47.Bölüm

1.6K 146 395
                                    

Aracın durması ile hastaneye koştum hemen. Gözyaşlarım bakış açımı bulanıklaştırırken onları elimin tersiyle silip hastaneye koştum hızlıca. Danışmandan Barış'ın yerini öğrenip ameliyathanenin oraya gittim. Hâlâ korkudan titriyordum. "Lütfen sana bir şey olmasın, lütfen sana bir şey olmasın." Yere çökerken bacaklarımı kendime çekip başını dizlerime gömdüm. Öylece ağlıyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Keşke gelseydi. Bir süre sonra bedenime sarılan kolların varlığı ile irkildim. Lale'ydi bu. Ona sıkıca sarıldım ve gözyaşlarımın deli gibi akmasına ve hıçkırıklarıma izin verdim.

Burada kim vardı? Kim ne yapıyordu bilmiyordum. Barış yoksa önemi yoktu hiçbir şeyin. "Hadi güzelim elini yüzünü yıkayalım gel." "İstemiyorum Lale... Ben Barış'ı istiyorum." "İyi olacak o." Başımı yukarı aşağı salladım. "O ölemez değil mi? İyiler ölmez ki... Ölmez değil mi Lale?" "İyi olacak." Gözyaşlarını sildim Lale'nin. "Sen ağlama. Barış korkar, kötü bir şey olduğunu zanneder. Yapma." O da benimkileri sildi. "Sen de ağlama o zaman." "Ben ağlamak istemiyorum ki ama kalbim durmuyor Lale." Lale'nin desteğiyle yerden kalktığımda Berkan'la göz göze geldik. Gözümü hemen ondan kaçırdım.

Lale elimi yüzümü yıkamam için beni lavaboya getirmişti. Saçlarımı çözdüm önce... Tepemde özensiz bir topuz yaptım. Suyu açtım sonra elimdeki Barış'tan kalan o kırmızı sıvının suyla beraber akışını izledim. Buz gibi su yüzüme çarparken o anı düşünüyordum. Barış'ın kollarımın arasında yaşamak için verdiği çabayı... Suyu kapatıp derin nefesler aldım. Aynaya baktığımda üzerimde onun kanlarını görünce yeniden ağlamaya başladım. Çok korkuyordum. Gerçekten çok korkuyordum. "Canı çok yanmış mıdır Lale?" Lale'nin gözleri dolmuşken başını iki yana salladı hızla.

"Yanmamıştır, sen elini tuttun ya hissetmemiştir o." "Yalan söylüyorsun. Çok yandı canı. Ben gördüm. Çok yandı canı onun... Lale ben ona dokunmaya kıyamam ama o şimdi canıyla uğraşıyor öyle mi?" "Gel biz bizimkilerin yanına gidelim." "Onlar bizimki falan değil! Hepsinden nefret ediyorum..! Hepsinden!" Ellerimi kurularken oradan çıktım. Barış'a dokunamayacaklarını bilsem de ona zarar verecekleri korkusu ile hızlı adımlarla döndüm oraya. Hâlâ bir şey yoktu ama daha yeni gelmişti buraya değil mi? Bu kadar çabuk iyileşmesini bekleyemezdim.

Barış'ı ve onunla olan anılarımızı düşünüp sakinleşmeye çalışıyordum ama bu pek de mümkün değildi. Gözyaşlarımı kuruladım. Yerini yenileri doldursa bile defalarca yaptım bunu. Güçlü ol Nisa... Güçlü ol ve Barış'a güç ol. Ben ona çok geç kalmıştım. Şimdi ona kavuşmuşken bu kadar erken kaybedemezdim. Biraz sonra polisler gelip Berkan'la bir şeyler konuştuktan sonra Berkan yanıma geldi.  "Nisa'm ifade vermen gerekiyormuş kızım." Başımı iki yana salladım. "Barış'ı burada bırakamam, ona zarar verirler ben güvenemem." "Tamam bak ben buradayım ben korurum onu."

"Senden kim koruyacak onu, senin o iğrenç imalarından kim koruyacak? Sana güvenmiyorum asla da güvenmeyeceğim. Gitmiyorum da bir yere." Berkan elini bir yumruk şekline getirirken uzaklaşmıştı yanımdan. Lale geldi sonra yanıma. "Nisa'm güzelim bak Barış'a yardım etmek için önce ifade vermen gerekiyor. Ben buradayım tamam, kimseyi yaklaştırmayacağım söz veriyorum." "Söz mü?" "Söz tabii." Onu başımla onayladım ve ayağa kalkıp ağır adımlarla ifade vermek için gittim. Yaşadığım şeyleri baştan sona anlattığımda nihayet Barış'ın yanına dönebilecektim.

Kolidorda hızlı adımlarla ilerledim. Cemal'in sesini duyduğumda tepemde bir sinir oluşmuştu. "Berkan kardeşim ölüyor mu?" Hızlı adımlarla gidip suratına sert bir tokat geçirdiğimde Berkan beni tutup Cemal'den uzaklaştırmaya çalışıyordu. "Kardeşin değil o senin!" Cemal bana doğru düzgün bakmazken Berkan'ın kollarından kurtulmaya çalışıyordum. "Hiçbirinizin kardeşi değil o! Hepiniz boş kalabalık ve gürültüden başka bir şey değilsiniz!" Lale beni Berkan'ın kollarından kurtardığında üzerlerine doğru atılsam da sıkıca tutup durdurmuştu beni.

ALACAKARANLIĞIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin