerini sonuna kadar açmış, karşısındakilere aşağılayıcı bakışlar atıyordu. Haydut grubu ne olduğunu hala anlayamamış olsa da hepsi silahlarını çekmiş ve savaşa hazırlanmıştı.
Siyah gözlü adam savaşa hazırlanan haydutları görünce onun görüntüsüyle neredeyse birebir aynı olan on kopyasına saldırma emri verdi. Üzerlerine doğru hızla gelen on kopyayı gören haydutlar hemen kendilerini savunmak için harekete geçtiler. Gelen saldırıları her biri kolayca savuşturduktan sonra hızla saldırıya geçerek gelen on kopyanın dokuzunu bu şekilde öldürmeyi başardılar.
"Şimdi size sayının önemini göstereceğim." siyah gözlü adam bu cümleyi gülümsemesini hala bozmamış bir şekilde söylemişti. Kopyaların bu kadar kolay ölmesini beklemeyen haydutlar birazdan olacaklardan habersiz bir şekilde yaşayabileceklerine dair umut beslemeye başladılar.
Haydutlardan biri gönderilen son kopyanın üzerine kılıcını hızla savurdu. Adamın kılıcı daha ulaşmadan son kopya elindeki çift taraflı hafif gürzü adamın kafasına doğru savurarak onun kafasının paramparça olmasına sebep oldu. Başının büyük bir kısmı olmadan yere düşen cansız bedeni gören haydutlar bu manzaradan oldukça korkmuşlardı.
O sırada haydut liderinin beyninde şimşekler çakıyordu. Kiminle savaştıklarını daha yeni anlamıştı. Bu adam hipnoterapistten başkası değildi. Korkusu gözlerinden okunacak cinstendi. "Saldırın! Saldırın!" Haydutlar bu adamın kim olduğunu hala anlamamışlardı ve altı kişi hızla yanlarına gelen son kopyaya doğru koştu. Kopyanın etrafını sardıkları anda garip bir şey oldu ve kopya gözle takip edilemeyecek bir hızla başka bir yerde belirdi.
Haydutlar durumu garipsemiş olsalar da tekrar kopyanın etrafını sardılar ve her biri farklı bir yönden saldırdı. Tüm darbeleri yiyen kopya yere düştü ve sonra görüntüsü değişmeye başladı. Kısa bir süre sonra haydutların tamamında keskin bir baş ağrısı başladı. Ne olduğunu hala anlayamıyorlardı ve az önce vurdukları kopyaya baktıklarında şaşkınlıkları birkaç kat daha arttı.
Yerde yatan ceset haydut liderine aitti. Bir süre şaşkınlıkla birbirlerine bakan haydut grubunu gören hipnoterapist kahkahalar eşliğinde gülmeye başladı. "Aptallar!"
-----
Mavi renkli duvarlara sahip olan lonca binasının girişinde bulunan dikdörtgen şeklindeki uzun masanın başında üç kişi oturuyordu. Bunlar Ejderin Kalbi loncasının üç üyesi olan Adel, Orion ve Lucas'tı. Gözlerinin altında siyah halkalar oluşmuş olan Lucas, bir süre sessizce yere bakmayı sürdürdü. Ardından sakin bir şekilde başını kaldırdı ve iki lonca üyesini süzdü. "Gerçekten de loncaya çağıracak kadar güvenebileceğiniz tek bir kimse dahi yok mu?" Orion ve Adel bir süre birbirlerine baktı. İkisi de ciddi anlamda çok yalnızdı. Orion'un en azından civar köylerden birinde yaşayan fakir bir ailesi vardı. Fakat Adel...