Multimedya bu bölümde lakabını çok duyacağınız şu meşhur 'beyaz saçlı'
--
"Kanunsuz" lakabını kullanan kişi beni nasıl ürkütmesi gerektiğini iyi biliyordu.
Yaş grubunu tahmin edemediğim kaçık bir insan müsveddesi, annem hakkında bir bilgiye sahip gibi görünüyordu ve bize de oldukça yakın olmalıydı. Artık karar vermiştim, her işi tek başıma hâlledeceğimi iddia edebilirdim ama bu mesele beni aşardı.
Burlington'da iken etrafım yapmacık insalarla çevriliydi. Benim gibi ortalıkta sevimli bir patates gibi gezenlere pek saygılı oldukları da söylenemezdi. Bende ne zaman çaresiz kaldığımı hissetsem gökyüzünün sonsuzluğunu izlerdim. Gökyüzünün bana hep devam etme gücü verdiğine inanırdım.
Şimdi de bunun sırasıydı.
Üniversitenin ikinci katına çıktım. Büyük ve bomboş bi sınıf vardı, oraya girdim. Bu sınıftan çatıya ulaşmak, diğer sınıflara göre daha kolaydı. Pencereyi açtım ve dışarıya baktım. Bu sınıfın penceresi üniversitenin arka tarafına bakıyordu. Ve arka bahçede de kimse olmuyordu. Peki ölsem beni fark ederler miydi?
Sağ bacağımı dışarıya çıkardım, aynısını sol bacağım için de yaptım. Şu an pencerede oturuyordum! Yukarı baktım, çatıya daha vardı ama tırmanmaktan vazgeçip geri dönmek istesem, yere yapışıp kemiklerimi kırabilirdim.
Bu da demek oluyordu ki, geri dönüşüm yoktu.
Eğer çatıya çıkmanın başka bir yolu olsa kendimi bu kadar riske atmazdım ama durum şu ki, çatıya çıkmak yasaktı. Yani çatı katına kadar çıkabilirim ama çatı katının kapısı zincirle kapatılması benim için sıkıntılı bir durum. Bu yüzden böyle fantastik yolları giriyorum.
Bi' üst kata tırmanmayı başardım, çok zor sayılmazdı. Tabi çıkana kadar dokuz doğurdum orası ayrı ama...
Neyseki üst kattaki pencere açıktı, yoksa buradan düşüp geberir giderdim. Tam içeri girmek için debelenirken aşağıdan bi ses geldi. "AAAAAAAAAA!! KIZ AŞAĞIYA DÜŞÜYOOOOOR! YARDIM EDİN YARDIM! ÖLECEK KIZ! AAAA" sırası değildi ama kahkaha atasım geldi ve aşağıya baktım. Bu da benim saflığım oldu.
Çünkü 3. kattan aşağıya doğru devrildim. Tüm bedenimin boşlukta olması, ve refleksle oluşan bi yere tutunma hissi ancak bu kadar gerçek olabilirdi.
Ve en sonunda, yerçekimine teslim oldum.Ölümüm ancak bu kadar sessiz olabilirdi. Gerçi varlığımında hiçbir zaman yankı uyandırdığını da söyleyemem.
Kulağıma sesler geliyordu. Ya öteki tarafta karşılanıyordum.
Ya da
Daha
ölümü
tatmamıştım.
"Kız yaşıyor mu? Ambulansı arayın hemen!"
Korkudan yumduğum gözlerimden, sadece sağ gözümü açtım. Beyaz saçlı bi çocuğun saçları, rüzgar ile uçuşuyordu. Ben çocuğa gözümü bile kırpmadan hayretler içinde bakarken, o ifadesizce izliyordu.
"Sen... İyi misin?" Hayır arkadaşlar, hiç umutlanmayın. Bu soruyu ben ona yönelttim.
"Sanırım elim kırıldı."
"Ha?" ilk olayı anlamadım. Fakat jeton sonra düştü. Mal mal gülümsemeye başladım. Salak mısın Syrena sen? İstersen çocuğun kolunda güneşlenseydin! Ne bu rahatlık. Salak bu kız yeminlen. Senin iç sesin olmaktan utanıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek Mahkûmları
FantasySyrena Hosk, normal bir üniversite öğrencisiydi, ta ki annesi kaçırılana kadar... Babası onu şirketinin ana merkezine Burlington'dan, Vancouver'a götürür. Ve tesadüf eseri karşılaştığı çocuk, aslında Syrena'nın ruhundan gelen yalnızlık hissini yo...