42.UNUT ' AN İYİLEŞİR

9 3 0
                                    

İYİ OKUMALAR♥️

Kendimizi armut koltuklara bıraktığımızda kafamı göğe çevirdim. Çağlanın etrafa bakındığını görebiliyordum.

"Hayal gibi. O kadar çabanın sonunda buradayız."

***

"Kendime inanıyordum. İlla ki gidecektik. İnancım olmasaydı..." cümlenin devamını getirmekten vazgeçerek ayağa kalktım.

"Ben duşa giriyorum."

"Karnın acıktı mı?" Dedi arkamdan gelerek.

"Pek değil. Ama senin salatana hayır demem." Diyerek içeri girdim.

Dediğime gülerek karşılık verip mutfağa girdi.

"Azra."

"Salata malzemelerini getirttiricem. Alışverişe gidermiyiz yoksa dolabıda doldurayım mı?" Diyerek bağırdığın da bende bağırarak

"Doldur." Dedim.

"Tamam." Diye yanıt verdiğini duyduğumda banyoya girdim. Yorgunluğumu atmak için kendimi sıcak suyun altına bıraktım. Uzun bir duşun ardından bornozuma sarılarak gardırobun önüne dikildim.

Buz mavisi kot şort üzerine de beyaz sporcu atleti ve iç çamaşırı alıp giyindim. Saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra. Yukardan at kuyruğu bağlayarak mutfağa girdim. Heyecanla Çağlanın yanına gittiğimde salatayı tabaklara döküyordu. Kendi tabağımı alıp masaya geçtim.

Annemlerle görüntülü konuşarak salatalarımızı bitirdiğimizde evi onlara gösterip kapattık. Çağla duşa gireceğini söyleyerek mutfaktan çıktığında bende tabakları makinaya yerleştirip odaya döndüm. Çalışma masasına geçip masanın üzerinde duran laptobu açtım.

Londraya önceki geldiğim de bir sürü tasarımcıyla tanışmıştım. Neredeyse hepside tanınmış kişilerdi. Hepsiyle görüşüp kendimi farklı tasarım alanlarında geliştirecektim. İnternetten tasarımcı kişilerin holding ve şirketleri değiştirip değiştirmediklerine baktım. Sadece iki tasarımcı yer değiştirmiş hatta başka bir şehire gitmişlerdi. Zaten tanıdığım tasarımcılardan sekiz tanesini sevmiştim. Şimdi de altı tane kaldı. Buna gereksiz üzülmeyi keserek kayıtlı olduğum okulu araştırmaya koyuldum. İç tasarım bölümündeydim. Ve bu okulda en çok iç tasarım da ki öğrencileri ile ünlüydü. Buna sevinirken Çağla duştan çıktı. Çağla kendine kıyafet seçerken bende araştırmalarımdan çıkardıklarımı anlattım. Üzerini giyinmek için tekrar banyoya girdiğinde bende hala poşetlerinden çıkmayan yiyecekleri yerleştirmek için mutfağa girdim. Kısa sürede Çağlanın gelmesiyle yiyecekleri yerleştirdik. Bu yorgunluğun üzerine güzel bir bitki çayı iyi giderdi.

Kupaları alıp bahçeye çıktık. Salıncağa bağdaş kurarak oturdum. Çağla da yanıma oturdu.

"Ee yarın kalan altı tasarımcılarla görüşmeye mi gideceksiniz?" Dedi bana bakarak. Derin nefes alarak

"Evet." Dedim. Sonrada sertçe nefesimi verdim.

"Derslerim on iki de başlıyor. Her gün okuldan önce bir saatliğine gidersem iyi olur... Sen?" Dedim. Önüme dönerek.

"Okula tabi ki." Dedi iki hecelik kahkaha atarak.

Biraz daha sohbet ettikten sonra saatin geçmesiyle eve girdik. Kapıları kitleyip odaya gittiğimde Çağla çoktan uyumuştu. Herhangi bir pijama takımı alıp giyindim. Yine uykum yoktu.

Tekrar laptobu açarak sandalyeye oturdum. Biraz internette dolaştıktan sonra aklıma gelen fikirle laptoba Twitter indirdim. Kendime bir klasör açıp Twitterı oraya taşıdım. Twittera girerek karanlığınbendisi adında anonim bir hesap açtım. Neredeyse yarım saattir öylece boş boş ekrana bakıyordum. Biyografi yerine tıklayıp ne yazmam gerekiyor onu da yarım saat düşündüm.

Öyle mal mal oturmaktan vazgeçerek laptobu kapattım. Balkona çıkıp koltuğa dizlerimi kendime çekerek oturdum. Yarım saatimde burada boş boş oturmakla geçmişti. Bu yaptığımdan vazgeçerek laptobu alıp tekrar balkona çıktım. Saat iki buçuktu.

Biyografi yerine tıkladığımda parmaklarım benden habersiz takır takır birşeyler yazdı.

"Azra Güçlü / 18 / Londra. Onu unutmak için herşeyimden vazgeçerek o şehri terk ettim."

Parmaklarımı zorla klavyeden ayırarak yazdığımı okudum. Oha Azra biri adını öğrenmesin diye çabalayan sen şimdi şecereni yazmışsın.

Düşüncelerimden sıyrılarak yazdığım son cümleyi sildim. Saçmaydı. Tekrar parmaklarımı klavyeye koyarak aklıma gelen ilk şeyi yazdım.

Unut'an iyileşir.

Daha hiç takipçim yoktu. Ama ben şimdiden elli blogu takip ediyordum. Tam Twitterdan çıkacağım sırada bir anonimin yazısını gözüme çarptı.

"Nasılsınız? Değişik cevaplar verin hadi." Yazmıştı. Parmaklarım yine benden önce davranıp birşeyler yazmıştı. Üstelik göndermiştim. Artık gönderdiğim için ne yazdığımı okuma gereği duymadan laptobu kapattım. Saat üç buçuktu. Alarmı ona ayarladım. Terliklerimi çıkartarak yatağa girdim ve kedimi uykunun kollarına bıraktım.

Alarmın çalmasıyla irkildim. Alarmı kapatarak ayaklarımı soğuk zeminle buluşturdum. Terliklerimi giyinerek banyoya girdim.

Buz gibi bir o kadar da kısa bir duşun ardından kıyafet seçmek için gardırobun önüne dikildim. Lacivert dar kot pantolon ve siyah salaş bir tişört seçip banyoya geri girdim. Üzerimi giyinip mutfağa gittim. Çağla ile bana iki tane tost hazırlayıp tost makinasına koydum. Bu sırada dolaptan portakal ve limon çıkartıp sıkacak yardımıyla sıktım. Çağla da hazırlanıp geldiğinde tostları tabağa koydum. Portakal suyunuda bardaklara koyup masaya koydum. Bende yerimi aldım. Sohbet ederek kahvaltımızı bitirdiğimiz de tekrar odaya giderek saçlarımı taradım, kurutma gereği duymadan kendi haline bıraktım. Daha vaktim olduğu için Twittera girdim. Dün nasılsın? Diye sorulan soruya verdiğim yanıt:

"Ölmüş olmayı dilediğin bir kazadan ağır yaralı kurtulmuş gibi..."

182kere beğenilmişti. Bunun şokundan kurtulup mutfağı topalayan Çağlanın yanına gittim.
İşini bitirmesiyle beraber çıktık. Tabi o kendi arabasıyla gidiyordu.
Yarım saatin ardından bir tasarımcının şirketine gelmiştim. Yabancı danışmana ismimi verip görüşmek istediğimi söyledim. Telefonu kapatarak ilerlemeye başladı. Bende arkasından onu takip ettim. Bir odanın önünde durup kapıyı çaldı. Eliyle içeri girmemi işaret ettiğinde içeri girdim.

...

Yorucu bir günün sonunda kendimi eve attım. Marina Huard'la görüşmem iyi gitmişti. Ama okulda fazla yorulmuştum.

Tabi bu sıralarda ihmal edilmeden takip ediliyordum.

Yemek yiyecek halim bile kalmamamıştı birşeyler atıştırıp üzerimi değiştirmek için odaya gittim. Siyah tayt ve siyah beyaz sporcu atleti seçip giyindim. Çağla hala gelmemişti.

Laptobu alarak oturma odasına gittim. Açar açmaz Twittera girdim. 182 beğeni alan yanıtım şimdi ise 243 beğenideydi. Üstelik 154 kişi tarafından takip ediliyordum.

Elimi fareden ayırarak klavyenin üzerine yerleştirdim.

"Bir kitapta okumuştum; Asıl mimar gözlerindeki yaşların üzerine yıkılmayan gülücükler inşa edendir, diyordu. Ben de anladım ki, benim mimarım kendimmiş." Yazarak paylaştım.

Biraz daha dolaştıktan sonra tam laptobu kapatacaktım ki on bir dakika önce attığım ilk yazımı bir kişi beğenmişti. Ve şu an iki olmuştu. Üst üste gelen beğeniler beni sevindirmişti.

Çağlanın geldiğini duymamla laptobu kapattım. Twitter kullandığımı bilmesini istemiyordum.

Bendis ve Eresbos Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin