Bir saniye sonrasını tahmin edebilen var mı aranızda? Hem ölümü hem yaşamın bir saniye sonrası vardır. Klasik hikaye bir saniye sonra biri ölür veya bir saniye sonra biri erken doğum yapar. Bilemezsin. Belki şuan çok fazla zor bir an yaşıyorsun, gelecekte şunu söyleme 'ben bununla nasıl baş etmişim?' deme. Şunu söyle 'bu zorluğun üstesinden gelmişim.' de. Ben bunu diyemem. Bende güven olmadı bir kere. Sizde şimdiden olsun...Şok edici ayrıntıyı atlamışım sanırım. Bütün sınıfın kaşları çatılmış ve karşımızdaki yüzleri ağızları burunları morarmış, üçünün kolu kırılmış ve hallerinden belli olacak ki büyük bir kavgaya girmişler, belkide kavga onlara gitmiştir.
Bu ağızları ve burunları yer değiştirmiş çocuklar benimle o gün dalga geçen beş çocuktu. Atlas onları hatırlamış olacak ki hemen yanlarına gitti. Bende arkasından gittim.
"Ne oldu size!" dedik aynı anda. Birbirimize kısa bir bakış attıktan sonra hemen bu beş çocuğa döndük. Halleri suratlarına yansımış ki yüzlerini ekşitiyorlardı hepsi. Sınıf kapısından merak eden öğretmenler ve öğrenciler bakmaya çalışırken ben yeniden onlara döndüm.
Aralarından biri cebinden bir kağıt çıkardı ve okumaya çalıştı. "H-Herşey için özür dileriz. Hayvan gibi davrandık ve seni sinirlendirdik. Bunun için üzgünüz. Cezamızı da hayranın verdi Işıl..." kağıtta yazanı okuyunca hepsi hareketlendi ve sınıftan çıkarken herkesin gözleri onlara takılı kalmıştı.
"Anlayan var mı noluyor? Işıl?" dedi Selin yavaşça yanıma gelerek.
"Gerçekten bende birşey anlamadım. Ama dayak yedikleri belli baksana dokunsak ağlıyacaklar." dedim gözüm hala sınıf kapısındayken. Tam o sırada gerçekten yüksek sesli bir kahkaha duyduk. Herkes arkasına döndüğünde Doruk'u göz yaşlarıyla kahkaha atarken görünce hepimizin dikkatini çekmişti.
"Abi ya noluyor? Bir kutu geliyor hayran mayran yazıyor, bir ağızlarına sıçılmış çocuklar geliyor birşeyler geveliyolar, birde bu mal kahkaha atıyor. Doruk abi nolur beni uğraştırmada at şu kendini camdan." dedi Atlas sinirle. Bende buna dayanamadım ve onları sınıfta bırakarak o çocukların peşinden gittim. Arkamdan seslenmelerini duyduğum halde onları aramaya koyuldum.
Bütün okul onları konuşurken onları bulmak kolay oluyordu. Duyduğum yönlendirmelerle bodrum katına indim. Burada olacaklarını sanmıyorum ama yinede bodrum katındaki herhangi bir daireye girdim. Kapının gıcırtılı sesi yankılanırken kafamı içeriye doğrulttum. Gerçekten çok tozlu ve boş bir daireydi. Birkaç kez öksürdükten sonra umudumu yitirerek arkamı döndüm. Tam kapıyı kapatacakken adım kulaklarımda yankılandı. Yavaşça kafamı arkaya çevirdim. Hiç birşey yoktu. İsmim durmadan o az önce baktığım odadan geldiğini fark ettiğimde odaya doğru yürüdüm ve içeri girdim. Tozlu olan bu odada duvarda yan duran uzun bir ayna vardı. Bu boş dairede neden bir ayna olduğunu sorgularken bir yandanda bu aynanın tozlu olması lazımken yeni temizlenmiş gibi görünmesi kafamı çok karıştırıyordu. Odanın içine doğru yürürken tavana yakın küçük pencerenin açık olduğunu gördüm. Aniden kapı büyük bir gürültü ile kapandı.
O anlık korku ile yerimden sıçradım. Birinin beni çağırdığına eminim. Bu ses çok... Güzel ve şeffaf bir kadın sesiydi. Ama sesi gittikçe yükseliyordu. Ses yükselirken bu eziyetten kurtulmak için odadan çıkmak için kapıya yeniden yöneldim. Her kapıya doğru attığım adımda kulağımdaki narin ses daha şiddetleniyor ve kulağımı tırmalıyordu. Gözlerimi kısarak zar zor odadan çıkmaya çalıştım. En sonunda büyük bir çığlık ile ellerim kulaklarıma gitti hızla çömeldim.
"Sus... Lütfen sus... KES SESİNİ!?" diye çığrırken bir yandanda ayağa kalkmaya ve bu lanet olası bodrum dairesinden çıkmaya çalışıyordum. Ben yerimde çırpınırken birden sesler kesildi... Sesler gittiğinde çok rahatlamıştım ama hala geriliyor ve korkudan ölüyorum. Yavaş hareketlerle ayağa kalkıp bu yerden çıkmak istiyordum. Ben ilk adımımı atarken birden arkamdan benim sesime benzeyen ama daha boğuk biri korkunç bir şekilde bağırdı birden.
"Işıl!? Buraya bak! Bana bak!" yavaşça arkamda duran aynaya bakmaya çalıştım. O sesin aynadan geldiği kesindi.
"BAK BANA!?" deyince yerimden sıçradım titreyen bacaklarımı ve korkudan kapanmış aynı zamanda da kızarmış olan gözlerimi aynaya doğru çevirdim...
"Böylesi daha iyi..." dedi o boğuk ve hoşuma giden sesi ile. Aynaya bakınca yansımamı gördüm ama bu ben değilim... Tamamen siyah ve parlak gözleri, gözlerinin altında hafif siyah çizgileri olan, bembeyaz tenli tamamen ben olan bu yansıma başını hafif sağa eğdi ve o gülümsemesi ile bana bakıyor ve benim onu incelediğim gibi beni inceliyordu.
"S-Sen bensin... Ama ben değilsin? B-Bu da ne ah!?" diyerek ellerimi saçlarıma götürüp başımı ovaladım, gözlerimi açıp kapatıyor bunun bir rüya olup olmadığını test ediyordum adeta.
"Bunca zaman anlamadın mı? Cidden mi? Ama içten içe bunu sorguluyordun değil mi? Bir yandan annen bir yanda içindeki ben... Yorulmuş olmalısın? Bana bırak kendini. Biraz dinlen. Ne dersin?" dedi yavaşça. O sesiyle konuşurken kendimden geçiyor, onun isteklerini yerine getirmek istiyordu bir yanım.
"N-Ne diyorsun? Sen nesin? Nolur bana anlat..." acıdan kıvranırken ona yalvarmam ile birden bu ağrı durdu.
"Beni kontrol edebiliyorsun. Daha hiç bir şey bilmiyorsun. İçinde bir iblisin yattığını mesela..." o an o yansımanın gözlerine kitlendim. Hayatımın kaçıncı şokuydu bunlar? Gözlerimi kırpıştırdım ve sinirden deliye döndüm bir anda. Büyük, çok büyük bir çığlık attım. Çıldırmışlığın üstündeydim. O bana gülüyor kahkahalar atıyorken ben çığlık atıyor ve boğazımın ağrısını zerre umursamıyordum. Bu noktayı geçmiştim artık.
Çığlıklarım odayı doldururken birden bu ayna parçalara ayrıldı ve yerle buluştu. Bununla birlikte çığlığım ve o kahkahalarda durdu. Paramparça olan ayna parçalarının bazıları koluma ve yüzüme gelince hafifçe 'ahh' diyerek yerde ki o ayna parçalarına bakınca artık onu görmediğimde bu olay yüzünden ve içimdeki öfke yüzünden gözyaşlarım boşaldı birden... Kapının yanına çökerek ağladım, hıçkırdım, saçlarımı yoldum, sağlıklı bir insanın yapmayacağı herşeyi yaptım neredeyse.
O kadar dağılmıştım ki kolumdaki ve yüzümdeki o ayna parçalarını çıkarmaya tenezzül bile etmedim belki de daha fazla acımasını istedim...
Koridordan gelen koşma seslerini duyunca hiç bir tepki vermedim. Bağırmadım. 'Ben buradayım' da demedim. Kaç saat burda olduğumu sormayın zaten bilmiyorum. Yanında çömelerek oturduğum o kapı gürültülü bir şekilde açıldı. Başımı yorgunluğumu belirtelerek çevirdiğimde bir yorgun yüz daha gördüm. Atlas... Beni görünce 1 saniye olsada rahatladı ama ardından gözleri büyüdü ve odadaki paramparça olmuş aynayı gördü. Başımı yere eğerek yeniden ağlamaya başladım.
"Işıl... N-Ne oldu sana!? Hey gelin buraya o burada!? Işıl söyle güzelim ne oldu burada anlat... Delirdim bak ne olur söyle." Atlas bana yalvarırken bir yandan da göz yaşlarımı siliyor ve hızlıca hem kolumdaki hemde yüzümdeki cam parçalarını canımı acıtmamaya çalışarak çıkarıyordu. Tişörtünün bir kısmını yırtarak yaralarımın üzerine bağlıyordu.
Bir anda ona sarıldım... Öyle bir sarıldım ki buna ihtiyacım olduğunu belirttim. O da anlayınca canımı acıtmamaya çalışarak ellerini belime koydu ve nazikçe bana sarıldı. Hatta kokumu içine çektiğini bile sandığım oldu. Bu beni fazla rahatlatmıştı. Bu sarılma Selin ile sarılmam gibi değildib olamazdı. Gerçekten çok değişik bir kokusu var onun çok değişik... Burnum sanki özgür ama beni yanına almadan gitmiş gibi. Yada ne bileyim işte, gariplik var bu şey az önce olan olay yüzünden mi yoksa şu anda sarılmamız ve kapıda bizi izleyen Selin, Uzay ve Doruk yüzünden mi? Ne? Onlar ne ara geldi?
:): :): :): :): :): :):
Uzun bir aradan sonra merhaba😊
Baya uzun süre sonra geldim buraya çünkü hevesim yok bikere, gerginim falan neyse vote ve yorumlar yapılırsa içimden gelerek yazmaya ve haftada bir atmaya bile çalışırım. Ama bu şekilde çok zor...
Bu arada aşağıya Işıl'ın bir fotoğrafını koyacaktım ama koyulmadı nedense. Bir dahakine artık...
Sizi çook seviyorum 💎💞
Vote ve yorumları unutmayın🌟
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözündeki Cehennem Sıcaklığı
Teen FictionBen sadece normallik ister, fazlasıyla aksiyondan kaçınır, her yerde suskunluğumu korur, psikologlarımdan ve bana karşı tehtid oluşturan kişilerden saklanırdım küçükken. Küçüklüklüğümden bu yana bu isteklerim değişmedi. Ama istemekle değil yapmakla...