Vatanım, yaralarım, acılarım.

47 0 0
                                    

Yaş dokuzdur. Daha dünyadan haberimiz olmamış. Nereden bilelim düşmanı yoldaşı... Aah, anacığım. Kokusuna doyamadığım, hem rüyalarımı hem kabuslarımı süsleyen anacığım. O sabahki kahvaltının kokusu da ayrı bir hatıramdır. Çelik çivilerle, acıyla, terle kazınmış anılar... En büyük pişmanlıklarımdandır o kulağımda çınlayan sözlerini zamanında dinleyememek. Güzelce başladı her şey. Dün Harman ile buluşmak için sözleşiverdiğimiz için içim içime sığmıyordu. Ağzıma attığım bir lokma ekmekle evden çıktım, Mukaddeslen beraber yola koyulduk. Harmangillerin evi meydana yakındı. Geçerken pazarda çiçek satanlara bakardık. Mukaddes'e çevirdim başımı.

 "Bak, herkes alıyor. Belki te oradaki adam da kendi anasına alır, he Mukaddes?"

"Belki de sevdiceğine alırlar..."

"Doğrudur o da."

Az ileride ise Harman'ı gördük. Lakin manzara istenilecek en son görüntü idi. Harmanın gözyaşları içini parçalaya parçalaya dışarı taşıyordu. Söze dahi gerek yoktu. İleriye, arkadaşımın yanına doğru kafamda düşünce kırıntısı olmadan kaptırdım. 3 oğlan zavallıya sataşıyorlardı. Birini koşarkenki enerjimle bir göğüs darbesinde indirdim. Bu sefer ise diğer ikisi benim kollarımı tutup duvara kaldırdı. Mukaddes olmasa yine kim bilir ne olurdu halim. Herkes korkardı Mukaddesten. Beraber çocukları dağıttıktan sonra ise Harman'a döndük

"İyi misin?"

"...Burnum..."

"Ne oluverdi burnuna ha Harman'ım?"

"Yanıyor..."

"Dur sen az."

Anacığım kızardı amma çarem yok idi. Kolumdan yırttığım bir paçavrayı Harman'ın burnuna dayadım ve yavaşça ovaladım. Zavallı. Gözünden akan yaştan dahi daha fazlaydı akıttığı kan damlaları. İyice temizledim. Sonrasında çekilip yüzüne baktım. Mutluydu. Sonrasında bana dedesinden aldığı, dün bahsettiği kitabı gösterdi. Bir sayfa arar gibi biraz kurcaladıktan sonra bir resim gösteriverdi bana. 

"Eren, bak! Masmavi... Dedem dedi ki burasının adı Pakistanmış! Hani Türkiye dışında insan yoktu..? O zaman bu resimler-"

"Harman inan fikrim yok. Amma sana sözüm ola, senlen gideceğiz oralara. Hele şu titâniye salsa bizi..."

Az ileride Hasan'ı gördük. Gene oturmuş öbür garnizonlularla rakı içiyordu. Ayyaşın tekiydi ama severdik Hasan'ı. Gittim yanına, somağının ortasına bir tokat sallayıverdim.

"Lan ne yapıyorsun manyak kızan!"

"LAN ASIL SENSİN MANYAK! SEN BURADA TAŞAKLARINI YAYIP RAKINI İÇERKEN BİZİ KİM KORUYACAK!

"Eren bak. Bizim de dinlenmeye ihtiyacımız var, he lan?"

Arkadan onaylama sesleri geldi.

"İÇME ŞUNU YA!"

"Eren kaç senedir titâniye saldırısı olmadı... Şimdi mi olacak? AHAHAHAHA!! KIÇLARIYLA GÜLER ELALEM SANA LAN!"

Kızmıştım. Mukaddesin de kolundan tutup koştum oradan. Sinirimden haykıracak idim. Sonrasında ise Harman yavaşça omzumdan dürttü. Parmağı kafamın üstünde bir yeri işaret ediyor idi. Yavaşça baktım.

Bakmaz olaydım. Titâniye saldırısı oluyordu. Gördüğüm şey ise akıl hayal almaz idi. 34 arşınlık koca duvardan çıkıyordu kafası. O gündür ki çocukluğum söne.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 03, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Taarruz-ül TitaniyeWhere stories live. Discover now