"kendini nasıl hissediyorsun?"
gözlerini kör bir noktaya kilitlemiş olan, soğuk havayı ciğerlerini zorlarcasına içine çekti. burun kökü ve genzinin acısı saniyelikti fakat göğsündeki sızlama birkaç acı dolu dakikaya mal olacaktı.
"kabullenmiş gibi?"
cümlenin sonundaki soru işareti kadar geresiz hissediyordu esasen.
"neyi kabullendin peki?"
-neleri.
"kusurlarımı."
karşı taraftan ses seda gelmediğinde kafasını belli belirsiz oynattı. omuzları acıyordu.
"bu hayatta kimsenin kusursuz olamayacağını."
yine tık yoktu. olmayan sabrı son zamanlarda durduk yere sınanıyordu. amaçlar onu boğuyordu.
"konuşacak mısın?"
diğer taraftan kendine gelip lafa başlamak için boğazını temizledi ama az sonra diyeceği şeylerden sonra gerçekleşecek olanları önceden kestirmeye çalışmadan edemiyordu.
"ah, evet... tabii-"
"lafı gevelemek ne zamandan beri hoşuna gidiyor?"
sinir kat sayısı her geçen saniye artarken direklerini sandalyesinin kolçağına koymaya çalıştı. çalışmakla kaldı. sargılı elleri adeta külçe gibiydi. kaldırmak için çaba sarf ederken zihninde kurduğu senaryoların bilançosunu bir kenara atmayı denedi.
denedi.
"jungkook, ellerin-"
sözünü kesen ıslık misali esen rüzgardan başkası değildi. devamını ikisi de pekala biliyordu. uzatmak saçmaydı.
"ellerim?"
kulakları uğuldarken dış dünya tamamen flu kalmıştı onun için. bir çift kartopunu andıran uzuvlarına bakarken aslı astarı bilinmez bir nefretle doldu.
artık yarım hisli olmaya mahkumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fingertips‹ jeon jungkook
Fiksi Penggemarilk cümlenin ağırlığı parmak uçlarımı sızlatıyor.