Yüksek uçan kuşun, yüreği sarhoşun.
Acı çeker gibi, kölesi olmuşum.
Kavga edenlere, bana küsenlere.
Yüreği çark edip, geri dönenlere.
**
Yaşamım yıpranmış, yorgun bir yazarın kaleminden çıkan zehirli mürekkep gibiydi. Eski, yıpranmış sayfalara bekçilik yapan zehirli mürekkep yorgun satırlara değiyor, değdiği yerleri zehirliyordu. Zehirli mürekkep sanki tüm duygularımı zehirlemiş ve yok etmişti.
Canın çok yanıyor mu?" diye sordu Atlas pansuman yaparken.
"Hayır." dedim duygusuzca.
"Nasıl olur bu ya?" Atlas kendi kendine sinirle söyleniyordu. Gerçekten nasıl bu hale gelmişti parmaklarım? Piyano çalmadan önce hiç bir şey yoktu; ki olsa da görürdüm ve bu kadar çok kesilmezdi.
"Acıyı hissetmedin mi?" diye sordu.
"Hayır."
"Her şeye hayır diyorsun Duru. Ne sorsam hayır cevabını alıyorum!" dedi sinirle.
"Hepsinin cevabı belli değil mi zaten?" dedim aynı hiddetle. Elimdeki kanı temizleyen pamuk durdu.
"Sana canın çok yanıyor mu diye soru sordum. Bunun cevabı nasıl hayır olabilir? Düzgün cevap ver ki ben de işimi yapayım!" Sesini fazla yükseltmişti bu sefer.
"Ben de hayır cevabını verdim eğer bundan tatmin olmuyorsan tekrar söylüyorum; hayır, canım yanmıyor. Bırak ben kendim hallederim." dedim. Ellerimi ellerinden çekerken sinirle gözlerini kapattı.
"Duru, ellerin paramparça olmuş görmüyor musun? İnadın sırası değil ver ellerini." Onu dinlemeden oturduğum yerden kalktım ve banyoya yöneldim. Banyo dolaplarını açmak için ellerime ihtiyacım vardı ama hala kanıyordu. Umursamayarak dolabı açtım ve yarabandı kutusunu aldım elime.
"Şaka yapıyorsun değil mi?" diye sordu yanıma gelerek. Kutunun içinden bir tane yarabandı çıkardım ama elime alır almaz kan olmuştu. Bir tane aldım o da kan oldu, bir tane daha ve bir tane daha. Atlas suyu açtı ve ellerimi alıp suyun altına tuttu. Saydam renk ellerime değince kırmızı renge dönüşüyordu.
"Önemsenmeyecek bir durum değil bu. Tüm parmakların kesik kesik. Mikrop kaparsa çok kötü olur," Bakışlarını elimden yüzüme çevirdi. "İzin ver halledeyim." dedi. Sustum. Suyu kapattı ve belimden tutarak odama yönlendirdi beni. Banyodan çıkarak koltuğa oturdum. Atlas'da karşıma geçti. Sehpanın üzerinde olan ilk yardım malzemelerinden birini aldı. İlaç kutusu gibiydi.
"Oksijen suyu," dedi. "Eline değdiği ilk an biraz acıtır." Sessizce onu izlemeye devam ettim. Tek elini elimin altına koydu ve oksijen suyunu kesiklerin olduğu yere damlattı. Gözlerimi yüzüne çevirdim. İşine odaklanmıştı. Ela gözlerine siyah saçları düşüyordu.
Başını benim ellerimden kaldırarak kendi ellerine baktı ve sonra bana, ona baktığımı görünce duraksadı.
"Saçlarımı gözümün önünden çeker misin?" diye sordu. Başımı salladım. Boşta kalan elimi kaldırıp saçlarına dokunacağım sırada kafasını geri çekti. Bu hareketine şaşırmıştım.
"Elin acır, kalsın."
"Acımaz." dedim. "Yani kanın saçına bulaşmasını istemiyor-"
"O zaman çekebilirsin." dedi hızlıca. Parmaklarımın tersiyle saçını arkaya çektim. "Sağ ol." Ellerimi beyaz sargı bezine saracağı sırada onu durdurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELAL (Ara Verildi)
Genç KurguDerler ki; Müziğin her kelimesi bir duyguyu taşır. Eğer yağmurun altında bir müzik söylersen, o müziğin içindeki duygular gerçek olur. Tam burada, yağmurun altında, müptelası olduğum Ela gözlerine bakarak kendi müziğimin birkaç cümlesini söyleyecekt...