-Benimle oyun oynanmayacağını daha anlayamadın mı köpek? Sen benim malımı nasıl o şerefsize verirsin lan konuş?
Kollarından tutan iki kişinin desteği ile zorlukla ayakta durabilen, suratından bulundukları deponun soğuk zeminine kanlar damlayan adam karşısındaki adama korku dolu yalvaran gözlerle bakıyordu.
-Ne olur Dilaver bey acıyın bana, malları vermezsem beni öldüreceklerini söylediler inanın bana başka çarem yoktu.
-Ulan hiç düşünmedin mi bunlar öldürmezse Dilaver Bey beni öldürür, söylesene düşünmedin mi?
Dilaver Bey arkasını dönerek hızla depodan çıktı. Dilaver bey depodan çıktıktan hemen sonra bir silah sesi boş deponun içinde yankılandı. Dilaver bey bu arada sigarasını yakarken eliyle Cemal'e yanına gelmesini işaret etti.
-Cemal bu Hikmet denen herife haber yolla malımı diyetiyle beraber geri vermezse başına geleceklerden ben sorumlu değilim. Anladın değil mi?
-Sadece haber mi yollayalım, yoksa gözdağı da verelim mi?
-Şimdilik sadece haber yollayın aklı başına gelmezse sen ne yapılacağını bilirsin.
-Anladım beyefendi.
-Cemal, ben adaya gidiyorum, akşam bizim Cüneyt'in restoranının açılışı vardı, çocuğa da uğrarım demiştim ama canım hiç istemiyor, sen akşama uğrar hayırlı olsun dersin tamam mı?
-Tamam beyefendi başka bir emriniz var mı?
-Bu depocuyu da çocuklar bir an evvel bizim doktora bıraksınlar da herif kan kaybından ölmesin, deponun başına da sağlam bir adam koy.
Dilaver beyin bu sözleri üzerine Cemal bıyık altından sırıtmaya başlamıştı.
-Ne gülüyorsun lan adamın kafasına sıktıracak halimiz yoktu ya, bacağına bir kurşun aklını başına getirmeye yeter, ayrıca biz katil değil iş adamıyız.
Dilaver bey arabasının camını kapattı ve Türkiye'de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda bulunan son model araba tozu dumana katarak gözden kayboldu.
-Oğlum şu mağazanın önünde dur bakalım.
-Emredersiniz efendim.
Mağazanın önünde duran arabadan inen Dilaver Bey 45 yaşındaydı oldukça uzun boylu ve atletik yapılı bir insandı, 45 yaşında olmasına rağmen ancak 35 yaşında gösteriyordu. Çok şık bir takım elbise giymiş saçlarını da biryantinle geriye doğru yatırmıştı. İstanbul'un en büyük mağazalarından birine gelmişti Dilaver bey, oğluna güzel bir karne hediyesi almak istiyordu.
-Buyrun efendim size nasıl yardımcı olabilirim acaba?
-Oğluma bir karne hediyesi bakıyordum.
-Özellikle aradığınız bir şey var mı?
-Bilemiyorum bir oyuncak veya bir kıyafet olabilir.
Tezgahtar çocuk Dilaver beyin önüne bir sürü şey getirmişti fakat bunların hiçbiri Dilaver beyin hoşuna gitmemişti.
Dilaver bey farklı bir şeyler görmek ümidiyle mağazayı inceliyordu, tam bu sırada gözüne köşede duran pırıl pırıl parlayan kuyruklu bir piyano çarpmıştı.
-Tamam ne istediğimi buldum şu piyanoyu alıyorum.
-Piyanoyu mu ama efendim piyano satılık değil mağazamızın dekorasyonunun bir parçasıdır.
Tezgahtar çocuk konuyla ilgili açıklamalar yaparken Dilaver bey çoktan çek defterini çıkarmış üzerine bir şeyler yazıyordu, Dilaver Bey çekin üzerine piyanonun değerinin iki katını yazıp uzatınca tezgahtarın yüzü birden değişti.
-Tamam beyefendi piyano sizindir, hangi adrese yollanacak ben hemen ilgileneyim.
-Gerek yok ben birilerini yollar aldırırım.
Dilaver Bey hızla mağazadan çıkıp arabasına binerek oradan uzaklaştı. Tezgahtar çocuk ardından şaşkınlıkla bakakalmıştı.
Bu sırada adadaki evde koşuşturma tüm hızıyla sürüyordu.
-Cem neredesin oğlum, hadi gel artık içeri bak Fatma sana en sevdiğin yemekleri yapmış.
-Tamam anne geliyorum.
-Ama önce banyoya gidip ellerini iyice yıka oldu mu oğlum?
-Offf anne ya zaten yıkamıştım.
-Olur mu oğlum bir saattir köpekle oynuyorsun, hadi iyice sabunlayıp yıka bakalım ellerini, sonra mikrop kaparsın.
-Ama anne şanslı tertemizdir ondan mikrop kapmam.
-Cem sinirlenmeye başlıyorum ona göre...
Cem kendi kendine söylenerek banyonun yolunu tutmuştu, Yasemin hanım arkadan oğluna baktı ve derin düşüncelere daldı. Aklı Mehmet'le konuştukları Cem'i yurtdışına gönderme konusuna takılmıştı, objektif olarak bakıldığında bu gerçektende çok mantıklı bir çözümdü fakat o bir anneydi ve bu konuda objektif olamıyordu, oğlundan ayrılma düşüncesi bile onun duygularını alt üst etmeye yetiyordu,
-Ama bu onun iyiliği için, hem sık sık ziyaretine giderim.
-Bir şey mi dediniz hanımefendi?
Mustafa'nın bahçe hortumunu takmak için orada olduğunu bu soruyla fark eden Yasemin birden şaşırmıştı.
-Hı, evet evet şey diyecektim Mustafa efendi, şuradaki çiçekleri de biraz sula diyecektim.
-Elbette hanımefendi onları da sulayacağım.
Yasemin durumu iyi kurtardığı için kendini tebrik etti ve içeriye oğlunun yanına gitti.