İyi okumalar dilerim...
Tuğçe'den anlatım...
Hasret;
Yedi yaşından itibaren böylesine acı hissetmemiştim. Anne dediğim kadının kokusu öylesine terk etmişti ki beni, kalbim ağrıyordu yokluğundan.
Babam öleli neredeyse iki ay olmuştu. Onun üzerine örtülen toprağın ardında kalmıştı onun gerçekleri ve yaşattıkları.
Fakat; yeryüzünde bir iblis dolaşıyordu ki, hepimizin canını damla damla kan ile akıtmaya çalışıyordu. Bu aralar inine saklanmış yaralı kurda bürünse de ne zaman ne yapacağı kesinlikle belli değildi.
Her an tetikte olmamız gerekiyordu. Kendimizi geçmiştim artık, dışarıda bizden uzak kalan sevdiklerimiz vardı.
Korunmaya ve yedinden hayata kazandırmamız gereken canlarımız. Cihat kahvaltının her anında dikkatle beni izlemişti. Bulunduğumuz salona Asaf'ı çağırmış ve bizi hastaneye götürmesini istemişti.
Şimdi yolda anneme kavuşmayı bekleyen o heyecanlı yanımla dur durak bilmiyor, gözlerimi açtığım an o hastanenin önünde olmak istiyordum.
"Sakin ol Tuğçe, annen seni gördüğünde muhakkak bir tepki verecektir. Sende benim gibi her tepkiye hazırlıklı ol".
Başımı sol yanıma çevirip gözlerinin içine baktım. Kalbinin acıdığını, kardeşine kavuşamadığı için dünyayı yakacak kadar canının yandığını biliyordum. Ellerimi ellerinin içine bırakıp başımı omzuna yasladım.
"Her şey geride kalacak canım. Berrak'ta sağlığına kavuşacak ben buna inanıyorum".
Saçlarımın üzerine dudaklarını bastırıp derin bir öpücük kondurdu. Başımı omzundan çekip boynuna soktum.
Nasıl anlatacaktım kardeşinin başına gelenleri?
Cihat o saatten sonra bugünkü adam olacak mıydı? Her şey bir yana Berrak'ın düzelmek adına bir şansı var mıydı gerçekten?
Aklımdaki sorular ruhumu boğarken araç durdu. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Cihat'ın sert soluğu ruhumu yine alabora ederken derin bir nefes çekip ellerini sıkıca tuttum. Kardeşinin başına gelenlerden bihaber kendini suçluyordu.
Belki de Berrak abisi ile atlatacaktı bu günlerini kim bilir...
Gözlerimi lacivert harelere dikip başımı sağ tarafıma yatırdım. Dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözlerini benden kaçırmaya çalıştı. "Asaf bize izin verir misin?".
Sorumu ikiletmeden araçtan inen dev adama bir kez daha minnet duydum. Birlikte az sonra Berrak'a mezar olmaya çalışan bu dört duvara girip neler yapabileceğimize bakacaktık. Kardeşten de öte can yoldaşıydı o.
Başımı hafifçe sağa sola sallayıp beni canına katan adamın yüzüne baktım. Sol elimi kaldırıp sakallı yanağına yerleştirirken gözlerini sıkıca yumdu.
"Bana bak koca bebek. Birazdan içeri girip hem anneme hem de kız kardeşine bakacağım. Onun bu krizlerinin sebebi ne senin kadar bende merak ediyorum. Ama şunu asla unutma; Berrak iyileşecek".
Sol elimi elleri arasına alıp avucumun tam ortasına dudaklarını bastırdı.
"Tuğçe, o günlerin gelmesini senden daha çok ben istiyorum. Kardeşimin hayatını çalmış pislik bir adamım ben. Bu ellerim vücudun her değdiğinde suçlu hissediyorum kendimi. Seni de kirletiyorum diye bir yanım nefret duyuyor benliğime".
Yüzünü okşadım. Anlımı anlına yaslayıp derin bir nefes çektim içime. Yüzüme çarpan ılık nefesine kapılacakken durdurdum içimdeki arsız kadını. Daha nice günler geceler bizim olacaktı. Şimdi Cihat'ın varlığına da ihtiyaç duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHAT BEY Her Aşk Biraz Ölüm Kokar...
Ficción GeneralKızıl alevler sarmıştı etrafımı, sağ tarafımda celladım var iken, sol yanımda bana hayat diyen adam yaşamak için gözlerimin içine bakıyor ve çırpınıyordu. İçim çekiliyor, kalbim kanıyor ve geçmişimin yalnızlığı yine karşımda duruyordu. Bir uçurumun...