YAMANU

31 5 3
                                    

Salona adımını attığından beri, hareketleri çok dengesizdi. Bütün zemin, ayaklarının altında dönüyor gibi hissediyordu ama sorun şuydu ki, henüz ısınma hareketleri bile yapmamıştı ve yorulmak için bir çaba sarf etmemişti mavi saçlı. Kendine gelmek adına, telefonunu da aldı ve hoparlöre bağladıkta sonra, çalışması gereken parçayı açtı.

( Swan Lake - Hauser )

Salonda şimdilik kimseler yoktu ama çalışmak için aldığı sürenin yarısı, başının dönmesini geçirmek ile geçtiğinden, çok uzun bir süre dans edemeyecekti. Aslında kendisi için büyük bir sorun değildi. O hayallerine bir adım daha yaklaşmıştı, istediği okula başvuru yaparak. Tek gereken şey daha da zayıf olmasıydı, en azından sadece kendisi de olsa böyle düşünüyordu.

Keman sesi hafiflemeye başladıkça, görüşü de eşit olarak silikleşmeye başlamıştı. Bugün nedenini bilmediği bir şekilde yorgundu. Göz kapakları o kadar ağırdı ki, her etrafında dönüşüyle, kendini soğuk zemine bırakmak istiyordu. Başının üstünde parlayan ışılar loş olsa bile, onun için kör edici dereceye gelmişti. Yorulmadığına emindi fakat nefesi tıkanıyordu ve kalbi neredeyse yerinden çıkacak kadar hızlıydı.

Durmak zorunda kaldı.

Ufak bedeni kendini taşıyamayacak kadar ağırlaşmıştı ve dizleri titriyordu. Kulakları tıknamıştı ve müziğin sesi iyice silikleşmeye başlamıştı. Ellerini öne doğru uzattığında, aynaya doğru tutunmak istemişti ama boşuna çabalamıştı. Son hatırladığı şey ise kapıdan içeri giren, o çok tanıdık bedendi. Gözleri tamamen kapandığındaysa sadece sesini duyabilmişti o kişinin.

"Eve gidiyoruz."

Aradan ne kadar bir zaman geçtiğini hatırlamıyordu. Gözlerini ufak ufak araladığında, büyük bir sessizlik hakimdi ortama. Hala aynı yorgunluğu hissediyordu ve burnuna ilişen yemek kokusuyla ne kadar acıkmış olduğunu düşünmeden edemiyordu. İlk gördüğü şey, kendi evinin ve dans salonunun tavanından oldukça farklı gözüken bu duvardı. İlk fark ettiğinde bunu algılayamayacak kadar sersemlemiş olan bedeni, başını sola doğru çevirdiği an yerinden sıçramıştı. Ona ne olmuştu? Neden tanımadığı bir yerdeydi? En son hatırladığı şey prova yaptığıydı ve sonrasında...

Elini alnına götürdü ve sakinleşmeye çalıştı. Belki de bir öğretmeni onu bulmuş ve yanına getirmişti. Evet böyle olabilirdi. Daha öncesinde de başka öğrenciler böyle durumlar yaşamış ama ulaşabilecekleri bir aile bireyi olmadığından öğrenciler iyileşene kadar onları yanında tutmuştu öğretmenler.

Hongjoong gözlerini ovuşturdu ve kendini sakinleştirdikten sonra uzandığı yerden etrafı kontrol etmeye başladı. İlk başta oldukça sıcak bir ev havası veren salonda gezdirdi gözlerini. Kahverenginin hakim olduğu salonda, oldukça az eşya vardı ve bu ortamı çok estetik gösteriyordu. Hemen uzandığı koltuğun karşısında sıcacık yanan bir şömine, önünde ise birkaç battaniye duruyordu. Üzerinde örtülü olan ile çok benziyordu ve baygınlık geçirdiği için üşüyen bedenini bu şekilde sıcacık yapıyordu.

Battaniyeyi göğsünden biraz yukarıya kadar çekerken, bakışları başka yere odaklanmıştı. Odada çok eski bir piyano vardı ve gelen tatlı tahta kokusunun nereden olduğunu anlamasına sebep olmuştu. Piyanonun hemen dibinde ise oldukça eski görünen tahta merdivenler vardı. Henüz şimdi fark etmişti ama burası gerçekten eski bir bina olmalıydı, eğer bulunduğu yer bir binaysa.

Derin bir nefes aldı ve kendini daha güvende hissettiğinde, en çok ders aldığı kişinin adını seslenmek için biraz güç topladı ses tellerine ancak yapamadı. Gözleri, salona çok uzakta kalmayan ve yattığı yerden çok net görünen mutfağa takılmıştı. Saçları abl peteklerinin tatlı rengini andıran ve kendi bedenine göre oldukça iri yapıda duran bu kişiyi hatırlaması saniyelerini almamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 08, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VartiterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin