Oturduğum kütük hiçte rahat değildi ve durmadan kıpırdanıp duruyordum. Suk'un beni zorla getirdiği yer festival günü böğürtlen yemek için geldiğimiz ormandı. Şimdi çalı yavaş yavaş kurumaya, böğürtlenler çürümeye başlamıştı. Çimler, ağaçlardan düşen kuru yapraklar ile gizleniyordu. Kafamı çevirip büyük gövdeli ağaca yaşlanmış beni izleyen Suk'a baktım.
"Suk. Gerçi, adın gerçekten Suk mu, bundan bile şüpheleniyorum."
"Adım Hyunsuk. Annem kısaca Suk derdi."
"Her neyse. Nasıl bir açıklama yapmayı planlıyorsun?"
"Bak, ne açıklama yaparsam yapayım suçlu olduğumu biliyorum. Ama yaşamam gerekiyordu ve yaşamam için yapabileceğim tek şey buydu."
"Elbette seni kurtaracak başka şeyler vardır."
"Yoktu. Babam ben küçükken öldü. Annem bana bakabilmek için çok fazla çalışıyordu. Yaşım küçüktü ve ona yardım edemiyordum. Bir süre sonra o da babam gibi beni terk etti. Daha 10 yaşında bile değildim. Köyüm zaten fakirdi ve kimse kendi ailesinden olmayan birine bakacak değildi. Oradan ayrıldım ve başka bir köye gittim. Yaşlı bir kadın ölen oğlunun acısını dindirmek için beni yanına aldı fakat bir süre sonra o da öldü. Birkaç köy daha gezdim. Kalacak bir yerim yoktu, ağaç dallarında uyudum. Meyve yiyerek doyuruyordum karnımı. O yıl kış geldiğinde ne yatağımı bilemedim. Üzerimde yırtık birkaç parça kıyafet vardı. Soğuktan doğacağını düşünüyordum. Ailemin yanına gideceğimi."
Nefesini tazeleyip kafasını biraz yukarı kaldırdı. Gözleri dolmuştu. Tıpkı benim gibi. Onun aksine ben duyduklarım ile ağlıyordum. Yüzüm ıslaktı. Kendimi durduramıyordum.
"O sıra Efendi Choi ile karşılaştım. Bana yardım etti. Sıcak bir oda verdi, rahat bir yatak ve karnımı doyuracak kadar yemek. O gün hâla aklımda. Birkaç gün sonra ise onun için hırsızlık yaparsam hayatımın böyle olacağını söyledi. Karnım doyacak ve uyuyacak bir yerim olacaktı. Diğer çocuklardan daha hızlı koşuyordum, daha çok mal getiriyordum ona. Herkesten ayrı tutardı beni."
"S-sonra?"
"Sonrası ben büyüdüm. Verdiği yiyecek çoğu zaman karnımı doyurmadı. Beklediğinden daha az mal getirdiğimde beni dövüyor ya da evden kovuyordu. O akşamlarda gelip bu ağacın dalları arasında uyuyordum." Kafamı kaldırıp buğulu gözlerde büyük ağaca baktım. O gece geldiğinde ne yapmıştı da kemiklerini kıracak kadar dayak yemişti?
"Jihoon. Ben çok özür dilerim." Yaklaşıp dizlerimin önünde eğildi. "Ama seni tanıdıktan sonra yaptığım bu şeyin aptallık olduğunu anladım. Ben çok üzgünüm Jihoon. Belki seni çok kırdım, üzdüm ama eğer seninle kalmaya devam etseydim sana zarar vereceğimden korkuyordum. Sen bir soylusun, ailen köklü. Bense hayatını çalarak kazanan bir serseriden başka bir şey değilim."
"B-böyle söyleme." Yüzünü ellerim arasına aldım. Onu ilk defa ağlarken görüyordum. "Ben varım."
-
bu bölüm biraz daha uzun oldu
aslında bu kadar uzun anlatmayacaktım ama dedim ki şu masum serserinin neler yaşadığına bir bakın. ve bölüm sonunda öpüştürecektim ama vazgeçtim;-;
beğenip yorum yapmayı unutmayın♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my thief. hoonsuk ✔
Fanfiction"Ben senin için hayatımın soygunundan vazgeçtim Jihoon!" + MY SERİSİ + ✎ R.