~honey
•Taylan•
Birkaç gün... Beş mi, altı mı? Belki bir hafta...
Ben hala kendimde değildim. Her zaman olduğu gibi kafamda o kadar çok şey dönüyordu ki, gerçeklik algım tamamen kaybolmuştu ve hiçbir şeye tepki vermeyip, öylece uyanmayı bekliyordum. Zihnimin bu yanıltıcı gerçekliğinden sıyrılmayı beklemekten başka bir şey yapasım gelmiyordu. Aynı bir hafta sonu günü yataktan hiç kalkmak istememek gibi.
Kafamın içinde kurulan bu benliğimden farklı hayatta mekan değişmişti. Okulun tuvaletinde içtiğim hapların etkisiyle kapattığım gözlerimi hastanede açmıştım. Şimdi ise çok geniş ve sinir bozucu derecede olan aydınlık bir odadaydım.
Şu an hala okulun tuvaletinde kafamı pis fayanslara dayamış uyukluyor olma ihtimalimi düşündüm. Haplar zaman ve mekan algımı unutturacak kadar etkilemiş olabilirdi.
Duyduğum kapının birden açılma sesiyle bedenime dikenler batıyormuş gibi irkildim ve bakışlarımı oraya çevirdim.
"N'aaaber ilgi manyağı? Gelemedin mi kendine hâlâ, Kinyasss?"
"S" harfini bir yılan gibi söylemişti. Bana bir süredir "Kinyas" olarak sesleniliyordu ve buna da anlam veremiyordum. Başta hiç üstüme alınmıyordum fakat bana odaklı söyleniyordu, ben de dönüp bakıyordum artık.
İçeri girmeden kapının koluna yüklenmiş bir şekilde duruyor ve gözlerini kısıp sırıtarak bana bakıyordu. Bu sıfat da son zamanlarda en çok gördüğüm şey olmuştu artık.
Muhtemelen ben tepki vermediğim için olacak, gözlerini devirip bana doğru geldi. Kafasındaki şapka düz bir şekilde dururken çıkartıp üç numara saçını eliyle silkeledi ve şapkayı tersine döndürerek taktı.
"İki kelime bir şey konuş be. Üzüyorsun bizimkileri."
Bu garip yerde uyandığımdan beri birileri benimle konuşmaya çalışıyordu fakat tek kelime etmiyordum, yaptığım şey yüzlerini incelemekti. Bu çocuk hariç "bizimkiler" diye bahsettiği kişiler benle konuşmaya çekinir hâle gelmişlerdi artık, pek uğramıyorlardı çünkü.
"Off, valla baydın ama he. En acıların çocuğu sensin anladık. Gözlerin niye doldu şimdi amk?"
Bir şey demeden kalktım ve burada olduğum süre boyunca gittiğim tek yer olan odanın içindeki tuvalete girdim. Her girdiğimde kocaman bir aynadan sanki kurgusal karaktermiş gibi bir sıfatla karşılaşıyordum.
Aynaya yüzümü yaklaştırdım ve hergün yaptığım gibi her bir noktayı inceledim. Gür kaşları parmağımla yatış yerine doğru düzelttim. Gözlerimi kocaman açtığım yetmiyormuş gibi bir elimle aşağıdan çekerken bir elimle de yukarıdan çekiyordum. Yeşil ırisin içindeki siyah noktaları inceledim. Ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu.
Gözümün beyazı kırmızılaşıncaya kadar buna devam ettim. Zaten dolu olan gözlerim iyice sulanmıştı ve yanmaya başladı. Bu, ağlamamı iyice tetikliyordu. Ağlamak da son zamanlarda istesem de vazgeçemediğim bir huy hâline gelmişti artık. Her duvara baktığımda, pencere kenarına geçtiğimde, tepsideki yemeği yerken veyahut duş alırken ağlıyordum. Yalnızken yapıyordum tabii bunu. Fakat şu an yalnız olmadığımı unuttuğum için arkamdaki bedenle yine irkildim ve ona döndüm.
Gözyaşım yanağımdan süzülürken benden kısa çocuğun yüzündeki bariz endişeyi sağ gözümün aksine buğulanmamış sol gözümle gördüm. Çocuk dediğim benimle yaşıt bir liseliye benziyordu.
"Benimle dışarı gelsene. Kinyas, biraz hava almak iyi gelebilir." dedi kolumu sıvazlayarak. Eli orada fazla oyalandı.
Dışarı çıkmayı cidden düşündüm. Biraz korkmuştum. İçimde hiç hoşuma gitmeyen büyük bir boşluk vardı. Hava almak değil, vermek istiyor gibiydim. Tam vazgeçecek gibi olduğumda "Hadii..." diyerek beni odaya ittirdiğinde karşı çıkmadım.
Üstümde ne olduğuna bile bakmadan bana uzattığı montu alarak giydim ve yürümeye başladığında peşinden takip ettim.
"Anne! Abimle hava almaya çıkıyoruz biz, haberin olsun."
Bir odadan kaygılı yüzüyle o teyze çıktı. "Tamam, dikkat edin olur mu? Kaner, lütfen."
"Anne çocuk muyum artık ya? Koskoca abim var yanımda zaten."
Konuşmalarla pek ilgilenmeden kenardan ayakkabıları alıp giydim.
Sessiz sessiz yolda yürürken çakmak sesi duyduğumda ona çevirdim bakışlarımı. Sigara dumanı havada süzülmeye başlayınca midem kasılır gibi oldu. Canım çekmişti.
"Bu kafadayken de bana içiyorum diye kızmazsın herhalde, ha?"
Dediğine aldırmayıp elimi ona doğru uzattım. Garip bakışlar eşliğinde paketi bana uzattı.
"Bıraktığını sanıyordum."
Hiç öyle bir girişimim olmamıştı. Paketten bir dal çıkarıp çakmakla yakarken derince içime çektim. Gözlerimi kapattım ve tek gerçek olarak hissettiğim şeyden haz duymamla yerimden hiç hareket etmeden içime çektim birkaç defa.
"Selin'le buluşacaktım ama... En iyisi ona bir işim çıktığını yazayım."
Gözlerimi açıp telefondan bir şeyler yapan çocuğu izledim. Bakışları beni bulduğunda ona bakıyor olmamı beklemiyor olacak, gözlerini tekrar telefona çevirmişti hemen.
"Merak etmiyor musun, sevgilim mi değil mi diye?"
Bir haftadır durmadan sevgilileri hakkında konuştuğunu varsayarsak, pek ilgimi çekmiyordu. Bu çocuk niye habire abisine sevgilisinden bahsediyordu ki? Ben, abisiydim bu çocuğun değil mi?
Kafamda kurduğum hikâye bu muydu yani? Nişanlı bir adam, sorunsuz bir yuva, ebeveynler ve küçük erkek kardeş...
Kaşlarımı çattım. "Neyden bahsediyorsun?"
Gözleri kocaman açılırken dudakları da yukarı kıvrıldı. Her zaman sırıtıyordu bu çocuk da.
"Sesine hasret kalmışım yemin ediyorum. Konuşman için sevgiliden mi bahsetmem gerekiyordu yani?"
Yüzüne boş boş baktım. Sigaramdan birkaç nefes daha alırken içimdeki boşluk çok az da olsa doluyor gibi hissediyordum.
En azından bu gerçekti, diye düşündüm.
"Yeşim olmadan önce sinirlenirdin. Ah, cidden. Gerçekten aşık olmuş olamazsın o kadına değil mi?"
Kaşları çatık bir ifadeyle gözlerimin içine bakıyordu. "Bana diyorlar ya çok rahat ve gevşeksin diye, seni benden başka kimse görmüyor, görseler öyle olmadığını, tam tersi olduğunu anlayacaklar çünkü. Asıl rahat ve gevşek olan sensin. Umursamazın tekisin. Tabii sadece bana gelince öyle."
Hırslı söylediği cümleler bana hiçbir anlam ifade etmiyordu. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Boş bakışlarım yüzünü turlamaya devam etti.
"Şu bakışlarının... Off neyse anasını satayım, adamın hiçbir şeye tepki verdiği yok ki." Daha çok kendi kendine söylenir gibiydi artık.
"Eve mi gitsek, abi?" dedi aşağıya çevirdiği bakışlarını birden bana yükselterek. Sinirliydi sanki.
"Ya da fazla yürümedik zaten, evin yolunu bulabilirsin bence. Ben de Selin'e tekrardan yazayım." dediğinde omuz silktim.
Sigarayla biraz rahatlamış gibiydim. Elimi uzatıp "Kendine yenisini alırsın." diyerek paketi vermesini istedim. Gözlerini devirdi yine fakat paketi vermişti ve yürümeye başladı. Ben de geldiğimiz yolu geri yürüdüm.
~
OLM BİŞİ DİCEMMMM OOOFFF
Yeni başladığım mangayla kurgu hakkında aklıma fena bir fikir geldi, koyup koymamak arasında emin değilim fakat koyacağım sanırımTepkiniz nasıl olur bilmiyorum ama çok etik olmasa da kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum
Vee henüz ne olduğunu açıkça da söylemeyeceğim, belki tahmin edersiniz veya ben yazdığımda öğrenirsiniz
Nys şimdilik grşrz✌😌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
karışık ruhlar •bxb•
FantasyŞurada, bana bağlı makineler sayesinde hayatta olduğumu anladığım zaman diliminde düşüneceğim çok şey olmuştu. Komaya girmeden önce Yeşim'le aramızın limoni olması yüzünden kendime sayısız defa sövmüş, buradan çıktığımda tamamen farklı biri olacağım...