Bazen insan kendi kendini teselli ediyor.
Kendi yarasını kendi sarıyor.
Herşeyin düzeleceğine, hiçbir sorunun kalmayacağına inandırıyor kendini.
Fakat bir insan geliyor.
Bu derdini sırrını paylaştığın insan oluyor genelde.
Seni hassas noktandan vuruyor. Duymak istemediğin şeyleri yüzüne söylüyor.
Sonra tüm inandıkların hepsi bir bir yıkılıyor.
Zar zor kalktığın yerde tekrardan buluyorsun kendini.
Sonra insan anlıyor. Senin saatlerce derdini dinlediğin insan sana "boşver takma" diyerek geçebiliyor.
Veya senin saatlerce derdini dinlediğin insan senin derdini dinlemiyor bile.
İnsanın en çok zoruna bu gidiyor.
Senin sırf o iyi olsun kendini iyi hissetsin diye çırpındığın insan seni umursamıyor bile.
Aslında insanlar bu kadar kötü değil.
İnsanları insanlar bu hâle getiriyor. İnsan hep hayatına girenlerin intikamını başkalarından çıkarıyor.
Daha yakın davranamıyor mesala, sırrını paylaşamıyor güvenemiyor.
Hayatına girenler gibi olursa diye.
Aynılarını tekrardan yaşarsa diye.
Belki de hayat bizi böyle sınıyordur.
Ders almamız gerekiyordur.
Hayatımıza giren iyi kötü her insan bize birşeyler öğretiyor aslında.
Kimi güvenmemeyi, kimi hayatta hâlâ güzel şeyler olabileceğini.
Ama insan hep güvenmemeyi tercih ediyor.
Hep mutsuzluğu tercih ediyor.
Çünkü mutsuz olmak daha kolay.
Mutlu olman için binlerce sebep varken insan mutsuz olmayı tercih ediyor çünkü üzgün olman icin tek bir sebep yetiyor.
İnsanlara güvenmeden, kimselere karışmadan yaşamak kolay.
Ama tekrar tekrar birine güvenmek zor.
İnsan hep kolayı tercih ediyor.
Ben birilerine güvenmek istiyorum. Gerekirse mutsuz olmak istiyorum.
Ben düşe kalka büyümek hayatı tam anlamıyla öğrenmek istiyorum.
Çünkü böylesi daha zor. Böylesi daha gerçek.
Ben gerçeklerle yüzleşmek istiyorum.
Beni sevmediğini söylüyorsa ben bundan kaçmam.
Duymamazlıktan gelmem.
Beni kimse sevmek zorunda değil.
İnsanlar çoğu zaman bu yüzden mutsuz.
Senelerce seviyor çünkü onun onu seveceğinden adı gibi emin.
Senelerce seviyor çünkü hâlâ umutlu.
Çünkü kabullenemiyor sevmediğini.