Bölüm 13: Shizun'un Sırrı

616 60 344
                                    


Kim Yeon-Ji - 마음의 말

Medya... Kısaca, bayılıyorum.

Selamlar^^

Uzunca bir vakitten sonra geri döndüm. Yazmayı ve sizleri özlemişim. <3 Bölümler uzun aralıklarla geldiği için, ben de uzun tutuyorum. Öyle 2-3k kelime ile birkaç gün veya hafta olmazdı, hem bu şekilde daha fazla olaylar yaşandığı ve birkaç bölümde olacak şey tek bölümde olduğu için, genel olarak bölüm sayısı da az miktarda kalmış oluyor. Siz ne dersiniz? Fazla tutmayayım:

Keyifli okumalar.

--------------

İnsanlar çoğu kez, o anda kendilerini öldürüp bu musibetten derhal kurtulmak isteyecekleri durumların içine düşerlerdi. Sanki böyle olursa, her şey o anda bitiverecek ve korkulu rüyalarından kurtulacaklardı.

Bazen bu durumlara girecekleri önceden kendini belli eder ve bunun olmasını beklerlerdi, ancak mevzubahis hadise vuku bulduğunda, sanki hiç buna hazır değilmiş, neden bunun olduğunu anlayamazmış gibi bir ruh haline girerlerdi. Bunun olmasını zaten beklediklerini o saniye unuturlar ve şaşıp kalırlardı. Bazen de, hakikaten bu durumlar birden bire peyda olur ve kişiyi buna bir tepki vermeye bile mecali kalmaz şekilde afallatırdı. Hazırlıksız yakalananlar için bu şaşıp kalma bir miktar daha etkili olurdu.

Her iki durumda da ne yapacağını bilememezlik, korunma ve saklanma, hatta sıkça yalana başvurma içgüdüsü oluşurdu.

Fakat ne yazık ki, peşlerine takılan bu kaderden o kadar kolay kaçamazlardı.

Adı üstünde, bu kaderdi.

"Shizun neden kendini iyice saklamak zorunda?"

Zihninde bir dizi kelime yankılanmıştı sadece, ve bu kelimeler tezce onun böylesi bir duruma düştüğünü beyan etti.

Ancak o, ne afallamış ne de eli ayağı birbirine dolaşıp korkuya kapılmıştı. İçinde kara bir sis bulutu gibi esrarengizce dolaşan duygular daha ziyade; gücenme, kızgınlık, kırgınlık ve üzüntüden ibaretti. Sahiden çok çabalıyordu, yaşamak için, ayrıyeten Luo Binghe'nın malûm kahredici hakikati öğrenmemesi için... çok çabalıyordu, ama onu savunmasız bir av gibi köşeye sıkıştıran kader, Luo Binghe'nın kendisi iken, nasıl bu çabaları bir netice gösterebilirdi? Karşısındaki, rakibi, Luo Binghe olunca çabaları nasıl beyhude olmazdı? Ona karşı kazanamıyordu, kazanamazdı da.

Kendisine pek bir ciddiyetle bakan ve sorusuna cevap bekleyen Luo Binghe'yı şöyle bir süzmeden edememişti. Daha sonra, bu inceleme anında bir farklılık keşfettiğinde, bunu oldukça garipsemişti. Bir şeyler yanlıştı–

Neden yeniden siyah giymeye başlamıştı?

Luo Binghe'yı ilk gördüğü zaman gözleri yalnızca diğerinin irislerine tutunmuş ve o an için başka bir şeye odaklanamamıştı. Ancak şimdi görebildiği üzere, Luo Binghe tekrar fazlasıyla aşina olduğu o siyah nilüfere dönüşmüştü.

Nedeni şu an için ayakkabısının altındaki kir kadar umrundaydı. Düştüğü durum zatının nazarında daha fazla ön planda yer alıyordu. Gözlerini yavaşça Luo Binghe'dan uzaklaştırarak yere indirdi. Yamukça bir gülüş bahşetmişti. Lakin başını iki yana sallayıp iç çekerken, bu gülüş bir hıhlamaya dönüşerek küçümseyici bir tavır almıştı. Gülüyordu, kendi didinen haline, bu düştüğü duruma ve Luo Binghe'nın onu getirdiği oyuna.

Luo Binghe bu gülüşü gayet net bir biçimde görmüştü, ve Shen Qingqiu'nun jest ve mimiklerini kitap gibi okuma kabiliyeti dolayısıyla, kendini rahatsız hissetmeden edememişti. Kaşları çatılıp, "Shizun, bana böyle davranma." diye sitemle konuştu. "Hala bir yanıt vermeni bekliyorum."

I Won't Let You Go ✓SVSSS [ғᴀɴғɪᴄᴛɪᴏɴ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin