Sürpriz! Ani bir kararla yazmaya başladığım bir bölümle geldim size. Biliyorum beklemiyordunuz, sizi şaşırtmayı adet edindim sanırım:) Normalde bir süre yoktum ama ne yapacağını kendi bile kestiremeyen biri olduğum için her şeyi bir kenara bırakıp bölüm yazarken buldum kendimi iki gece önce. Sizi epey tatmin edeceğini düşünüyorum bu bölümün, bunun sahiden bir yavbah hikayesi olduğunu göstermek için elimden geleni yaptım. Size istediğiniz şeyleri ufaktan vermeye başlıyorum, küçük kalplerinize sahip çıkın🥰Sizi de burayı da epey özledim, kısa zaman sonra tamamen buluşmak dileğiyle hepinizi öpüyorum💜
Bölümün iki adet şarkısı var. Birini yukarıya bıraktım, özellikle sonlara doğru dinlemelisiniz. Bir diğeri de;
"Göksel - Gidemiyorum" Dilerseniz bölüme bununla başlayabilirsiniz. Keyifli okumalar...
🌹
Gürültülü bir romanın içinde, kimsenin gözyaşı dahi dökemeyeceği kadar köşede bırakılmış birkaç satırla akıbetim belirsizliğe karışmış, ihanete uğramış hissediyordum.
Pervasız bir yazarın bana karşı acımasızlığa bulanmış mürekkebinden, bu dünyaya ait olamayacak kadar yüce hislerle, masalsı bir aşkla kuşatılmış hâlde dökülüyorken aniden soğuk sayfalar arasında göğsümde yerini koruyan yakıcı izlerle başbaşa bırakılmış, yazar tarafından tereddütsüz harcanmıştım.
Hastanede, kampta, yolda yürürken, yemek yerken, gülümserken, tıpkı şimdi olduğu gibi birileriyle sohbet ederken göğsümde kısa zaman önceye kadar çağlayan kudretli duyguları, şimdi hiç yaşanmamış saymayı kabullenmeye kendimi zorluyor; bunu yaparken faydasız başkaldırılara boyanmış derin bir çaresizlik hissiyle doluyordum, o gittiğinden beri.
"...Ya Bahar ne biliyim işte, kısacası bazen bu yerlerde ne işim olduğunu sorguluyorum."
Yeniden aynı hislerle sarmalandığımda Eylem'e belli etmemek için telaşsız hareketlerle ayaklanıp pencereye yanaştım. Bu sırada misafirimi dinlemeye devam ediyordum.
"Baksana bize, ikimize. Bir de o önünde durduğun camdan dışarıya bak..." Kalçamı pencerenin pervazına dayamış elimdeki paketten bir adet sigara çıkartırken Eylem'in karasız, karmaşık ve telaşlı duygularını bana aktarma çabasını özenle takip etmeye çalıştım. Gecenin sorusu benim de ilgimi çekmişti. Dediğini yaptım, camdan ışıklarla belli belirsiz aydınlatılmış Karabayır'a baktım.
"...Genciz, bizim için çok renkli ve parlak yaşamlara elimizi uzatsak dokunabiliriz; biz ise bu yerin ve bu yerde olanların ağırlığı altında, üzerimize aldığımız boyumuzdan büyük sorumluluklar altında eziliyoruz."
Gözlerim dikkatle, karanlığın gizleyemediği büyük dağlarda gezinmeye başladı. Renkli ve parlak bir yaşamın aksine ölüm, parmağımı uzatsam dokunabileceğim uzaklıkta, dört bir tarafımdaydı sahiden.
"Haber yakalayayım diye türlü pislikle aynı ortamda bulunurken kaç defa ölümün kıyısından döndüm. Senin üstüne bir askerin ölü bedeni düştü, inanabiliyor musun buna? Bunun olacağı aklında gelir miydi?" Dediğinde, elimdeki çakmakla sigaramı yakmaya çalışırken aniden durdum. Sert bir rüzgarın etkisinde kalmışım gibi tüm tüylerim bir anlığına dikeldi, o sert rüzgar içimi titretti. Üzerime kanlar içinde bir insan ölüsü düştüğünden bu yana kaç gün geçtiğini hatırlamaya çalıştım, hatırlayamadım. O hâlde zamanla ölümü de unuturdum. Unutur muydum? Hızla toparladım kendimi. Ben karşılık vermiyordum, Eylem konuşmaya devam ediyordu. Bu gece böyle bir konuşma, özellikle Eylem'den beklemiyor olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİSAL
FanficGelen sesleri duyuyorum.Boğuk boğuk, gidip geliyor.. Bir inilti çınlıyor kulaklarımda, birileri olabildiğince ıstırap çekiyor. Bir sahne bu, sahnede bir oyun.. Ne sahne benim ne oyun; sahne de onun, oyun da onun. Buradayım, sahnenin arkasında.Bir pe...