Zaman hızlı, çok hızlı geçmişti. Hislerini itiraf ettiği günden beridir ona bakmaya daha da utanır olmuştu Wang Yibo. Gözlerini ondan kaçırıyor olsa da Zhan'ın sürekli gülümseyen yüzü kalbini deli gibi attırıyor, ondan bir saniye bile ayrı kalmaya dayanamıyordu.
''Yibo...''
Hafif ama adeta kulağa hoş bir ezgi gibi gelen sesi ona dönmesini sağlamıştı.
''Mn''
''Michael kim''
Kaşlarını istemsizce çatan Yibo gözlerinin odaklarını ondan kaçırmaya çalışıyordu. Hayatında en kötü zamanlarını geçirmesine neden olan adamı ona hangi kelimelerle anlatabilirdi ki.
''Benim için adının bile anılmasını istemeyeceğim birisi.''
Kısa ve öz bir cevap vermişti Yibo. Bu bile onun için fazlasıydı aslında. Zhan daha fazla üstlememişti. İstese anlatırdı diye düşünerek aklından onunla ilgili düşünceleri atmıştı.
Hoşlandığını söylediği andan beri Yibo Zhan'a karşı daha savunmasız, daha masum aynı zamanda da daha cürretkar olmuştu. Normal zamanlarda konuşurken yüzüne bile bakmaya çekinip gözlerini kaçırarak konuşurken, yatakta ise tamamen farklı bir Yibo oluyordu. Aslında gerçek olan hangisiydi hala çözebilmiş değildi Xiao Zhan ama en çok sevdiği tabikide yatakta olan Yibo'ydu. Asla benliğini ondan saklamıyordu o zamanlarda.
''Anlatmak istediğin zaman ben hep burdayım Yibo. Her zaman seni dinlerim.''
Göz çevresinde oluşan çizgilerle küçülen gözleri adeta gülümsemesini en yoğun bir şekilde anlatıyordu. Yanakları ve dudak kenarları yukarı doğru kıvrılıyor, gülüşünün en yoğun duygusunu Yibo'ya hissettiriyordu.
Xiao Zhan'ın karşılığında aldığı ise aynı şekilde gözlerinin içinin dahi gülümsemesi oluyordu. Wang Yibo ona bu hayatta kimseye sunmadığı en sıcak gülümsemesini veriyordu.
***
Bay Zheng arada bir Yibo'nun yanında gidip geçen zamanı sanki kendisiyle hatırlatıyordu. Kabul ettiği meydan okumayı Michael'e iletmiş olması bile dehşet vericiyken şimdi ikisinin karşı karşıya gelmesi en büyük felaketlerden biri olacaktı.
''Yibo?''
''Ne var?''
''Zamanın çok çabuk geçtiğinin farkındasın değil mi?''
Yibo bu sözlerle kendi içinde durduramadığı öfkesini tekrardan gün yüzüne çıkarmıştı. Zamanın geçtiğini kendiside biliyordu elbette ama sürekli hatırlatılması sinirden deliye dönmesine neden oluyordu.
''Şu siktiğimin zamanını bana sürekli gelip hatırlatmana gerek yok.''
Kum torbasına öyle bir şiddetli vurmuştu ki eline aldığı darbeyle eski yaralar açılıp kanamaya başlamıştı. Zaten son bir haftadır öyle sıkı antrenman yapıyordu ki bütün eklemleri, beli, boynu ağrı içinde kalıyordu. Sanki dövüşürken kemikleri kırılacakmış gibi kendini zorluyor, ani ve sert hareketlerle kendini sakatlamaya çalışıyor gibiydi.
''Tamam sakin ol Yibo. Daha fazla konuşmayacağım ama sende antrenmana biraz ara ver.''.
Sustu. Ne söylese onun dinlenemeyeceğine zaten emindi ama yinede sanki buna kendini mecbur hissediyordu.
''Zaten nasıl dövüştüğünü biliyorsun. Onu yenmemen imkansız. O kendini bilmez şerefsizi o kafese gömeceğine eminim.''