[Dinner]
- Lalisa Manoban -Mina uyuduktan sonra sessizce odadan çıktım ve aşağı kata indim. İki saat vaktim vardı ve bu sürede burs sınavı için çalışacaktım. Bana verilen odadan ders kitaplarımı aldım ve mutfak masasına oturdum. Bir yandan da Mina'nın sesini dinliyordum.
Gayet huzurlu bir şekilde uyuyordu. Yüzüme rahat bir gülümseme yayılırken, ders çalışmaya başladım. Para kazanmam gerekiyordu. Artık bir işim vardı ancak burs kazanırsam okul yükünden kurtulabilirdim.
İki saat su gibi akıp geçti. Mina uyandığında, yavaşça kapıya yaklaştım. Ağlıyordu. Endişeyle yanına koştum. "Mina? Bir şey mi oldu, neden ağlıyorsun?"
Gözlerini açmadan küçük kollarını boynuma doladı. "Anne!" dedi hıçkırıklarının arasından. Duyduğum kelime boğazımın düğümlenmesine neden olurken, şaşkınca sarıldım ona. "Şşş, geçti. Sadece kabustu." Ben yavaşça saçlarını okşarken, derin derin nefesler aldı.
Onun için gerçekten üzülüyordum. Annesini hiç görmeden kaybetmişti ve beni annesi gibi görüyordu... Dudaklarımı ısırdım. Bu bir sorun olur muydu?
"Çok korktum." dedi sevimli sesiyle. Başını omzuma yaslamış,minik parmaklarıyla tuttuğu saç tutamımla oynuyordu.
Kalbim onun masumluğu ve sevimliliğinin etkisiyle yumuşacık olmuştu. Gülümsedim ve sırtını okşamaya başladım. "Geçti canım, sadece rüyaydı." Başını salladı ve burnunu çekti. Ancak yerinden memnun olsa gerek, bir santim bile kıpırdamadı.
Boğazımı temizledim ve kucağımda onunla birlikte ayağa kalktım. "Acıktın mı bakalım? Ne hazırlayayım sana?"
"Bilmem, babamın koyduğu kurallarda yazıyordur." Ah,doğru ya... Öğleden sonra hafif şeyler yiyordu. "Tamam o halde, birlikte hazırlayalım."
Mutfağa geldiğimizde onu tezgaha oturttum. Yüzümdeki gülümseme ona iyi geliyor olsa gerek, masum bir ifadeyle beni izliyordu.
Ona şarkı söyleyerek önce elma püresi hazırladım. Meyve suyu ve yulaf ezmesi de hazırladıktan sonra birlikte bahçedeki çardağa geçtik.
Bu sefer ona hikaye anlatarak yedirdim yemeğini. Korkmuş halinden eser kalmamıştı ve yine o enerjik çocuğa dönmüştü.
Bulaşıkları makineye koyduktan sonra yine bahçeye çıktık. Bahçe kocamandı ve Mina için bir sürü oyuncak vardı. Hatta, ufak bir park bile...
Jungkook kızını çok seviyordu ve evde her şeyi ona uygun yapmıştı. Bu beni gülümsetirken Mina'nın kaydıraktan kaymasına yardımcı oldum. Jungkook gibi bir babaya sahip olduğu için çok şanslıydı...
Mina salıncakta sallanırken telefonum çalmaya başladı. Yabancı bir numaraydı ama içimden bir ses Jungkook diyordu. Boğazımı temizleyip açtım telefonu. "Alo?"
"Lisa? Benim Jungkook." Mayhoş sesi kulaklarıma dolduğunda gülümsedim
"Ah, merhaba,"
"Ne yapıyorsunuz diye aramıştım. Mina iyi mi?"
"Evet, şimdi salıncakta sallanıyor. Öğle yemeğini de yedirdim, vitaminlerini de verdim."
"Güzel, ben bugün biraz geç kalacağım. Jennie ve Yoongi yanınıza gelecekler."
"Peki."
"Dikkat et,görüşürüz."
"Görüşürüz." Telefonu kapatıp cebime koydum. Kalbim heyecandan küt küt atıyordu... Niye böyle atıyordu? O sırada gözüm yara bantlı parmağıma gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
commuovere • liskook
Fanfiction"Sana bir soru sorabilir miyim?" "Evet, tabii." "Sen benim babamsın, değil mi?" "Evet, öyleyim." "Peki, benim annem nerede?" Commuovere (İtalyanca); "İçinizi ısıtan ve gözlerinizi yaşartan bir hikaye" 𝘣𝘵𝘴 & 𝘣𝘱 𝘧𝘢𝘯𝘧𝘪𝘤