Yağmurun verdiği hüzün ve mutlulukla dışarıya çıkan iki insan vardı o gün. Havanın karanlığı neşesine neşe katmıştı birisinin, diğerinin ise derdine uyum sağlamıştı gök gürültüsü. Yağmur, ismi gibi yağmurlu havaları, Toprak ise yağmurun ardından gelen toprak kokusunu severdi. İkisi de birbirini tamamlıyorlardı adeta, ama haberleri yoktu. Aynı birbirini bulamayan yapboz parçaları gibi. Yağmur, evinde kahvesini yudumlarken birden gök gürültüsünün sesini duydu. Yağmurlu havalar onun en sevdiği havalardı. Kendini huzurlu hisseder, özellikle yağmur çiselerse dışarıda yürüyüş yapmaya bayılırdı. -Yağmur yağıyor, diyerek heyecanla dışarıya çıkmak için hazırlanmaya başladı. Yağmur çiseliyordu, insanın içine huzur veriyordu. Son olarak da yağmur şiddetini arttırırsa diye şemsiyesini alarak dışarıya çıktı. Kulaklığını takıp kendini doğayla bütünleştiriyordu. Bu onun ''terapi'' dediği aktiviteydi. Toprak işinden olmuş, perişan bir halde sokakları turluyordu. Kafasını ancak böyle boşaltabileceğini düşünüyordu. Kişisel itibarı bir anda yıkılıvermişti ve bu Toprak'a ağır gelmişti. Geçecekti, biliyordu. Hayatında onun yaralarını saracak kimse yoktu. O da kendi yaralarını sarmaya alışmıştı artık. Bu seferki yarasını sadece zamana bırakarak saracaktı. Çok zamana.Toprak yaklaşık iki dakika önce girdiği sokağın sonuna gelmişti. Sokak bir milli parka açılıyordu. İnsanlar bu parkta yürüyüş yapabiliyor, hayvanlarına bakabiliyor ve banklarda oturup dinlenebiliyorlardı. İçinden ''Neden yürüyorum?'' diye geçirdi ve gördüğü ilk banka oturdu. Bank ıslaktı ama sorun değildi. Çiseleyen yağmur onu yeterice ıslatmıştı zaten. Hayatından pek bir beklentisi yoktu artık, iki yağmur damlasını mı sorun edecekti? O anda bir kadın gördü. Bu kadın gerçekten hayattan zevk alıyordu, bunu hissetmişti. Yağmurlu bir havada insan nasıl mutlu olabilirdi ki? Kapalı bir hava vardı, adeta insanları içine kapatan. Ama bu kadın hiç öyle değildi. Toprak bir kez daha hayatı sorguladı. -Ben bir duyguyu yaşadığımda başkası tam tersini yaşayabiliyor, hayatı garip kılan da bu değil mi zaten, duygular, dedi ve o kadının şarkı söyleyerek yağmur damlalarına kendini attığını gördü. Hafif bir tebessüm ederek cebinden telefonunu çıkardı. Hiçbir bildirim yoktu. Ne bir mesaj ne bir arama... O an gerçekten yalnızlığın ne olduğunu iliklerine kadar hissetmişti. Tam o sırada ''Yanınız boş mu?'' diye bir ses duydu. Kafasını telefonundan kaldırdığı anda ona hayatı sorgulatan kadını gördü. ''Boş, buyrun.'' diyerek yanına oturmasına izin verdi. Kadının parlayan ela gözleri, kumral saçları vardı. Güzel bir kadındı.Yağmur: Ben Yağmur, diyerek sohbet açtı.
Toprak: Toprak ben, memnun oldum.
Yağmur: Yağmurlu havalar çok güzel değil mi sizce? İnsana hiç yaşamadığı duygular yaşatıyor.
Toprak: Ne gibi duygular?
Yağmur: Ne bileyim, huzur ama tam olarak huzur değil. Mutluluk, ama tam olarak mutluluk değil. Dediğim gibi hiç yaşamadığımız duygular.
Toprak: Anladım. Ben yağmurlu havaları pek sevmem, içime kapanasım gelir.
Yağmur: Aslında hayatta en ufak şeyden mutlu olmak gerekir, yoksa hayat yaşanılmaz bir hale gelir. Şu ufacık yağmur damlaları bile benim mutluluk kaynağım.
Toprak: Haklısınız, fakat o sanırım bende işe yaramıyor, diyip güldü. ''Acının tatlı tebessümü'' dedikleri bu olmalıydı. İçinde fırtınalar kopardı, ama sen gökkuşağı açmış gibi davranmak zorunda kalırdın.
Yağmur: Neden işe yaramasın ki, hepimiz insanız sonuçta. Evet yaşadıklarımız farklı fakat hepimiz aynı duygulara sahibiz. Mesela siz hiç ağlamayan bir bebek gördünüz mü?
Toprak: Görmedim.
Yağmur: Göremezsiniz. Çünkü hepimiz doğduğumuz zaman aynı duygularla doğarız. Yaşadığımız tecrübeler bizi değiştirir. Siz mutlu olamadığınızı söylüyorsunuz ama o mutluluk içinizde hep vardır. Önemli olan o mutluluğu çıkartabilmek. Değil mi?
Toprak: Evet. Ama sorun da o mutluluğu dışarı çıkaramamam. Neyse ben sorunlarımla sizi sıkmak istemem görüşürüz, diyerek banktan kalkmaya çalıştı fakat onu engelleyen bir şey vardı. Sanki içindeki ses ''gitme'' diyordu. Kalkamadı. Konuşmaya devam edecekti, içindeki sesi dinleyecekti.
Yağmur: Ne oldu?
Toprak: Vazgeçtim.
Yağmur: Neden mutluluğunu çıkaramazsın? Anlatmak istersen dinleyebilirim.
Toprak: Bir ofiste çalışıyordum. İşimde gerçekten güzel bir konumdaydım. Hakkımda aşk dedikoduları çıkarttılar. Ama beni en iyi ben biliyorum sonuçta, öyle bir durum söz konusu değildi. Bu dedikodular işimden kovulmama yok açtı. Çok inkar ettim ama kimse dinlemedi.
Yağmur: Sadece işinden olduğun için mi mutluluğunu çıkartamayacak kadar kötü hissediyorsun?
Toprak: Evet, çünkü işim benim her şeyim. Bu arada beni dinleyecek kimse yok, dinlediğin için teşekkürler.
Yağmur: Ne demek, dedi ve güldü. Gülmek bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi.
Toprak: Gülmek sana çok yakışıyor.
Yağmur: Teşekkür ederim, dedi ve yine güldü. İltifat almak Yağmur'un hoşuna giderdi. Sana da yakışıyor diyeceğim de, daha göremedim maalesef, dedi.
Toprak Yağmur'a doğru gülerek cevabını vermişti. İkisi de çok güzel gülüyorlardı. Gerçekten birbirlerini tamamlıyorlardı. Resmen evren onları bir araya getirmek için birinin başına kötü, diğerinin başına güzel şeyler getirmişti.
Yağmur: Güzel konulardan konuşalım hadi. Mesela, komik bir anını anlatır mısın?
Toprak: Lisede bir hocamız vardı, baya eğlenceli bir kadındı. Bir gün derste tahtaya kalkıp sunum yapıyorduk, hoca tahtaya kalkan kişinin yerine oturuyordu. Sıra bana geldi tahtaya kalktım. Kalkarken sıranın üstünde olan meyve suyu kutusu sandalyeme düşmüş. Hoca da fark etmeden benim sandalyeme oturunca...
Yağmur: Meyve suyuna mı oturdu yoksa, dedi gülerek.
Toprak: Evet, dedi ve ikisi de kahkahaya boğuldu. Toprak'ı son zamanlarda en çok güldüren kişi Yağmur olabilirdi. Bu yüzden ona içten içe minnettardı.
Yağmur: Yağmur durdu.
Toprak: Belki de birbirimizi tamamladığımız içindir?
Toprak o zaman anlamıştı. Bu küçük sohbet onun için gerçekten hayatını yola sokacak kadar büyüktü aslında. Yapboz parçaları birbirini bulmuş, her şey yerine oturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR SONBAHAR ÖYKÜSÜ
Short StoryBu tek bölümden oluşan, öykü yarışması için yazdığım fakat işin içine bazı hileler girdiği için derece bile alamadığım bir öyküdür.