Bir sonbahar günü, çiseleyen yağmuru takip ediyordum. Geldiği yere; o görkemli bulutların arkasına bakmaya çalışıyorum. Çatı katında ve onlara daha yakındım, yıldızların ışıltısı kalp atışlarımı hızlandırıyordu. Ruhumu özgür bırakmaktı derdim. Şehrin akşam telaşı ve kalabalığın gürültüsü, arkaplanda boğuk ve kısık bir ses şimdi. Her şey bulanık, netleşen ruhum ve gökyüzü, biraz da şehrin güzel ışıkları...
Gitme vakti. Dünyanın süresi bitmiş, kalbi olanların sabrı tükenmiş. Kocaman kanatları dünyaya karşı açıp usulca göğe çıkma vakti. Mutlu bir bitişe derin bir nefesle ulaşıp hafifleme umudu ve arzusu...
Oracıkta kaldı, küçüldü, yok oldu.
Omzuma 'o' hafif dokunuş, irkilip "o"na dönmemi sağladı. Ona ve hayata... Yaşıyordum. Vücudumdaki her zerreciğin hareketini, kalbimin ritmini hissediyordum. Zaman akıyordu, hem de hızla. Sadece nefesimi ve nefesini dinliyordum. Islanmış kirpiklerinin kırpınışlarını izliyordum, ağzı açılıp kapanıyorken -ne dediğini dinleyemeyecek kadar meşguldüm-. Arkasında keder saklamış gözleri, parlaklığıyla karşımdaydı. Ruhumun derinliklerine inip ısıtıyordu beni, kocaman göz bebekleri... Bu sorunlu hayata nasıl göğüs gerdiğini keskin yüz hatları eleveriyor fakat bebeksi masumluğu çoğu kez galip geliyordu.
Ona beslediğim, besledikçe yüceleştirdiğim duygularımı hissettirememekten korkuyor, hatta utanıyorum.
"Fleetwood Mac - Rhiannon"