Selin uzun zaman sonra güzel bir uyku çekmişti. Ne kadar rahat olduğu meçhuldü tabi. Yavaş hareketlerle yatakta kıpırdanmaya başladı. Bu günün gündüzü ona ayrı bir heyecan veriyordu. Araştırma yapacak, kendine bir yol çizecekti. Yataktan kalkıp dün yaşanan vahşetin olduğu banyoya girdi. Hafif soğuk mermerler adeta ruhları kaybolmuş ölülerle dolu bir morg gibiydi. Aynanın karşısına geçip kendine baştan aşağı bakmıştı. Yeni bir güne hislerini kaybetmiş, mantıksız hareket edip asla bir sonuca varamayan korkak bir Selin olarak başlamak istemiyordu. Önce elini sonra yüzünü yıkamıştı soğuk soğuk akan suyla. Eline aldığı tarakla saçlarına çeki düzen vermeye çalışıyordu. Saçlarını taradıktan sonra hafif bir dalga ile şenlendirmişti sırtına uzanan saçlarını. Birden kendine donuk bir vaziyette bakmaya başlamıştı. Saçlarına baktığında o küçük kızı hatırlıyordu. Aynı saçlara sahiplerdi neredeyse. Bu sefer içinde korku yoktu. Daha çok içini bir hırs bürümüştü. Sanki bu olayları çözse refaha kavuşacaktı. Hemen işini bitirip aşağı inmişti. Kendine ufak bir krep yapmıştı. Yanına aldığı portakal suyu ona bu dünyanın doğasını hatırlatmaya yetmişti. Üst kattaki yatağının altından getirdiği kutuyu çalışma odasına koymuştu. Önce kargonun kim tarafından gönderildiğini ve onu sürekli takip eden kargocunun kim olduğunu öğrenecekti. Önce annesinin varlığından başlayacaktı. Gerçek annesi ölmüş sonrasında ise anneannesi başka bir çocuğu mu evlat edinmişti? İmkansızdı. Annesi resme göre bebekken ölmüştü. O zaman Selin nasıl var olmuştu? Selin kafası karışmış bir şekilde araştırmaya devam ediyordu. Eski dinlerde ve zamanlarda ölü diriltme ayinlerine bakıyor fakat yine kesin bir sonuca varamıyordu. Büyücüler, cadılar, hocalar ve daha nicesi gerçekten bir işe yarıyorlar mıydı? Bu tür konular Selin'e saçma geliyordu. O bilgisayarına bakınmaya devam ederken arkasından gelen ses onu işinden ayırmıştı. Birisi saniyeler aralıklarıyla mutfak dolabına vuruyordu. Arkasına döndüğünde ise Selin'in çocukluk hali tam karşısında duruyordu. Çocuk Selin'in 13 yaşlarında olduğu haliydi. Çok nadir giydiği sarı elbisesi üzerindeydi. Çocuk seline baktı ve acele etmeden konuştu: "Beni bul.." Çocuk bu sözünden sonra yok olmuştu. Selin afallamış gibiydi. Kafası zaten çok karışıktı. O an aklına bir fikir gelmişti. Sarı elbisesini ilk giydiği zamanlarda çekildiği bir fotoğrafı vardı. Albümleri çok hızlı bir şekilde çıkarıp o fotoğrafı aramaya başlamıştı. Bulduğunda ise çok sevinmişti. Amacına bir adım yaklaşmıştı neticede. Fotoğrafta elinde bir yumaktan yapılmış tavşan oyuncağı vardı. Her şey gayet normal gözüküyordu. Fakat arkasında duran kocaman ağacın gölgesinde dört mezar vardı. Kimin olduğu yazmıyordu. Fakat sanki fotoğraf makinesi özellikle o mezarları odaklamıştı. Şimdi ne yapacağını biliyordu. Bu duygu ona yaşama inancı veriyordu. Hemen yukarı çıkıp güzel bir duş almıştı. Daha sonrasında çok düzensiz bir şekilde ufak bir bavul hazırlamıştı. Resimdeki köy evine gitmeyi planlıyordu Selin. Dedesinin ve anneannesinin yaşadığı eski ve ufak köy evi.. Selin gerekli olan tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra kapıya doğru yönelmişti. Evine göz ucuyla son kez baktıktan sonra kapıyı yavaşça açmıştı. Karşısında Gökhan vardı. Selin şaşkın bir şekilde hafif bir tebessümle Doktor' a bakıyordu. Gökhan Doktor da şaşkındı. Selin'i ellerinde bavullarla kaçar gibi görmeyi planlamıyordu. Hemen söze atılmıştı: "Tedavi sürecinden bu kadar çabuk kaçacağını planlamamıştım aslına bakarsan. Nereye kaçıyordunuz Selin Hanım?" Biraz da sinirli bir tavırla söylemişti bu sözleri. Selin de bu tavırlara sakin kalmayarak: "Kaçtığımı nereden çıkarıyorsun? Ayrıca tedavimi de düzenli bir şekilde devam ettiriyorum." Selin'in sinirlenişi Gökhan'ın hoşuna gitmişti. Gülümser bir tavırla zafer almış gibi: "Kaçmadığını kabulleniyorum. Fakat tedavin bitmeden şehir dışına çıkamayacağını biliyorsun değil mi? En kötü durumda seninle ilgilenen doktora bu durumu bildirmeli ve izin alman gerektiğini de bildiğini varsayıyorum." Selin'in ağzı neredeyse açık kalmıştı. Doktor sözünü bitirmemişti. Zaferin tadını çıkartarak: "Boşuna izin almaya çalışma. Tek bir şartım var. Ben de seninle geleceğim ve doktor gözetimi altında rahat rahat istediğini yapabileceksin. Bu fırsatı da herkes bulamıyor" Selin yüksek bir ses tonuyla istemsizce "NE!" diyerek şaşkınlığını gizlemekten ziyade tüm içtenliğiyle belli etmişti. Aralarında geçen ufak tartışmadan sonra Selin pes etmişti. Gökhan arabasının kapılarını açmış, Selin bindikten sonra çantalarını bagaja yerleştirmişti. Kendisi de arabaya bindikten sonra yola koyulmuşlardı. Yola çıktıktan bir süre sonra da Selin uyuya kalmıştı. Uyandığında ise kendini arabanın içinde tek başına, bir benzinlikte bulmuştu. Muhtemelen bir şeyler almak için durmuşlardı. Selin hemen ayılıp tuvalete gitmeye karar vermişti. Arabanın kapısını açıp sertçe çarptırdıktan sonra soğuk yol havasıyla baş başa kalmıştı. Tuvaletin önüne doğru ilerlemeye başlamıştı. Hava karanlıktı ve yalnız başına olduğundan korkuyordu. Tuvalete vardığında damlayan su sesi ve kapanmayan musluklar adeta Selin'e selam veriyordu. Selin ürkekçe ve yeni uyanmış olmanın verdiği masumlukla direk içeri girmiş ve arkasından kapıyı kapatmıştı. Tuvaletin uzun bir koridoru vardı. Selin uzaktan en temiz olanı bulmaya çalışıyordu. Sonunda diğerlerine göre daha temiz bir tuvalet bulduktan sonra işini halletmek için girmiş ve kısa süre sonra çıkmıştı. Ellerini yıkamak için lavaboya doğru ilerliyordu. Musluğu açtıktan sonra ellerini yıkamış, kurulamak için peçete arıyordu. O sırada tam arkasından uzanan el buna izin vermeyeceğini belli etmişti. Arkasındaki el Selin'i bir hışımla kendine çekmiş, sertçe ağzını kapatmıştı. Yavaş yavaş geriye doğru sürükleniyordu. Attığı çığlıklar kendi bedeninde hapsolmuş gibiydi. Bütün vücudunda korkunun derin sıcaklığını hissediyordu. Bir şekilde arka ayağıyla adama tekme atmış ve afallamasını sağlamıştı. Bu sırada adamın elinden kurtulup, çıkmazlara doğru yüksek sesle bağırmaya başlamıştı: "YARDIM EDİN! İMDAT! GÖKHAN!! İMDA-A..!! Fakat kısa bir süre içinde afallayan adam tekrar ayağa kalkmış ve Selin' i tekrar ağzını kapatarak başından yakalamıştı. Adamın yüzünü kendi çırpınışları yüzünden göremiyordu. O an adam ellerini Selin'in boğazına koymuş ve sıkıca kavramıştı. Selin boğuluyordu. Kıpkırmızı olmuş suratı ile adamın gözlerine bakıyordu. Gözleri tarif edilemez bir öfkeyle kaplıydı. Bu sırada kapıdan tıkırtılar gelmeye başlamıştı. Biri Selin'in sesini duymuş ve yardıma gelmişti ama çok geçti. Saniyeler sonra Selin nefessizlikten yere yığılacaktı. Birden arkada beliren küçük bir çocuk tek el işaretiyle adamı diğer duvara fırlatmıştı. Selin dizlerinin üzerine düşmüştü. Çocuk evinde gördüğü küçük kızla aynıydı. Selin kendi küçüklüğüne bakarak nefessizlikten hırıltılı çıkan sesiyle: "T-teşekkür e-ederi-im.." demişti. O sırada kapı açılmış ve içeri Gökhan girmişti. Hemen Selin'i kaldırmış ve dengede durmasını sağlamıştı. Selin duvardaki baygın adamı işaret etmişti. Sonrasında ise olayın verdiği şok ile Gökhan'a sarılıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Gökhan teselli sözcükleri ile Selin'i arabaya götürmüştü ve polisi çağırmıştı. Kısa süre içinde polisler gelmiş ve Selin'e sorular sormuşlardı. Selin her soruyu tek tek cevaplamıştı. Soru faslı bittiğinde arkadan polisler gelmeye başlamıştı. Polisler Selin'i boğan adamı tutuyorlardı. Adam aç kalmış bir aslan gibi Selin'in üzerine atlamaya çalışıyordu. Selin korkudan Gökhan'ın kolundan tutup arkasına geçmişti. İstemsizce titreyen elleriyle Gökhan'ın kolunu sıkıyor ama fark etmiyordu. Adam birden bağırmaya başlamıştı:" Senin ölmen gerekiyordu! ÖLMEN GEREKİYORDU! Başaramadım. Bana ceza verecekler. BAŞARAMADIM!" Polisler adamı arabaya sokana kadar adam bu şekilde bağırmıştı. Her şey sakinleştiğinde Selin şişmiş gözleriyle arabaya binmişti. Montuna sıkıca sarılıyordu. Gökhan da arabaya bindikten sonra Selin'in bu halinde bir gariplik olduğunu sezmişti. Selin'in ateşi olduğunu düşünüyordu. Tek elini Selin' e doğru havaya kaldırmıştı. Selin refleks olarak Gökhan'ın ona vuracağını sanıp yana çekilmişti. Gökhan şaşkın ve acı çeker şekilde: " Korkma ateşine bakacağım. Yeterince pişmanım daha fazla pişman olmamı sağlama. Senin buralara gitmene izin vermemeliydim." diyerek elini Selin'in alnına koymuştu. Tahmin ettiği gibi ateşi vardı. Arka koltuktan bir çanta çıkardı. Çantanın içinden iki antidepresan ilacı ve bir ateş düşürücü iğne çıkartmıştı. Selin titreyerek ve zorla montunu çıkardığında önce iğneyi yapmıştı. Daha sonra ise ilaçlarını içmesi için ona uzatmıştı. Selin her antidepresan içişinde tereddüt ediyordu. Fakat ona iyi de geldiğini bilerek bu düşüncelerin sonunda içmek zorunda kalıyordu. İlaçlarını yudumladığında Gökhan konuşmuştu: "Neden buraya gitmek istiyorsun. Tatil yapmak için olmadığı belli. Bana anlatmadığın bir şeyler var biliyorum. Neden bana hala güvenmiyorsun?" Selin tereddütle anlatmak ve anlatmamak arasında gidip geliyordu. Dilini ucuna varıyor ama söyleyemiyordu. Aklına deli muamelesi göreceği düşüncesi geldiğinde kendini çok çaresiz hissediyordu. Bir dönüm noktası seçimi daha yapmalıydı. Kararı belliydi. Fakat sonuçlarından korkuyordu. Tüm cesaretini toplayıp en başından şimdiye kadar her şeyi anlatmaya başlamıştı. Hatta çantasından topladığı ipuçları dolu kargo paketini çıkartıp göstermişti. Gökhan gördükleri karşısında aniden fren yapmış, gözleri dolmuştu. Selin ani fren ile kolunu cama çarpmıştı. Derin ama bir o kadar da ufak yaradan kanlar süzülürken, acının yerini merak kaplıyordu. Selin titrek bir ses tonuyla: "İyi misin?" diyebilmişti sadece. Gökhan dolu gözlerle Selin'e bakarak birden öne atılıp sarılmıştı. Geri çekildiğinde ise: "Aynı olay yüzünden kız kardeşimi kaybettim. Neden daha önce benden yardım istemedin! Sana defalarca sordum. Şimdi belki de her şey için çok geç.." Selin bu anı çok uzun süredir bekliyordu. Hemen söze girmişti: "Sen bir doktorsun ve başıma gelen doğaüstü olayları benim psikolojime bağlayacağını ve deli olduğumu düşüneceğini düşündüm. Açıkçası korktum. Kimse bilmiyor." Gökhan, bu olanları geç de duysa rahatlamıştı çünkü seline yardım edebilecekti. Birkaç dakika daha bu konuda konuştuktan sonra arabayı çalıştırıp yola devam ettiler.
Yolun diğer yarısında da ilaçların etkisiyle uyuya kalan Selin, bütün gece boyunca kabuslar görmüştü. Her kabus bitiminde sıçrayarak uyanıyor, soğuk terler döküyordu. Selin uyandığında ise Gökhan onu sakinleştiriyor ve tekrar uyuması için yardım ediyordu. Sabah olduğunda ise köye varmışlardı. Köyde neredeyse kimse kalmamıştı. Gökhan Selin'i arabada bırakıp yakınlarındaki bir bakkala doğru hem soru sormak için hem de bir şeyler almak için usulca ilerliyordu. Bakkala geldiğinde ufak tümsekten atlayarak içeri girmişti. Gözleri yorgunluktan çökmüş durumu pekte iyi görünmeyen amca, Gökhan'a şüpheli bakışlarla bakmaya devam ederken sinirli bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı: "Seni daha önce buralarda görmedim evlat! Ne demeye geldin buralara? Tek başına kadar buralara ne için gelirsin ki?" Gökhan nazik bir ses tonuyla konuşuyordu: "Merhaba amca. Tek gelmedim bir de yanımda arkadaşım var. Beraber bir araştırma ödevimiz var. Günübirlik geldik akşama tekrar yola çıkarız." Gökhan sözünü bitirdiği anda amca bağırmaya başlamıştı: "Ne ödevi neyin ödevi! Yabancılar pek hoşnut karşılanmaz. Hem sizin girmenize nasıl izin vermişler !" dedikten sonra bir anda yüz ifadesi değişip dona kalmıştı. Gökhan şaşırarak: " Kimler izin vermişler?" demişti fakat amcanın eli ayağına dolaştığından Gökhan'ı duymamış gibi yapıyordu. Amca korkmuş bir şekilde:" Bu kadar yeter! Hadi git yoluna! Aldıkların da kalsın, para istemez! diyerek Gökhan'ı tepeleye tepeleye dışarı çıkarmıştı. Gökhan arkasına bakmadan hızlı adımlarla arabanın yanına yönelmişti. Fakat arabanın yanına geldiğinde kalakalmıştı. Arabanın kapıları açık, ve açık olan kapının önündeki yerde Selin'in montu vardı. Gökhan'ın başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Issız ve yabanileşmiş bir köyde Selin nereye gidecekti?
Okuduğunuz için teşekkürler. Oy vermeyi ve düşündüklerinizi yazmayı unutmayın. Gelecek bölümde görüşmek üzere..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol Altı
ParanormalKoridorda yavaşça yürümeye başladım. İleride gördüğüm küçük kız çocuğu bana masumca bakıyordu. Muhtemelen kaybolmuştu. Yanına yaklaştıkça ona bir yakınlık hissediyordum. Sanki aramızda önceden beri var olan bir bağ varmış gibi. Ben gittikçe arka ta...