Buz tutmuş kalp.

11.1K 423 4
                                    

    Pirinçlerin pistiğini anladıktan sonra bir kaşık pirinç ununu ayırdığım sütle karıştırıp ilave ettim. Biraz sonra koyulaşırdı. Saat gece on olmuştu ve ben Pars Pusatoğluna sütlaç pişiriyordum. Haliyle bu komik duruma gülüyordum.

   "Ayy sütlaç mı o? Ya nasıl özlemiştim. Canım arkadaşım söylemeden bilir." Deyip Berkem yan tarafimdan kollarını belime doladı.

   "Senin canın sütlaç mı istiyordu?" Hay ya, niye soruyorum?

   "Evet, İtalyada kime yaptırayım ben bunu?" Dedi. Sonra yüzüme dikkatle baktı. "İyi rengin düzelmiş. Çok korktum dün."

    "Evet daha iyiyim?" Dedim.

   Dün gece sadece içkiden değil, üşüttüğüm için midem bulanmıştı. Arabada daha fena olunca hastaneye götürmüştü, Alper bizi. İki saat kalmıştık orada. Daha yeni toparlıyordum.

   Berkem tekrar bana bakıp, süzdü. Üzerime bir şey mi bulaştı diye kontrol ettim.

    "Sen benim sütlaç istediğimi bilmiyorsan, niye bu saatte sütlaç yapıyorsun?"

   Eyvah. "Canım istedi." Deyince elini anlıma götürdü.

    "Yok hasta da değil."

    Elini hızlıca ittim anlımdan. "Öf n'apıyorsun?"

   "Ateşine bakıyorum, ama yok. Sen bu saatte tatlı yiyeceksin. Bir de hazırlamaya uğraşacaksın."

   "Ne var? Saat daha on nasılsa." Dedim Ama gözünü kısıp bakmaya devam etti.

   "Soğuyana kadar on bir olur. Ayrıca sen liseden beri yediden sonra tatlı hiçbir şey yemezsin. Geldiğimden beri de bu kurala hala uyduğunu gördüm. artı şipşak tatlı da değil sütlaç."

   Söylemeden elinden kurtulamayacaktım. Çünkü beni herkesten iyi tanıyor. Gerçi söylersem de kurtulamam.

   "Patronuma yapıyorum, yarın götürmem lazım." Dedim.

    Yanından geçip, aliminyum folyo kapları çekmeceden aldım. Ama Berkem sensörlü kameralar gibi benim ilerlediğim yere doğru, bütün bedeniyle döndü. Tezgahın üstüne kapları dizerken, ona bakmadım ama gözünün hala üstümde olduğunun farkındaydım. Ben devam etmeyince, daha fazla dayanamadı.

   "Patronun, şu dün gece klüpte gördüğümüz yakışıklı. Sen ona niye tatlı yapıyorsun ki?" Dedi, suratında neler oluyor gülüşü vardı.

   Yine yanından geçip tencereyi aldım. Tezgaha önce koyduğum altlığın üstüne koyup kepçeyle kaplara doldururken cevap verdim.

   "Çünkü onu kızdırdım. O da affetmek için bunu yapmamı söyledi." Deyince kaşlarını çattı. Gülüşü daha da büyüdü.

   "Niye kızdırdın?" Dedi. Dönüp sinirli bakış attım ama umursamadı.

    "Uzun hikaye." Dedim dolabın içinden küçük bir fırın tepsisi alıp.

    "Benim vaktim var. Uyumadan önce hikaye dinleyebilirim." Dedi.

    Fırına tepsinin içine dizdiğim sütlaçları koyup kapağını kapattım. Elimi kapaktan çekmeden diğer elimi belime koyup, Berkem'e kafa hareketimle koltuğu gösterdim. Kıkırdayıp hızlıca gitti, bende peşinden tabi.

                         🍎🍬🍎🍬🍎🍬

   "Vay vay vay, neler olmuş böyle ya." Dedi ben anlatmayı bitirince.

   En baştan anlattım, çünkü olaylar bağlantılıydı. Sadece lokantada olanı anlatsam niye böyle düşündünkilerle zaten en başa dönecektik.

   "Bir şey olduğu yok, hep yanlış tanışmadan kaynaklı olan şeyler." Dedim.

  Bana iyice eğilip baktı. "Kainat, yoksa bu adam senin buz tutmuş kalbini eritmeye mi başladı?" Deyince ona sert bir bakış attım. Anında geri çekildi.

   "Saçmalama adam patronum, her fırsatta da şu konuyu açma."

   "Patronunsa ne olmuş? Adam gayet yakışıklı, ve başarılı bir iş insanı. Hem biz Alper'le dans ederken arada baktım ona. Sana fena bakıyordu." Dedi.

   "Bana giydirdiğin elbiseyle dans ederken yakaladığı için olmasın. Berkem o adamla gerçekten bir şey olmaz. Bir kere çok kaba, ayrıca çapkın. Yanında olan kadını ikinci kez gören yok. Daha geçen aylarda, o kızlardan biri holding'in önünde olay çıkarıp, camları taşlamış." Dedim. Patronum manyak çıkınca biraz google'dan araştırma yapmıştım.

    "E biraz önce dedin. Yanlış tanışmadan diye, demek ki kaba değil. Hem adama sapık demişsin, madalyamı takacaktı?"

   "Sen kimden yanasın." Dedim sitemle.

   "Senin mutlu olmandan, hem bence ateş bacayı sarmış, sen itiraf etmiyorsun. Yangın kokusu var." Dedi omuzuma vurarak. Gözlerimi devirdim.

   "Kapat şu konuyu, öyle bir şey yok, ve olamaz." Deyip konuyu kapattığıma inandım.

   "Kainat. Yanık kokusu var." Dedi yine.

   Ona dönüp kötü kötü baktım. "Keş şunu."

   "Hayır ya, gerçekten bir şey yanıyor." Dedi.

    Kokuyu bende almaya başlamıştım. "Eyvah sütlaç." Diye bağırıp mutfağa koştum.

    Berkem arkamdan gülerek geldi. Elime fırın eldivenini takıp kapağını açtım. Neyse ki hepsi yanmamıştı. Arkada kalan bir kaçı gitmişti ama yeterince vardı. Zaten bana bir tane lazım.

   "Berkem şunları at çöpe." Deyip poşete koyduğum kapları ona uzattım. İçinden iyi kızarmışı ayırıp kenara koydum.

   "Bak bunu götüreceğim karıştırıp yeme sakın."

  "Hmm en kızarmışı." Dedi imayla.

   "Ne yanık mı götüreyim? Aman ya zaten üstüne fındık koyacağım onun, ordan anlarsın." Dedim sertçe.

   "Yok yok, direkt koyma fındığı, kalp yap böyle üstüne. O zaman hiç karıştırmam." Deyip gülerek salona geçti.

ELMA ŞEKERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin