biraz uzun ama gerçekten okumaya değer....
AKLIMDASIN
Başımdan geçen ilginç bir aşk öyküsünü anlatmak istiyorum.
Üniversite 2.sınıfa gidiyordum. Gençlik bu ya, başımda kavak
yelleri
esiyor.
Zaman ise benim geleceğin en büyük gazetecilerinden biri olmam için
geçiyor gibime geliyordu. Geliyordu ama ben derslerden çok, arkadaşlarla
üniversite binamızın içerisindeki sahalarda ve ağaçların arasında top
oynamayı, gezmeyi ve arkadaşlarla sohbet etmeyi tercih ediyordum.
Ama itiraf edeyim, özellikle bahar aylarında etraftaki değişimleri,
yeşillikleri geleceğin büyük gazetecisi gözüyle de izliyordum. Eh, gözleme
yeteneğin olacak ve tabiattaki güzellikleri -bayanları- göreceksin de
şairlik taslamayacaksın, aşık olmayacaksın olur mu?
"Öğrenci dediğin fotokopisinden belli olur",
"Fotokopisiz öğrenci meyvasız
ağaca benzer" öğrenci atasözleri uyarınca vize dönemlerinden bir ay
önce
gördüğümüz derslerin notlarının fotokopilerini bulup almak için Azim
Fotokopi'ye gittim. Azim Fotokopi hemen hemen bizde ki bütün derslerin
dönem içindeki notlarının fotokopilerini çoğaltır ve satardı. Orada
fotokopileri alırken yanımda bizim birinci sınıfta gördüğümüz bir dersin
fotokopisinin olup olmadığını soran bir kız vardı. Fotokopiciden o dersin
notlarının olmadığını öğrenince oldukça üzüldüğünü gördüm. İçimdeki
yardımseverlik duyguları kabardı. Belirtmeliyim ki genellikle güzel
bayanlara karşı her zaman yardımseverimdir. Kıza dönerek:
- "Her halde İletişim Fakültesinde okuyorsunuz" dedim.
- "Evet" dedi.
- "Bizim geçen yıl gördüğümüz Gazete Yazı Türleri dersinin
fotokopileri
bende hala duruyor. İsterseniz onları size ben temin ederim"dedim.
- "Ah, size zahmet olmasın?" dedi.
- "Yok canım ne zahmeti" dedim.
Sonra oradan beraberce konuşarak çıktık. Yolda adını söyledi:
Figen'miş. Neyse biz
böylece tanışmış olduk.
Ertesi gün ders notlarını ona verdim. Kız beni çok etkilemişti. Bir içim
su derler
ya öyleydi. Tabii, beni çok etkilediği içinde bana öyle gelmiş olabilir.
Neyse... Bu
yardım severliğimin karşılığında kız beni ne zaman görse hemen yanıma gelmeye
başladı. Diğer arkadaşlarımla da tanıştırdım onu. Artık çok samimi olmuştuk.
Olmuştuk olmasına ama kıza da tutulmuştum.
Ne yapmalıydım... Düşünüyordum ama bir türlü de karar veremiyordum. Şimdi
kıza
arkadaşlık teklif etsem, yardım etmemin karşılığında ondan faydalanmak
istediğimi
düşünebilirdi. Ayrıca arkadaşlık teklif etmemin diğer arkadaşlarımın hele
hele
Osman'ın kulağına gitmesi... Aman aman ölsem daha iyi. Çünkü bizim
arkadaş
gurubumuzun arasında şöyle bir beddua vardı: "Allah seni
Osman'ın medyatik diline
düşürsün de, manşetlerden inme emi !"
Çok düşündüm bir karar veremedim. En sonunda ona aşkımı mektupla ilan
etmeye karar
verdim. Bu amaçla oturdum ve usturuplu bir aşk mektubu yazdım.
"Bu mektubu kaldığım yerin soğuk duvarlarını ısıtmaya çalışan
yüreğimin her atışında
ismini hatırlatan sıcaklığında yazıyorum. Bir melankoni içerisinde yazmaya
çalıştığım bu satırlar daha çok seven yüreğimin sevilme mutluluğunu
yakalaması için
çabalaması ve belki de karşılıksız bir sevda bataklığına nasıl
gömüldüğünün ifadesi.
Acaba Figen; senin o melekler kadar güzel olarak tasavvur ettiğim hayalini
gönlümden
silip atsam mı diyorum. Yazık olmaz mı sorusu aklıma geliyor. Yazık olmaz
mı aşkıma?
Acaba unutsam sana karşı hissettiklerimi, hiçbir şey yaşanmamış gibi acaba
bir anda
geçen onca zamanın ötesine gidebilir miyim?
Yakalanan bir kuşun esaretten kurtulmak için çırpınması gibi seni görünce
çırpınan
kalbimin atışlarını, yüzümün her kızarışını, benim sana olan tutkumu tavır
ve yüz
ifademden, heyecanımdan, titrememden anlamandan duyduğum korkuları...
unutsam mı?
Böyle bir şey mümkün olsa bile herhalde yaşadığım onca duyguyu bir anda
jiletle
kazıyıp, söker gibi atamam, atmam.
Çevremde çok pişkin, yüzsüz, her şeyi çok rahat ifade edebilen biri olarak
görülmeme
rağmen aslında sevdiğine karşı aşkını ve duygularını ifadeden bile çekinen
utangaç
yapıda biri olarak sevgimi yazı ile belirtme ihtiyacı duydum.
Sana olan sevgimi hoş karşılaman dileğiyle..."
"Yakın çevrenden biri"
Mektubu daktilo ile yazdıktan sonra bir zarfa yerleştirdim.
Figen'in de
aralarında bulunduğu arkadaşlarla okulun önünde sohbet ederken lavaboya
gitme bahanesiyle gidip sınıfta Figen'in ders notlarını tuttuğu
ajandanın
içine koydum ve sonucu beklemeye başladım.
Ertesi gün üniversitenin ana binasında bulunan yemekhaneye giderken Figen
bir ara
yanıma yaklaştı ve:
- "Yükselciğim san bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın.
Aramızdaki samimiyetten
bir tek sana söylüyorum" dedi ve devam etti "Yahu dangalağın
bir bana bir mektup
göndermiş" dedi.
- "Şaka mı yapmış mektupta?" diye sordum.
- "Şaka mı bilmiyorum ama mektupta bana tutulduğunu, aşık
olduğunu...
falan filan yazmış işte. Yani oldukça duygulu bir dille bana ilan-ı aşk
ediyor
herif" dedi. Ben de:
- "Peki kim bu herif"dedim.
- "Ne bileyim, ismini yazmamış ki! Ama
yazdıklarından bir
şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Bir iki tahminim de var" deyince
heyecanlanarak;
- "Peki kim olabilir" diye sordum.
- "Tahminime göre bizim gruptakilerden biri ve...
Neyse ismini
de sonra öğrenirsin Yüksel" dediği sırada diğer arkadaşların da
yanımıza gelmesiyle
sözünü keserek onlarla konuşmaya başladı.
Beni bir merak sarmaya başlamıştı. Acaba tahmini ben miydim de
tavırlarımdan öğrenmek için konuyu bana açmıştı. Anlamış mıydı acaba...
İçim içimi kemiriyordu; mektup yazmasa mıydım. Eğer gerçekten benim
yazdığımı anlamışsa ve benimle bir daha konuşmazsa ne yapardım. Belki hem
bir arkadaşı yitirecektim, hem de sevdiğim kızı.
Bu arada şeytan da dürtüyordu beni bir mektup daha yaz diye. Bu
sefer
duygularımı daha açık belirtecektim. Bu düşüncelerle tekrar daktilonun
başına geçerek yazmaya başladım:
"Figen; şu an sana söylemek istediğim ama
söyleyemediğim duygular
var ya, o duyguları sana bir sahilde hafif bir yağmur çisiltisi
altında ıslanırken ve deniz dalgalarının, martı sesleriyle
birleşerek oluşturduğu o nefis fon müziği eşliğinde dans ederken
söylemek isterdim.
Bilmem sen hiç birşeyi, pek çok şeyi kaybetme pahasına daha doğrusu
yüreğin
pahasına satın almak ister misin? Bil ki ben yüreğimi sana, senin için
satmaya hazırım.
Keşke sana olan aşkımı, seni görünce hissettiğim duyguları gözlerinin
derinliklerinde köşe kapmaca oynarken anlatsaydım. Acaba anlatabilir miydim?
İnsanlar madde ve mana arasında, denizde salınan tekneler misali
gelip
giderken; ben kendimi sevdama kucak açmış, senin gönül limanında demirlemiş
olarak bulmak isterdim. Sana bağlanmak sarılmak ve ..
Hayali bile yaşadığım hayatın sahte yaşantısından daha gerçek ve daha güzel.
Mektubuma çok sevdiğim, güzel bir söz ile son vermek istiyorum:
"Sevsen,
sevilsen ve sevilebilir olsan"
Beni sevilebilir biri olarak görmen dileğimle...
"Yakın Çevrenden Biri"
Mektubuma ek olarak da "Figen'e" diye ithaf
ederek yazdığım:
AKLIMDASIN
Papatya açmış kırlardan
Peygamber çiçeklerinin sarısından
Kekik otlarının kokusundan
Doyasıya içime çektiğim sen!
Belki değilsin, belki farkındasın
Sen benim hep aklımdasın
Turnalarla gönderdim sana
Gönlümde yetiştirdiğim gülleri
Yalancı gönüllerde
Karanlık tünellerde
Aşkı aramaya çalışırken sen
Senin aşkını hayat gibi yaşardım ben
Belki aşkıma uzaksın, belki yakındasın
Sen bilmesen de hep benim aklımdasın !
Şiirimi de zarfa koyarak bu sefer postaladım.
Ertesi günde dedemin vefat ettiği haberi geldi. Alel acele
Gümüşhane'ye
gitmek zorunda kaldım. Bir hafta sonra döndüm ve okula gittim. Figen beni
görünce hemen gülerek yanıma geldi ve:
- "Yüksel hani bana biri aşk mektubu yazıyor demiştim ya
işte ondan ikinci
bir mektup daha geldi. Bir de bana ithaf ederek yazdığı şiirini koymuş. Çok
etkilendim."
- "Peki kim olduğunu bulabildin mi?" diye sordum. O da:
- "Sana bir iki tahminim var diyordum ya... Artık emin
oldum."
- "Emin mi oldun, peki kim?" diye heyecanla sordum
- "Hiç tahmin edemezsin... Osman!" dedi.
- "Osman mı?" dedim şaşırarak
- "Tabii... Yakın çevremden biri, çok pişkin,
yüzsüz, her şeyi
çok rahat ifade edebilen biri olarak görünen başka kim olabilir?"
deyince şaşkın,
yıkılmış bir ifade ile:
- "Çok şaşırdım" dedim.
- "Şaşır, şaşır ... Dahası var. Emin olunca ben
gittim ona
ondan hoşlandığımı belirttim. Yazdıkları beni çok etkilemişti. Ayrıca çok
utangaç,
ona kalırsa bana hiç açılamayacak ve beni sevdiğini söyleyemeyecek... Bu
sebeple ona
ben açıldım. O da benden hoşlandığını fakat benim seninle olan
diyalogumuzdan ve
samimiyetimizden dolayı ikimizin arasında bir şey olduğunu sandığından bana
açılamadığını söyledi. Düşünebiliyor musun ayrıca ikimizin arasında bir
şey var
sanıyormuş" dedi.
Çok şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sonunda;
- "Senin adına sevindim. Nihayetinde sana mektupları yazanı
da bulmuş oldun
böylece" dedim ve yanından ayrıldım.
Bir yanda sevdiğim kız Figen diğer yanda en yakın arkadaşlarımdan Osman
vardı. Ve
ikisi de benim aşk mektuplarım sonucu... Tam bir çöküntü içerisindeydim, ne
yapacağımı bilemiyordum. Bu hal içinde iki hafta okula gitmedim, hatta
gidemedim.
İki hafta kadar sonra okula gidince bu sefer Figen ve Osman bir
ara yanıma
geldiler. Osman bana:
- "Yüksel seni yemeğe götürüyoruz. Orada sana bir de
süprizimiz var" dedi.
Ben de:
- "Osmancığım bugün olmasa" deyince, Figen:
- "İtiraz etme hakkın yok. Çünkü seni son zamanlarda
hiç göremiyoruz.
Okula uğramıyorsun bile" dedi ve kolumdan çekerek dışarı doğru
sürükledi.
Benim isteğim üzerine Karadeniz Pidecisine gittik. Yemek
siparişini verdik.
Bu arada ben sohbet esnasında elimden geldiğince espiri yapmaya, güleç
olmaya çalışıyordum.
Konuşma esnasında Figen bir ara bana dönerek:
- "Sana bir srprizimiz var demişti ya Osman; şimdi onu
söyleyeceğim sana.
Biz Osman'la nişanlandık. Osman'ın romantik, duygusal
mektuplarına dayanamadım. Ben
de ona duygusal olarak karşılık verdim ve..." derken Osman söze
girerek:
- "Ne saçmalıyorsun, ne romantik, duygusal
mektupları..." diye Figen'in
sözünü kesince ben de Osman'ın sözünün devamını getirmesine fırsat
vermeden hemen
sözünü kesmek ihtiyacını hissettim:
- "Demek ki Figen sendeki romantik, duygusal
yönleri keşfetmiş
ve sana tutulmuş. Çok şanslısın Osman; Figen'in kıymetini
bil" dedim.
Yemekten sonra Osman'ın ellerini yıkamak için lavaboya
gittiği sırada
masadaki peçeteyi aldım ve Figen'e dönerek sessizce:
- "Bu günün anısına bu peçeteye duygularımı
yazıyorum. Çıktıktan
sonra yazdıklarımı oku ve sonra da yırt tamam mı?" dedim. Figen
meraklı bakışlarla
başını evet manasına salladı.
Ben peçeteye O'na ithaf ederek yazdığım şiirin nakarat bölümü olan:
Belki aşkıma uzaksın, belki yakındasın
Bilmesen de, sen benim hep aklımdasın
Ve altına da: "Allah'tan Osman'a ve sana mutlu bir yuva
ve mutlu yarınlar diliyorum."
"Yakın
Çevrenden
"Yüksel"
notunu yazdım. Notu yazdığım peçeteyi katlayarak Figen'in eline
tutuşturdum.
Osman da yanımıza gelince;
- "Sizin bu mutlu haberinize çok sevindim İnşallah Allah
tamamına erdirir"
dedim ve devamla "Bu gün de aslında çok işim vardı. Sizinle buraya
gelince unuttum
hepsini. Şimdi gitmem lazım; anlayışla karşılayacağınızı umuyorum"
dedim.
Birlikte dışarı çıktık ve tokalaşarak yanlarından ayrıldım. Bir
süre sonra
dönerek arkama baktım Figen peçeteyi yırtıyordu ve gözleri yaş doluydu.
Benim onlara baktığımı görünce gözlerini silerek bana el sallamaya başladı.
Bir daha arkama bakmaya cesaret edemeden gözlerimde beliren yaşlarla oradan
uzaklaştım.