Boğazımı yırtarcasına bağırıyorum. Bağırıyorum ama duyuramıyorum, sesim çıkmıyor.
Koşuyorum, nefesimi zorlarcasına. Koşuyorum fakat ilerleyemiyorum, yetişemiyorum O’na.
Nefes alıyorum ciğerlerim yanıyor, gözyaşlarım akıyor yanaklarımdan yakıyor. Canım acıyor. Haykırmak istiyorum, kurtarın beni, diye. Bağırarak ağlamak istiyorum; hayata, herkese, her şeye isyan etmek istiyorum. Ama sesim çıkmıyor, konuşamıyorum.
Bakıyorum sadece. Arkasından öylece, hiçbir şey yapamadan bakıyorum. Gidişini izliyorum.
Sadece gidiyor. Arkasına bir kez olsun bakmadan, gidiyor.
O felaket geceyi tekrar yaşamadığım için şükrediyorum Tanrı’ya. Ya yine olsaydı, diyorum, ya yine görseydim aynı şeyleri. Dakikalardır odamın tavanına bakıyorum. Bir yandan da gördüğüm kâbusu hatırlıyorum. Diğerleri kadar korkunç değildi fakat gerçekti, fazla gerçek.
Yıllardır aynı şeyler. Hep aynı rüyalar. Aynı konuyu, aynı kişiyi içeren farklı rüyalar.
Bu küçük, narin bedenim ruhum kadar güçlü mü? Evet, güçlü. Bedenim ruhumdan daha da güçlü.
Geniş yatağımda biraz daha doğrulup sırtımı yatağın başlığına dayıyorum ve başucu lambamı açıyorum. Uykusuz yeni bir geceye merhaba! Uykusuz gecelerde yapılacak en iyi şey – benim için- kitap okumaktır.
Sıkıcı, kasvetli hayatımın aksine mutluluk, macera ve AŞK içeren kitaplar tercih ediyorum.
Bir yıl önceki hayatımı özlüyorum. Annem, babam, ben ve “o”.
Eskiden olduğu gibi enerji saçmak istiyorum. Gülebileyim istiyorum. Arkadaşlarımla, annemle konuşabileyim istiyorum. Ama çok şey istiyorum. Tüm bunlar öyle uzak ki. Öyle imkânsız geliyor ki gözüme.
Bir yıl hiç durmadan akan gözyaşlarım artık yoruldular. Hiç durmadan akabilirler fakat canım yanıyor. Ağladıkça içimde bir yerde bir şeyler ölüyor sanki yok oluyorum.
Üç yıldır okuduğum okulumdan ayrılıyorum. Beni, soyadımızı verdikleri yeni Woness Koleji’ne gönderiyorlar. O okula da diğerleri gibi hiç uğramayacaklarını biliyorum. Ne de olsa çok meşguller.
İlk başlarda kendi okuluma gitmeyi hiç istemiyordum. Ama gidiyorum işte. Yaklaşık dört gün sonra gideceğim.
Ne olacak bilmiyorum. Orada nasıl bir muamele ile karşılaşacağım bilmiyorum. Ama korkuyorum, yine ve yine.
Dakikalardır elimde tuttuğum kitabın kaldığım sayfasını açıyorum. Güneşin doğmasıyla saatlerdir okumaya çalıştığım kitabı kapatıp yorganın altına giriyorum. Çok uzun bir süredir uyumak için güneşi bekliyorum. Karanlık beni korkutuyor.
*** *** ***
“Mayla “ sessizlik. “Mayla” sessizlik. Daha yüksek bir sesle tekrarlanıyor “Mayla”.
Gözlerimin üzerindeki yük sonunda gözlerimi açmama izin veriyor. “ Kalkıp banyoya giriyorsunuz küçük hanım. Daha sonra da şık bir şekilde giyinip aşağıya geliyorsunuz. Okullar açılacak alışveriş yapmalıyız. Hadi ama hızlan, bir kaplumbağa kadar yavaşsın. Oysa bir bayan olarak alışveriş lafını duyunca kaplumbağa değil çita edasıyla banyoya koşturman gerekiyor. Hala yatıyor musun bakayım sen?”
Annem ve onun uzun, sinir bozucu konuşmaları. Ama bana karşı olan tavrını seviyorum. Annem değil de arkadaşım gibi davranmasını.
Yüzüne son kez bakıp banyoya doğru ilerliyorum. Ne bir kaplumbağa kadar yavaş ne de bir çita kadar hızlı. Ona cevap vermeden geniş banyoma girip işimi hallediyorum.
Çıktığımdaysa yatağımın üzerinde gördüğüm kıyafetlerle gözlerimi devirmekten kendimi alamıyorum. Annemin koyduğu bluz ve eteği dolabımın derinliklerine yollayıp daha rahat şeylerin arayışına giriyorum.
Dar kot kaprimin üzerine içimi gösteren bol bir bluz giyiyorum. Saçımı açıp elimle şekil veriyorum. Annemi bir yönden memnun etmemde sakınca olmayacağını düşünüp kalın topuk bilek botlarımı giyiyorum. Anneme göre bir bayan asla topukludan vazgeçmez. İçi alışverişe hazır büyük çantamı da alıp odamdan çıkıyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık
Teen Fiction-Mayla Woness- Yaşadığı travma sonrasında kendisini herkesten soyutlamış, Kendini içine kapatmış, Hiç kimseyle konuşmayan, Neşesini, enerjisini içine, derinliklerine gömmüş yaralı bir kız. Bu kızı kim iyileştirecek? Nasıl iyileştirecek? Tekrar kon...