Genç adam ayağının altındaki karları ezerek ilerlerken, soğuktan dolayı mı yoksa birazdan sevdiğini göreceği için yaşadığı saf heyecandan dolayı mı titrediğini kestiremiyordu. Postallarının karın üzerinden geçerken çıkardığı o ses boş sokakta kulağına ulaşıyordu. Ellerini ceplerinden çıkartıp alnının tümünü kapatmış olan siyah bereyi düzeltti ve yoluna devam etti. Her bir adımda ona biraz daha yaklaştığını hissederken kalbi hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu. Gizlice, haftada bir yaptıkları bu buluşmalarda her seferinde yine aynı heyecanı hissediyordu, hep ilkmiş gibi aynı hislerle sevdiğine kavuşmak ona daha büyük bir mutluluk veriyordu.
Ona karşı olan sevgisi bir gram eksilmiyor hatta gün geçtikçe daha da artıyor, kalbinden taşacak hale geliyordu.
Dar sokağın sonuna geldiğinde burnundan derin bir nefes alıp verdi ve ardından sokakta sola dönerek karşısındaki bacası tüten ahşap eve baktı. Bu evin içerisinde sevdiğinin olduğu düşüncesi bile şimdiden yüreğini sımsıcak etmişti. Kalp atışları sanki mümkünmüş gibi daha da artarken yine eli ayağı birbirine dolanmıştı, böyle anlarda hep sakarlıklar yapardı. Yerdeki karları çiğneyerek ilerlemeye devam etti, bu sefer adımları bu sokağı dönmeden öncekinden daha temkinliydi. Nihayet içinde sevdiği adamın bulunduğu evin kapısına geldiğinde dudaklarına sıcak bir gülümseme yerleştirdi ve elini yumruk yaparak ahşap evin kahverengi kapısına bir kaç kez vurdu. Kapıya yaklaşan adım seslerini işittiğinde heyecanı daha da artmıştı. Bir kaç saniye sonra kapı aralandığında sevdiğinin o güzel yüzüyle karşılaştı.
Öyle güzeldi ki, tüm şiir kitaplarını okusa yine de karşısındaki adamın güzelliğini anlatacak tek bir cümle dahi edemezdi.
"Hoş geldin Yavuz."sevdiği ona güzel bir gülümseme bahşettiğinde dünyalar sanki Yavuz'un olmuştu. Bu buz gibi karlı havada dahi tüm vücudu bir anda ısınıvermişti."Hoş buldum Evren'im."diye mırıldandı, sevdiği kapıyı biraz daha aralayarak içeri geçmesi için ona yer açarken Yavuz hızla kendini içeri attı. Sevdiğini daha fazla kapı önünde bekletip üşütmeye niyeti yoktu.
Salona girer girmez yüzüne vuran sıcaklık ile gülümsemesi daha da büyüdü. Kafasındaki siyah bereyi ve üzerindeki kalın kabanı çıkartıp çekyatın üzerine bıraktığında Evren çoktan kapıyı kapatmış, Yavuz'un yanına varmıştı. Yavuz ellerini yanan sobanın üzerine tutmuş ısıtmaya çalışırken sevdiği adam hemen yanında dikkatle onu izliyordu. Bakışlarını sobadan çekip yanındaki adama çevirdiğinde derin bir iç çekti.
Bir hafta önce görmesine rağmen öyle çok özlemişti ki onu.
"Dışarısı çok soğuk, boynuna yine atkı dolamamışsın."diye yalandan azarladı Evren kaşları çatık bir şekilde Yavuz'una bakarken. Aslında gelir gelmez onu bu şekilde azarlamak istemiyordu, çok özlemişti fakat hasta olacak, bir yeri ağrıyacak diye de ödü kopuyordu. Yavuz hasta olunca zor atlatıyordu, hem haftada bir görüşmelerinin dışında birbirlerini göremediklerinden Evren'de ona bakamıyordu. Bu yüzden Yavuz'un hasta olması en son isteceği şey bile değildi.
Yavuz onun bu düşünceli haline gülümserken içinin eridiğini hissetti. Elini sevdiği adamın yanağına uzatıp hafifçe okşadığında Evren'in gözleri anında kapandı ve yanağını Yavuz'un avuç içine daha çok bastırdı. Bu ufak dokunuşta bile ikisinin kalbi aynı ritimde, göğüs kafesini delecekmişçesine büyük bir hızla çarpmaya başlamıştı. Evren mayışmış bir şekilde kehribar rengi gözlerini aralarken Yavuz derin bir iç çekti, ölesi geliyordu bu adama.
"Çay demledim sıcacık, hemen doldurayım için ısınsın."diye mırıldandı Evren, aslında karşısındaki sevdiğinin avucunu yanağından hiç çekmesin istiyordu fakat hasta olabileceği düşüncesi yine aklına dolarken ona sıcak bir şeyler içirmesi gerektiğini düşünmüştü."Olur gülüm."dedi Yavuz, zorlukla elini sevdiğinin yanağından ayırdı. Evren mutfağa doğru ilerlerken Yavuz hâlâ sobanın önünde dikiliyordu. Isınmasına ısınmıştı, zaten sevdiği adama dokunduğu an vücudu ateş gibi olmuştu fakat o gelmeden çekyata geçip oturası gelmemişti.
Bir kaç dakika sonra Evren mutfakta iki dumanı tüten kupa bardaklarla çıkarken Yavuz onun eli yanmasın diye hızlıca sevdiğinin elinden iki kupa bardağı aldı ve çekyatın önündeki ufak masaya bıraktı. Çekyata oturduktan sonra ayakta kendisini izleyen sevdiğine bakıp yanındaki boşluğa eliyle iki kez vurdu.
"Hasret kaldım güzel yüzüne, gel şöyle otur da izleyeyim biraz."Evren başını eğerek gülümsedi, böyle sözleri Yavuz'un ağzından duymaya alışık olsa da her seferinde utanıyordu. Bir kaç adımda çekyata ulaşarak Yavuz'un yanına oturdu, Yavuz hemen çekyatta yan dönerek dirseğini çekyatın başlığına, çenesini de avcuna yasladı ve sevdiğinin yüzünü izlemeye koyuldu. Kumral teni, koyu kahve alnına dökülen kısa saçları, kehribar rengi güzel gözleri, uzun, uçları kaşlarına değen kirpikleri, küçük burnu, pembe dudakları, sıcaktan al al olmuş yanakları her ayrıntısına kadar izledi Yavuz. İlk kez izliyormuş, sanki her detayını yeniden keşfediyormuş gibi.
Evren utansa da ses etmedi yanındaki adama. O da izledi her ayrıntısını. Esmer tenine uyum sağlayan kara gözlerini, o boncuk boncuk bakan gözlere baktıkça eridiğini hissetti Evren. İkisi de uzun uzun hasretleriyle yanıp tutuştukları yüzlerini izlediler bir süre, ardından Yavuz kupasını ellerinin arasına alarak bir kaç yudum aldı. Elinde olsa daha çok izlerdi karşısındaki bu güzelliği fakat o gidip elleriyle ona çay demlemişken onu içmese ayıp edermiş gibi hissetmişti.
"Keşke birbirimizi daha sık görebilsek."dedi Evren kırgınlıkla. Kırgın olduğu kesinlikle karşısındaki güzel adam değildi, o kırmazdı ki hiç bir zaman Evren'ini. Kırgınlığı Yavuz dışında herkeseydi, onları kabul etmeyen tüm insanlığaydı. İkisi de ailelerinden dolayı sadece haftada bir görüşebiliyorlardı, Yavuz bazen Evren'in hasretine dayanamayıp ailesinin karşısına geçip her şeyi anlatacak raddeye geliyordu fakat ailesinin onu anlamayacağını, hatta onu evlatlıktan reddedeceklerini bildiğinden bu fikirden hemen vazgeçiyordu.
Evren'in tarafından bu iş daha da zordu. Onun ailesi evlatlıktan reddetmekle kalmaz, onu öldürürlerdi. Babası doğu kültüründe büyümüş yetişmiş bir insandı, böyle konularda oğlunu anlamayı bırakın, bir dakika bile düşünmeden alnının çatından vururdu. Bu yüzden Evren hiç böyle bir şeye yeltelenmemişti bile. Sadece bu konuda ufak bir şansı vardı, o da ablasının bilmesiydi. Zaten her hafta Yavuz'un yanına gelirken ablasının evine gideceğini söylüyordu. Ablası onun gözlerindeki sevdayı görür görmez onu anlamıştı, sevdanın ne demek olduğunu çok iyi bilirdi çünkü. Bu yüzden Evren'in arkasında büyük bir destekçiydi.
"Keşke Evren'im ama buna da şükür."diye mırıldandı Yavuz, aklına gelen şeyle yüzüne acı bir ifade yerleştirip korkarak sevdiğinin yüzüne baktı."Ya ayda bir görüşüyor olsaydık?"Evren içinden bu durumlarına şükretti. Haftada bir dahi hasretine zor dayandığı bu adamı sadece ayda bir görme düşüncesi onu mahvetmişti. Dudaklarını birbirine bastırarak Kehribar rengi gözlerini karşısındaki kara gözlere dikti.
"Ayda bir görüşüyor olsaydık bekler miydin beni?"Yavuz gülümseyerek çekyatta yana kayarak sevdiğine sokuldu ve onu göğsüne çekti. Evren hiç yadırgamadan başını huzur bulduğu adamın göğsüne yaslayarak kollarını onun beline sardı, ikisinin de yürekleri hızlanmıştı bu yakınlıktan dolayı.
"Bir ay da neymiş? Bir ömür olsun yine beklerim ben seni."
Evren duyduğu cümleyle gülümsedi ve kollarını daha da sıkılaştırdı. Yürekleri yine aynı hızla çarparken, yine aynı şekilde sıcacık olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sevdi Benden Çok | bxb
Short Story"Yavuz?"diye fısıldadı onun yüzünü incelemeye devam ederken. "Evren'im?" "Ölüm çok acıtır mı?"