Manolya, gül, çilek... çilek? Evet, şu an Jeongguk'un burnundan girip ciğerlerine dolan o tatlı koku tam da çilek gibiydi. İlk önce bir çiçek bahçesinde dolaşıp ta uzaklardaki kırmızı güllerin kokularını alıyor sonrasında da bir meyve serasına girip buram buram kokan leziz çilekleri tadıyordunuz. Jeongguk aldığı her bir nefeste önce çiçek bahçelerinde gezip sonrasında leziz çilekler tadıyor, burnunu kokunun kaynağına daha çok yakınlaştırma isteği duyup uykulu mırıltılar çıkarıyordu. Elinde olmadan derin nefesler alarak kokuyu biraz daha tatmak istemişti.
Çilekler. Bir sürü taze ve kırmızı çilekler. Jeongguk çileklerle dolu bir bahçede olduğunu görüyordu. Hepsi birbirinden lezzetli görünüyordu, henüz hiçbirini tatmamıştı ancak lezzetli olduklarından emindi. Garip olan ise çileklerin kokusu hem çok uzaktan hem de çok yakından geliyordu. Daha fazlasını duymak isteyerek hareketlendi ve burnunun huylandığını hissetti. Burnunu huylandıran o şey her ne ise hem rahatsız mırıltılar çıkarmasına hem de çilek kokusunu daha fazla almasına sebebiyet veriyordu.
Genç prens, aldığı derin nefeslerin birinde burnuna değen sarı tutamlardan huylanıp gözlerini aralamış, bir süre bilinçsizce etrafına baktıktan sonra içinde bulunduğu gerçekliği kavrayıp ne yapacağını bilemez hâle gelmişti. En son hatırladığı şey uyumak için çadırına adımladığında teğmenlerden birinin gelip hizmetçisiyle aynı çadırda kalması gerektiğini söylemesi, ardından Jimin de geldikten sonra lambayı söndürüp uyumalarıydı. Ancak Jeongguk, Jimin'e sırtını döndüğünü ve hizmetçisinin de kendisiyle aynı pozisyonda uyuduğunu hatırlıyordu. Şimdi ise kolları hizmetçisinin beline gergince dolanmış, hizmetçisinin başı kendi boynuna saklanmıştı. Burnu ise Jimin'in kıvırcık sarı saçlarının arasındaydı. Belki de Jeongguk'a en garip gelen şey buydu. Çünkü az önce tekrar kontrol etmişti-bunu kesinlikle yapmak istediği için değil de emin olmak için yapmıştı- Jimin'in saçları çilek gibi kokuyordu.
Özel bir sabun mu kullanıyordu ki hizmetçisi, bu kadar gerçek kokması normal miydi? Hem burnuna değen saçlar ne kadar rahatsız edici olsa da fazlasıyla yumuşaklardı, hissedebiliyordu. Prens, ne hakkında düşündüğünü ve nasıl bir ortamda bulunduğunu fark ettiğinde kendisini tokatlamak istemişti. Tanrı aşkına ona neydi ki! Hizmetçiyi uyandırmadan yer yatağından kalkıp giyinmeli ve mümkün olduğunca kısa sürede çadırı terk edip hava almalıydı. Ellerini yavaşça hayatının en huzurlu uykusunu uyuyormuş gibi gözüken çocuğun belinden çektikten sonra bedenini de geri çekmeye çalışmıştı. Ancak bu hamle prensin boynuna sokulmuş vaziyetteki Jimin'den birkaç huzursuz mırıldanma duymasına sebebiyet vermişti. Jimin'in uyanmadığından emin olmak adına birkaç saniye bekleme kararı almıştı. Gözleri istemsizce sarışın çocuğun suratına kaymıştı. Zaten dolgun olan pembelikleri uykunun etkisiyle daha fazla şişmiş, çadırın sıcaklığıyla birkaç pembelik de yanaklarına işlemişti. Prens biraz daha dikkatli baktığında burnunun üzerinden pembe yanaklara dağılmış vaziyetteki ufak çilleri de görebilmişti. Genç prensin yüzüne kendisinden habersiz bir gülümseme yerleşmişti.
Yataktan nihayet kalktığında uyuyan hizmetçisine hiç bakmadan hızlıca giyinmişti.
••
Jimin gözlerini açıp tam olarak uyandığında yüzündeki belli belirsiz tebessümle yattığı yerde gerinmişti. Bir çadırın içinde, yatak görevi gören yere serilmiş yumuşak minderin üzerinde uzandığından gerinmek için uzattığı kolları neredeyse çadıra değmişti. Birkaç saniye üzerindeki tatlı sersemlikle çadırın çatı kısmına bakmıştı. Boş boş uzandığını fark ettiğinde hızlıca doğrulmuş, sıcak yatağından kalkarak yatağının yanındaki kıyafetlerini giymeye koyulmuştu. Üzerini giyip çadırın içini ve yatağını toplarken prensin kendisinden önce uyanıp gitmiş olduğunu ve kendisinin uyuşuk bir prenses gibi yataktan zorla kalktığını düşünmüş, bir yandan kendine kızarken bir yandan da kendi kendine kıkırdamıştı. Nihayet çadırın içinden çıkabildiğinde gökyüzüne bakmış, sabahın ilk ışıkları gözlerini kamaştırmıştı. Kirpiklerini hızlıca kırpıştırıp huylanan gözlerini mavi-turuncu renkteki gökten çekmişti. Geceden bu yana nöbet tutan askerler birkaç saat uyumak adına çadırlarına girerken yolculuğa çıkana kadarki nöbeti devralan askerler çadırlarından çıkıp etrafa dağılmışlardı. Kahvaltıyı hazırlamakla görevli saray kalfaları bile büyük kazanları ısıtmak için ateşi yeni yakıyorlardı. Saray çalışanları ve askerler için bile saat erkendi, hizmetçi bunu anlamıştı. Peki bu erken saatte prens Jeon nerelerdeydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abyssos • Jikook
Hayran Kurguprens jeon arzulamaması gereken tek şeyi arzulamıştı. hizmetkâr jimin'in dudaklarını.