Neydi bu?
Zifiri karanlık mı? Uçsuz bucaksız bir sonsuzluk mu?
Hayır hayır, hiçbiri değildi. Zifiri olsaydı göremezdim değil mi? Neyin ne olduğunu anlayamazdım ama her şey oldukça netti. Sadece soluktu. Işıklar yoktu. Neşe yoktu.
Renkler yoktu.
Sahi, ne olmuştu? Neden bütün insanlık sokaklara dökülmüştük?
En son mutluydum. Gözlerimi kapatmış, kendimi sadece onun gökyüzü gözlerinin olduğu karanlığa hapsetmiştim. Ellerimiz birleşerek içinde renkli kağıt parçalarının olduğu konfetiyi tutmuştu. Sonra geri sayım başlamıştı. Dilekler tutulmuştu.
...5,4,3,2,1,0...
Ve bir anda tüm ışıklar yok oldu - renklerle birlikte.
Patlayan konfetiden elime düşen soğuk parçaları hissediyordum ama bakamıyordum. Tek odağım onun gözleriydi.
Yoktu.
O hayranı olduğum mavi gözleri, çürük vişne dudakları, esmer teni yoktu. Griydi. Griydim. Göz alıcı kırmızılığı yavaşça azalmış ateşten, geriye kalan sıcak küller gibiydik.
"Safa, neler oluyor?" dedim korkuyla ona yaklaşırken. Bütün ışıklar gitmişti. Loş odayı sadece pencereden yansıyan ay ışığı aydınlatıyordu. Benim gibi şaşkındı. Heybetli bedeni direk kollarını açmış, gerilen bedenimi kendine hapsetmişti.
"Sakin ol." demişti her zaman temkinli olan bakışlarıyla etrafı inceleyerek. Bütün bedenler, bütün nesneler, bütün dünya ve belki de bütün evren solmuştu.
Herkes şaşkındı. Korkmuştu. Sanki bütün kurtuluş buymuş gibi sokaklara koşmuştuk beraber.
Şimdi ise burada, dar sokakta herkesle beraber çökmüş dünyayı izliyorduk. Işıklar yoktu.
Yutkundum. Sevdiğim adamın, hâlâ çıkmadığım yangın kollarına biraz daha gömüldüm.
"Çocuklar," dedim ve evlerinden telaşla çıkan ailelerin yanlarındaki çocuklara baktım. "Onlar neden bu kadar sakinler?"
Bedenimi etten duvarın ardındaki parmaklıklara sokmak ister gibi biraz daha kendine bastırdı.
"Unuttun mu? Onlar her zaman en masum olanlardır."
"Evet," diye katıldığını belirtti yabancı ve naif bir ses. "En masum biziz ama siz değilsiniz."
Safa kafasını eğdi ve güzelliğinden bir şey kaybetmemiş ama solmuş gözleri ile yüzüme baktı. Ardından kendisiyle beraber kolları arasındaki bedenimi de sesin geldiği yere döndürdü.
Çığlık çığlığa bağıran, ağlayan ve belli etmemeye çalışsalarda korkan siyah-beyaz bedenlerin arasında bir renk cümbüşü vardı.
Uzun, dalgalı ve sarı saçlarıyla minik bir kız çocuğu duruyordu ortada. Gözleri sanki kaybolan bütün renkleri kendine esir etmiş gibi rengarenk, bedeni dünyanın giden ışıklarını emmiş gibi pasparlaktı.
"Hak etmiyorsunuz." dedi dolgun, kıpkırmızı dudaklarını hareket ettirerek. Sesi sanki bütün dünyada yankılanıyor gibiydi. "Size verilen kutsal renkleri, size verilen güneşi, size verilen aydınlığı hak etmiyorsunuz çünkü kötüsünüz."
Vücudundaki parıltı, irislerine bulaşmış, gökkuşağını coşturmuştu. "Ben 39. dosyanın, 777 numaralı tek başarılı icadıyım ve sizi cezalandırmak için hazırlandım."
"Şimdi, biraz önce herkes dileklerini diledi. Mutlu bir yaşam, sağlıklı bir yaşam, para, aşk ve birçok şey. Her şeyi dilediniz ama hiçbiriniz," dedi küçük bedeniyle kendi etrafında dönerken. Atlamadan herkese gözlerini değdiriyordu. "Daha iyi biri olmayı dilemediniz!"
Siyahlarını giyinip, yasa bürünen evren gibi hepimiz küçük kızdan korkuyor; ne bir adım geriye ne de bir adım ileriye gidebiliyorduk. Ağızlarımız en ufak bir saldırıda çığlık atmak için açılmış, kollarımız ya korumak ya da korunmak için yakınlarımıza sarılmıştı.
"Benim de yeni yıldan bir dileğim var!" dedi bizi bu karanlıkla yalnız bırakıp, boş sokakta kaybolmadan önce bağırarak. Sesi artık bir çocuğun sesi gibi değil olgun bir kadının sesi gibi geliyordu kulaklarıma."Her kötülük yaptığınızda, her günah işlediğinizde geleceğiniz kararsın."
Tüm masumluğu ile gülümsedi.
"Hayatlarınız da kalpleriniz kadar karanlık olsun."
SON

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Kalpler
Science FictionWattpadScifiTR okuma listesinde! Tek bölümlük hikayedir. "Hayatlarınız da kalpleriniz kadar karanlık olsun."