Kollarımdan çekilmem ile panik, bütün bedenimi ele geçirmişti. Kendi kendime boğularak ölebilirdim fakat birinin beni boğması.. işte bu düşünce beni telaşa itiyordu. Suyun içinde çırpınıp kendimi güçlü kollardan kurtarmaya çalışıyordum. Ancak beni o kadar sıkı tutmuştu ki, hiç bir şey yapamıyordum.
Suyun üstüne çıkmam ile oksijen ve azotun karışımı ciğerlerime doldu. Öksürmeme engel olamazken küçük kızın bağırışlarını duyuyordum.
"Lan bu kız manyak! Yüzmeyi biliyor sanmıştım vallahi!!" Sağa sola bağırıyor telaşlı telaşlı etrafta koşuşturuyordu. Öksürmem geçince buna gülecektim.
Merdivenden çıkmama yardım eden adamla sonunda karaya ulaştım. Kendimi iskelenin tahtalarına atıp kalp ritmimin normal düzeye gelmesini bekledim. Öksürmem geçince etrafımdaki kalabalığa baktım. Hepsi meraklı gözlerle bana bakıyordu.
"Hanım efendi iyi misiniz?" Sürekli birileri iyi olup olmadığımı soruyorlardı. Küçük kızın telaşlı hali girdi görüş açıma. Oturur pozisyona geçip bir kahkaha patlattım. Etrafımdakiler tuhafça bakarlarken gülmemi durduramıyordum. Kahkaham her yerde çınlıyordu.
"Ambulans çağırın çabuk!" Elimi kaldırıp bunu söyleyen kadını durdurdum. Bunu yaparken gülmelerimi durduramıyordum hala. Küçük kız kolumu tutup "Deli olduğunu anladım. Şimdi gülmeyi kes ve derin nefesler al." Küçük kızın bilmiş tavrı ve endişesi beni daha çok güldürürken kolumu tutmuş olduğu eli bile rahatsız etmiyordu o kadar çok gülüyordum ki neredeyse gözlerimden yaş gelecekti.
Ama komikti. Bildiğin denize atlamıştım ve ardından yüzmeyi bilmediğim aklıma gelip kendimi bırakmıştım. Yaşadığım şeyler aklıma gelince daha çok ve daha çok güldüm.
Kendimi tekrar arkaya atıp sere serpe yattım. Gülmem yavaş yavaş dururken yerini hırıltılı nefeslere bırakıyordu. Gözlerimden akan yaşı silmeden öylece gökyüzüne baktım. Bir sürü insan başımda durmuş benim için endişeleniyordu. Hatta hayatımda ilk defa bu kadar kişinin beni merak ettiğini görüyordum.
Kalabalık, yavaş yavaş dağılırken küçük kız da benim gibi yere yattı. "Nerede kalıyorsun?" Kafamı ona çevirmeden cevapladım. "Tımarhane de " Dedim düz bir sesle. Kız kıkırdayıp bana baktı.
"Onu anladım zaten." Ayağa kalkıp ıslak kıyafetlerime baktı. "Annen seni öldürecek." Deyip tekrar kıkırdadı. Acı bir tebessüm oldu dudaklarımda kafa salladım usulca. Annem zaten öldürmüştü beni. Hem de defalarca. İlk darbesi, kalbimin tam ortasınaydı. Bıçağın keskin tarafını saplamıştı sonrasında çıkarıp tekrar ve tekrar saplamıştı. Hatta öyle ki tekrar tekrar saplamak yetmemiş içinde çevirmişti bıçağı defalarca.
"Neyse kalk hadi. Hasta olacaksın. Evin nerede?" Derin bir iç çekip ayağa kalktım. "Şuralarda bir yerde." Dedim etrafa öylesine bakarken. "İyi tamam, ben gidiyorum. Hadi sen de, bir delilik yapma da git." Deyip ayaklandı ve uzaklaştı yanımdan.
***********************
"Ne demek bulamıyoruz Emre?" Sina hanım, duyduğu haber ile sarsılmış. Sinir kat sayısı milyonlara çıkmıştı.
Karşısındaki genç ise Sina hanımdan pek farklı değildi ruh hali. Saatlerce aramıştı o kızıl güzeli ancak hiç bir yerden haber alamıyordu. Arkadaşlarıyla konuşmuş, öğretmenlere kadar çıkmıştı ancak okulda yaşadığı ufak bir tartışmadan sonra, okuldan elini kolunu sallaya sallaya çıkmıştı söylenene göre.
Hastane de ise kırmızı alarm verilmişti, çoktan her yerde c bölümünden bir kızın kaçtığı söyleniyordu. Sina hanım hastanesine toz kondurmamak için medyaya sızdırmamaya çalışıyordu bu haberleri, ancak daha fazla dayanacak gücü de kalmamıştı bu duruma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güherçile
Tiểu Thuyết ChungGüherçile, anlamı buydu aslında her şeyin, bütün yaşadıklarımın, yaşayacaklarımın ve yaşayamadıklarımın. Barutla yan yana gelen patlayıcı bir madde benim de hayatım. Fakat benim hatam, maddeye barutla değil ateşle karşılık vermekti. Bütün hayatımı b...