"Benim işim ölümle be aşk, sen sadece esprisin."
Öyle zamanlar olur ki insanın hayatında ne gidecek bir yeri, ne de konuşacak birileri vardır. Nefes alıp vermekten ibarettir hayat. Öyle sıkıcı, öyle boşluktur ki. Saçmalarsın. Olmayacak şeyler yapar, gerekmeyen sözler söyler, yanlış insanlara güvenirsin. Güven sanarsın onu, o iyi gelir o an sana. Nedeni sadece sığınacak bir liman aramaktır aslında.
Sevgilimin başka bir liman bulmasına anlam vermek istiyorum. Ama yapamıyorum. Bir yanım 'Ondan nefret ediyorum! ' derken diğer yanım nasıl bu kadar acı çekebiliyor bilmiyorum. Bu canımı acıtıyordu.
"Mutlu görünüyorsun."
Yaklaşan sesin kime ait olduğunu biliyordum. Ona yaptıkları için hesap sormayacaktım. Hiçbir şey umrumda değildi.
"Öyle miyim? Çok garip. İntihara meyilliyim aslında."
Gözlerimi devirip avucuma batan tırnaklarımı biraz daha bastırdım. Mutlu mu görünüyordum. Mutluluk resmen bana sırtını dönmüştü. Bu kadar kör müydü?
"Bana kızgın mısın?"
Düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi deniz mavisi gözlerine kenetledim. Yağız'a yaptıklarından sonra benimle nasıl konuşabiliyordu anlamıyordum.
"Sana neden kızacakmışım?" dedikten sonra yutkundum. Burnumdan alev attığıma emindim. Gözlerindeki anlamsız bakış, her geçen saniye daha da anlamsızlaşıyordu.
" Sen kimsin ki!" diye devam ettim bağırarak.
" İstersen bunu ödev bittikten sonra tartışalım. Seninle bir işim yok, anladın mı?" Nefesi tükenmişcesine son kelimesine doğru alçaldı sesi.
"Senin için kim olduğumun bir önemi yok."
Bu söyledikleriyle içimde anlayamadığım bir his belirmişti. Benim için de onun için kim olduğunun bir önemi yoktu.
Oturduğum yerden kalkıp ağaçların olduğu yere doğru bir ileri bir geri yürümeye başladım.
"Şu ödev bir an önce bitsin." dedim soğukkanlılıkla.
Ayağa kalkıp bana doğru yürüdü ve omuzlarımdan tutup durmamı sağladı. Kaşlarımı çatmıştım. Bana dokunması hoşuma gitmiyordu. Soğuk elleri kolumu bulduğunda hissettiğim yanmayla birlikte ondan uzaklaştım.
"Anlaşmayı unutma."
"Gel, benimle."
Külüstüre doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.
"Bu bir randevu değil." dedi alayla. Bunu yapmasından nefret ediyordum.
"Pekala, gidelim." dedim bıkkınlıkla. Onu takip etmeye başladım.
"Vay canına! İzel hanımdan bir teslimiyet cümlesi." Kahkaha attı. Pembeleşmiş dudakları buğday rengi tenine göre fazla güzeldi. Bir erkeğe göre fazla güzeldi fakat dağınık saçları ve defresif ruh hali onu anormal yapıyordu.
"Bu beni şaşırttı." diye devam ettiğinde külüstürdeki yerimi aldım.
" Ya, evet."diye geçiştirdim. Motoru çalıştırmasıyla birlikte stop etmemiz bir olmuştu. Bunun artık ömrünün bittiğini anlamıyor muydu? Son bir denemeden sonra sanırım pes etmişti.
"Hadi kızım, hadi!" dediğinde tuhaf bakışlarımla onu süzmeye başladım. külüstürle mi konuşuyordu? Bu çocuk oldukça tuhaftı. Bunu onu ilk görmüğümde de anlamıştım.
"Evet!" dedi zafer kazanmış gibi. Gülümsedim. Neyseki bunu görmemişti. Ona karşı sert duruyordum ama sanrım yemiyordu.
"Sen iyi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKMA POLYANNA #Watty2016
Ficção GeralYaşadıklarından ders çıkarıp yalnızlığı seçen, annesiyle ve erkek kardeşiyle taşındığı şehirde, duygusuzluğu, kalpsizliği ve mutsuzluğu gizleyen, çakma polyannayı oynayan, zamanla popüler olup sınırları aşan bir genç kız. 17 yaşındaki İzel Aras , g...