.
Biraz esnemeye çalıştım, ama olmadı. Gözlerimi açtığımda Yankı bana sarılıyordu. Zorla ayrıldım, bacağımda bir kırık yoktu ki. Hızlıca bacağımdaki şeyi çıkarttım, o zaman yatağa geri çekildim ve koluna vurarak, "Kalksana, bırak beni, Toprak yok, kalk!" diye bağırdım.
"Murat'la aşağıda öğretmenin verdiği ödevleri yapıyor. Bırak öyle kalsın, sen de o zırıltıyı geri tak ve uyuyalım." dedi. Kolunu ısırdım, sıçrayıp kalktı, "Kadın, delirdin mi? Ne ısırıyorsun?" dedi. Hiçbir şey demeden spor giyinme odasına gittim, spor yapamasam da giyinmeyi seviyordum.
Spor giydikten sonra odadan çıktım ve merdivenlere geldiğimde yine havalandım. Alıştım artık. Olcay bana telefonumu getirdi, eski telefonumdaki bilgileri aktarabildiklerimi yaptım. En azından fotoğraflarım geri gelmişti.
Beni koltuğa bıraktığında hemen Toprak gelip sarıldı bana. "Günaydın, annecim!" diyerek yanaklarımdan öptü. Ben de yanaklarını ve burnunu öptüm. "Balım benim, seni yiyesim geliyor," dedim. Şok olmuştu ve ağzımı kapattı minik elleriyle. "Beni yersen, ben yok olurum, bir daha seni göremem ki." Ellerini öptüm. "Sen hep benim yanımda, gözümün önünde kalacaksın, minik." "Büyüsem de benimle mi kalacaksın, aynı böyle mi?" Ben bir şey söylemek üzereydim ama Arel atladı. "Hayır, oğlum, sen büyüyeceksin, evlenip gideceksin. Özlediğinde annenle babanı görmeye gelirsiniz." Birden Toprak sıkıca bana sarıldı. "Hayır, miniğim, bırakmam seni, ben annemi bırakmayacağım." "Bırakma, tabii ki bırakmam, bırakırsan ben de gelirim, seninle gelirim. Daha çok küçüksün, boşverelim bu konuları, aşkım," dedim ve yine öptüm. 2 hafta uyumuş olabilirim, ama çok özlemişim kuzumu.
"Babayı da yalnız bırakmazsın, değil mi aslan parçası?" Bana baktı ve düşününce, nedense içten bir şekilde gülümsedim. "Evet, bırakmayacağız, oğlum. Annenin boş endişelerini ve kaygılarını yenince, ecel gibi oluruz belki. Anneyi ikna edersek köpek veya kedi alabiliriz."
"Hayır, miniğim. Bazı aileler ayrı olabilir, bu çok normal. Anne ve baba anlaşamayabilirler, evleri ayırabilirler, ama çocukları olduğu için görüşmek zorunda kalırlar. Biz de onlardanız. Hem küçük bey, evimize kimse giremez, ne kedi ne de köpek."
Konusmamız böyle sonlandı. Murat işe gitmişti, Arel de çalışma odasına gitmişti. Yukardan bilgisayarımı almam gerekiyordu, yavaşça merdivenlerden iniyorduk. Arel tarafından yakalanmamak için sessizce çıkıyorduk. Zıplaya zıplaya sona geldiğimde bir yere çarptım ve kafamı yerden kaldırıp baktığımda, tabii ki Arel'di. "Çekil önümden!" dediğimde beni iterek geçtim odanın kapısına doğru.
"Bunun mu arıyorsun?" döndüğümde aradığım şey elindeydi. Yavaşça gidip elinden aldım ve merdivenlerden inmeye başladım. Bana yardım istemesem de belimden tutup dengemi koruyordu.
Saatler geçti ve ben işle ilgilenirken, onlar baba-oğul vakit geçiriyordu. dizüstü bilgisayarımı bırakıp yavaşça mutfağa geçip oğluma anne kahvaltısı hazırlayamadım. Bari akşam yemeği yapabilirdim. Kolumdaki şeyi çıkarttım, kenara koydum.
Güzel soslu makarna yapmaya başladım ve ardından yoğurt çorbası yaptım. Kendimi paşa gibi hissettim. Et sosunu yüzüne sürüp kızarttım ve yanına güzel bir kuşkonmaz yemeği yapınca yemeğim hazırdı. Sonunda bitmiştim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM LÂL HAYATIM
Literatura FemininaSekreterine gülümseyip elimdeki kutuyu salladım sessizce sır verirmiş gibi söyledim "hamileyim haber vermeye gidiyorum " "çok sevindim lâl hanım tebrikler" gülerek kapıya tıklamadan açtığımda gülümsemem yüzümde soldu arellin bacağında kadın oturuyor...