17 YIL ÖNCE
''Uyanıyor baksanıza.''
''Ben, ben , bebeğim kızım nerede?''
''Kraliçem lütfen sakin olun . Prenses güvende biz , biz onu prenses Ameliya ile gönderdik . Çok daha güvende olacağı bir yerde .''
''Ne demek gönderdik ! Ben olmadan bunu nasıl yaparsınız ! (?) hem biz neredeyiz ? Neden sarayda değiliz ? ''
''Kraliçem büyünüz doğum başlayınca bozuldu . Askerler saldırıya geçti . Saray düştü . Siz doğumda yorgun düşüp bayıldınız. Fakat prenses çok sağlıklı doğdu ama onu burada saklayamazdık .Gözlerinde 4 elementin rengi vardı . Şimdi her yerde onu arıyorlar ve siz yaklaşık 1 aydır uyuyorsunuz...''GÜNÜMÜZ
'Bıktım artık buradan. Herkes benimle dalga geçiyor. İyi ki bir gün lensimizi takmayı unuttuk . Hay gitmez olaydım o gün okula. Şimdi neden gidiyorsam sanki ?' Diye söylene söylene çıktım yataktan. Artık herkes gözlerimin asıl halini bildiğinden, yanı başımda duran lensleri de takmadım doğal olarak. Aynanın karşısına doğru yürüdüm. Gözlerim şişmişti ve terlemiştim.
Yine uyurken ağlamış olmalıyım. Aynı kabusları görmekten bir hal oldum. Bana çok benzeyen, sarışın bir kadına anne diye bağırıyorum ve tam o sırada kalbine bir ok saplanıyor . Hayır bu çok saçma çünkü annem ben bir yaşındayken kanserden öldü. Bu yüzden onu hatırlamamam gayet normal. Bu ne kadar canımı yaksa da...
En çok canımı sıkan tarafı da onunla ilgili hiçbir şey bilmiyor olmak. Herhangi bir fotoğrafı yada başka bir şeyi yok. Ondan bana kalan tek şey bir toka. Beyaz altından üstünde renkli doğal taşlarla bezelenmiş bir toka. 3 küçük taş kırmızı, kahve rengi ve gri. 1 büyük taş okyanus mavisi. Nedendir bilmem o mavi taşa bakınca, annemin gözlerine bakıyor gibi hissediyorum. Acaba nasıl bir insandı? Neleri severdi? yada sevmezdi? Annemi sadece teyzemin bahsettiği kadarıyla tanıyordum. Anlattığına göre çok neşeli ve güleç bir kadınmış. En üzgün anlarında bile gözlerinin içi gülermiş. İnsanlara yardım etmeyi seven bir kadınmış. Kocaman bir kalbi vardı der teyzem. Kocaman bir kalbi vardı ve sen neredeyse tamamıydın.
Onu çok özlemiştim, tanımadan özlemiştim. Tanımak gerekmezdi belki de sevmek için. Hissetsek yeterdi. Annemi hatırlamıyor olmam, onun rahminin bir parçası olduğum gerçeğini sarsamazdı.
Daha acı kısmı da vardı hayatımın, babamın kim olduğunu bile bilmiyor oluşum. Belki en azından onu tanısaydım, işler benim için daha kolay olabilirdi. En azından bir iz olsaydı onu bulmak için bir ömür harcardım. Yada en azından hayatta mı bilmek isterdim. Onu teyzem bile tanımıyordu. Annem babamı bir sır gibi saklamıştı. Belki de babam benim varlığımı bile bilmiyordu..
İnsanların beni en çok ezdiği konulardan biri buydu. Bir ailem yoktu ve her fırsatlarında bunu gözüme sokarlardı. Yaş günlerinde, kutlamalarda, sınıf gösterilerinde, maçlarda... Ve daha uzayıp giden koca bir liste boyunca.
Ailemin olmaması diğer insanlara karşı soğuk kanlılığımı korumamı sağlıyordu. Kime güvensem yeni bir yara almıştım zaten. Daha fazlasına gerek yoktu...
Bir annem yoktu ve bunun eksikliği her zaman içimde olacaktı. Bunu biliyordum. Yıllar önce kabullenmiştim bu durumu. ''peki bunca şeye rağmen, bu rüya neden beni ağlatıyor?'' dedim. İçimden bir parça bana annen hayatta diye bağrınıyordu her gece. Her gece onu hissediyordum. Sanki hayattaymış gibi.
Aynadaki son derece kötü halime baktım. Saçlarım terden ıslanmış, göz altlarım morarmış, dudaklarım şişmişti. Renkli gözlerimde hiç ışıltı yoktu. Hiç var olmaması gereken bir şeymiş gibi baktım kendime. Ardından banyoya yöneldim. Odamın içindeki banyo benim en iyi hissettiğim yerdi. Suya girince yenileniyordum sanki. Bir adım, ardından bir adım daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka - Ateş
Science FictionTamamen yok olmuş bir krallığı küllerinden doğurmak için verilen uğraş . Ortadan kaldırılmış bir kraliçe . Annesinin yaşadığını on yedisinde öğrenmiş bir kız. Yeni bir dünyaya yolculuk. Varlıkla yokluğun arasında kalmış bir savaşta sihirle alınan...