Büyüme hep küçük kal içimdeki çocuk...
Bugün canım hep yazmak istiyor, içimden bir his şimdi durursam bir daha devam edemeyeceğimi fısıldıyor. Bu yazma işi de çok hoşuma gitti zaten. Üstelik çok da güzel yazdım, kırk yıllık yazarsın sanki mübarek! Ben zaten yaptığım her işi güzel yaparım o yüzden de yaptığım her işi beğenirim! Bu demek değildir ki kendimi çok ciddiye alıyorum. Hem insanın yaptığı işleri beğenmesi ile kendini ciddiye alması aynı şey değil! Yine saçmalamaya, felsefe yapmaya başladın Mustafa!
Hapishaneye geldiğimden beri kendi kendimle konuşmaya iyiden iyiye alışmıştım; ama kendimle konuştuklarımı yazmaya alışık değilim. Bir garip oldu bu yazılanlar; ama olsun kendime yazıyorum, kendime kızıyorum, kendimi övüyorum bundan kime ne!
İçimde hiç büyümeyen çocuk Mustafa'nın yardımıyla kendimle şakalaşarak yazıyorum bu satırları. İçimdeki çocuk Mustafa'nın büyümesini, özellikle bu dört duvar arasında yaşadığım günlerde susmasını veya hayata küsmesini istemiyordum. Zaten burada yaşadığım her zorluktan muzipçe çıkış yolları arıyorum içimdeki çocuk Mustafa sayesinde. Aslında bu dört duvar arasında isyan etmeden geçirdiğim her dakikanın altında onun imzası var. O yüzden büyüme hep küçük kal içimdeki çocuk...
Hapishane ortamını hiç sevmemiş olsam da alışıyordum burada yaşamaya. İlk günler tabldotlar ile doymadığım, buranın yemeği beğenmediğim için isyanlar ederken artık tabldot yemeklere de alışmış ve en önemlisi de burada birçok şeyi öğrendiğim gibi az bir yemekle bile doymayı da öğrenmiştim. Üstelik burada her işimi kendim yapmam gerektiğini de öğrenmiştim. Hatta ara ara kendimle dalga geçmeyi, Halil ile şakalaşmayı da hayatımın stresini atma yolu olarak görüyordum. Çamaşırlarımı elde yıkayacağımı öğrendiğim gün bu duruma şaşırmış olsam da yaşadıklarımla dalga geçmem, hayatımı tiye almam gerektiği için hurda naylonlardan üretilen küçük gri bir leğende çorabımı, gömleğimi yıkamak için neredeyse her gün o leğenin başına geçiyordum. Halil'i o leğenin başında gördüğüm an"İyi çitile, bak beceremiyorsun, kimse öğretmedi mi sana çamaşır yıkamayı!" diye takılıyordum. Leğenin başına geçip çamaşır yıkayan ben isem " Halil bak, çamaşır nasıl yıkanır öğren, evde çamaşırları hep elimde yıkadığım için iyi bilirim ben çitilemeyi 'diye yaşadıklarımızla dalga geçiyor ve böylesine basit şakalarla da yüzümüze tebessüm getirtebiliyorduk.
Üzerimizdeki acemilik yani çaylaklığın kalkmasıyla koğuştaki bulaşık, temizlik gibi işlerde de görev almaya başlamış, nöbet listesine girmiştik. Yaşam alanı denilen bölüme gidip televizyon izlemek, sohbet etmek, çay içmek hayatımızdaki en büyük sosyal etkinliklerdendi. Aslında ilk günler içimize kapanmamızın, isyanlarımızın sebebi yaşadıklarımızı kabullenmeyişimizdendi. Koğuştaki mahkumlarla konuşmaya, onları tanımaya ve onlarla bir şeylere paylaşmaya başlamak bizi buraya alıştırıyor ve daha da önemlisi bize yeni şeyler öğretiyordu. Aslında en çok da yaşamın ne kadar boş ve öfkenin de ne kadar keskin bir kılıç olduğunu gösteriyordu.
Koğuşta eşini, dostunu veya tanımadığı birini öldürmüş olanlar, hırsızlar, rüşvet alanlar, eşine, çocuğuna şiddet uygulayıp ağır yaralayan ve bu yüzden kasten adam öldürmeye yönelik suçtan ceza alanlar ve bizim gibi suçsuz olduğunu iddia edip mahkum olanlar vardı. Farklı suçları işleyen insanlar ile bir arada olmak, onlarla aynı koğuşu paylaşmak bize ilk günler oldukça zor gelmişti. Katillerle, hırsızlarla aynı odada yatmak insanı ne kadar iyi hissettirirse biz de o kadar iyi hissetmiştik ilk günler kendimizi. Hepsi ile olmasa da birkaçı ile sohbete başlamak biraz da olsa rahatlatmaya yetmişti bizi.
Hapishanede geçen günlerime dair de bir şeyler daha yazmak istesem bile ne yazacağımı bilmiyorum. On beş yirmi dakikadır düşünüyorum ne yazsam diye ama olmuyor. Acaba hayat burada çok sıradan, rutin belki de ve ruhsuz geçip gittiği için mi böyle tıkandım kaldım. Bu dört duvar arasında bir bakıyorum güneş doğuyor, biraz yatıp kalkıyor, geziniyor ve sonrasında gece oluyor! Zamanın anlamını yitirmesinden dolayı mı yoksa günlerin hızla geçip gitmesi istediğimiz için mi, özgürlüğe kavuşmak için günlerin anlamını yitirdiğinden mi bilmiyorum; ama buraya dair bir şey bulamıyorum yazacak! Belki de bu kadar kısa özetlenen günlerime sığdırdığım güzel anlarım olmadığı için yazamıyorum. Burada sadece anılarım ile avunduğum için en iyisi yine anılarımı sığınayım ve onları yazayım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ GÜNEŞ
Ficción GeneralYeni bir hikaye ile çıkıyorum yola... Haksız yere hapishane hayatı yaşayan ve hapishane günleri, umutları, yalnızlığı, hayalleri ve hayata sıkı sıkı tutunuşu roman kahramanımız Mustafa'nin gözünden kaleme alacağım. En kısa zamanda yayına başlıyor...